Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi öğretim görevlisi Doç. Dr. Ozan Erözden ile Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak ve BDP’nin Yerel Yönetimlerden Sorumlu Eşbaşkan Yardımcısı ve Muş Milletvekili Demir Çelik’in tüm yerel yönetimlerin yeraltı ve yerüstü kaynaklardan yüzde 20 pay almaları gerektiği yönündeki tezlerini konuştuk.
BDP'nin yerel seçimler sonrası bu konuyu gündeme getirmesinin olumlu bir adım olduğunu ifade eden Doç Dr. Erözden, Türkiye’nin siyasi açıdan demokrasi krizi yaşadığını ve bu tartışmanın krizin aşılması açısından önemli bir açılım sağlayabileceğini söyledi.
Erözden, Türkiye’nin çok ciddi bir biçimde Ankara'daki yönetimin keyfiliğine saplanmış durumda olduğu görüşünde.
Demokrasinin sadece ‘Türkiye genelinde sandıkta kim en çok oyu aldı’ düzeyine indirildiğini ve bu kısır tartışmanın demokratikleşme açısından Türkiye'yi bir yere götürebilecek potansiyeli olmadığını dile getiren Erözden, ortaya konan tartışmaya siyasi aktörlerin sorumlu şekilde cevap vermesinin önemine dikkat çekiyor.
Önce anayasal değişiklik
“Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması, mali olanaklarının geliştirilmesi demokrasinin gelişmesi açısından bir ön koşuldur. Bugün kabul edilen sistemde demokratik rejimlerin merkeziyetçilikle çok da bağdaşmadığı rahatlıkla söylenebilir. Dolayısıyla yerel yönetimlerin güçlendirilmesi demokratikleşme açısından şart.
“Bunun Türkiye'de gerçekleştirilebilmesi için mutlaka anayasal düzlemde bir takım hukuki değişikliklerin yapılması lazım. Bugün için varolan anayasal rejim açısından merkeziyetçilik bir norm ve bunun anayasa değişikliği yapılmadan aşılması mümkün değil.
“AKP de bu anayasa değişikliğine bir türlü razı olmadı. Daha doğrusu barış sürecinde herhangi bir hukuki çerçevenin geliştirilmesinin önünü açmadı, buna taraftar olmadı. İşler bir takım kişisel lütuflar düzeyinde tutulmak isteniyor.
Yerel yönetimlere vergi yetkisi
“Yerel yönetimlerin güçlendirilebilmesi için idarelerin kendi mali imkanları üzerinde söz sahibi olma yetkilerinin tanınması gerekli. Bunun için her şeyden önce vergi toplayabilme yetkisi tanınması gerekiyor. Bunun da mutlaka anayasayla düzenlenmesi gerekiyor. Bugünkü anayasal çerçevede yerel yönetimlere böyle bir yetki veremezsiniz.
“BDP'nin ön gördüğü yüzde 20 doğal kaynaklardan pay aktarılması gibi konularda, bütün bunların yerel yönetimler tarafından doğrudan talep edilebilir, doğrudan erişilebilir mali kaynaklar haline dönüştürülmesi lazım.
“Yoksa bunlar merkeze gidecek, merkez yüzde 20'yi aktaracak ama günü gelince kafası atacak aktarmayacak şeklinde bir çerçeve düşünülemez. Bunun hukuki altyapısı olmaksızın yapılan şey havanda su dövmek olur.
“Yerel yönetimler kendi bütçelerini hazırlama, dolayısıyla kendi bölgelerinde üretilen iktisadi değerlerden vergi alabilme yetkisine anayasa düzleminde sahip kılınmalıdır.
Bölgeler arası dayanışma
Bölgeler arası eşitlik dengesinin sağlanması için yerel yönetimler edindikleri gelirlerden bir kısmını merkezi işlemlerin yürütülebilmesi için ve aynı zamanda yeterli maddi imkana sahip olmayan bölgelere kaynak aktarılması için merkeze devretmeliler.
“Yerel yönetimler o bölgede üretilen bütün maddi değerler üzerinde söz sahibi olmalı değil, sadece bunun belli bir payı üzerinde söz sahibi olmalı. Bunun üstünde kalan pay merkezi yönetim harcamalarına aktarılmalı.
“Bölgeler merkeze aktardıkları payın ne şekilde harcandığını ve ne şekilde desteklenmesi gereken bölgelere kaydırıldığını denetleyebilmeliler.
“Bölgelerden merkeze aktarılan pay, merkezin istediği gibi harcayabileceği bir kalem olarak düşünülmemeli. Böylelikle bölgeler arasında bir dayanışma, merkezi yönetim üzerinde de demokratik denetim kurulması sistemi oluşturulmalı.
Türkiye’nin demokrasi sorunu açısından çözüm
“Bence bu şekilde bir örgütlenme şemasına gidilmesi Kürt sorunu açısından önemli bir çözüm adımı olacaktır.
“Hukuki, anayasal çerçeveyle yetinmek istemeyen, daha ötede yetkiler talep eden Kürt siyasi birimleri olabilir ama Kürt siyasetine egemen olan çizginin büyük bir bölümünü tatmin edecek bir çözüm olacağını düşünüyorum bunun.
“Ama bu sadece Kürt sorunu açısından değil, bence Türkiye'nin genel olarak demokrasi sorunu açısından bir çözümdür.
Demokrasi zaafı artıyor
“Büyükşehirlerin sınırlarının genişletilmesi, sayılarının artırılması vs, bunlar hep yerel yönetimlerde yine merkeziyetçiliğin ön plana çıkması anlamına geliyor.
“Çünkü bakıyorsunuz büyükşehir olan yerlerde büyükşehirlerin çok büyük yetkileri var ve büyükşehir belediye başkanları da belediye yönetimleri de tamamen çoğunlukçu sistemin en basit şekline göre belirleniyor. Yüzde 50 oy almak bile gerekmiyor. Yüzde 25, yüzde 26 oy ile büyükşehir belediyesi kazanan partiler oldu.
“Büyükşehirler çok ciddi miktarda yetki elde ediyorlar. Bu yetkiler son yasayla daha da artırıldı, büyükşehirlerin yetki alanları da genişledi, bir ilin tamamına yayıldı.
“Bunlar arzu edilen yönün tam tersine gelişmeler maalesef. Yerel yönetimleri güçlendirmek değil, bilakis yerel yönetimlerdeki demokrasi zaafını daha da artıran siyasal düzenlemeler.
Fransa modeli
“Türkiye için Fransa modelinin çözüm olabileceğini düşünüyorum. Fransa çok ciddi bir merkeziyetçi yapıya sahip bir devletti. Zaten Türkiye Cumhuriyeti de kuruluşunda Fransa'nın idari yapısını örnek almıştı.
“Ama Fransa'da 1981'de Mitterand iktidarıyla birlikte ciddi bir ademi merkeziyetçilik süreci başladı. Yerel yönetimlerin yetkileri genişletildi, bölge yönetimleri kuruldu, bölge yönetimlerinin kendi karar alma organları oluşturuldu.
“Bu üniter devlet yapısı içinde merkeziyetçiliğin ortadan kaldırılarak yerel yönetimlere yetki aktarılması modellerinden en başarılı olanlarından biridir.
“Bunun daha ötesine giden formüller İspanya ve İtalya'da olduğu gibi var. Ama Türkiye açısından bence ilk etapta Fransa modelini benimsemek bile çok büyük bir adım olacaktır.” (EKN)