Birşeylerin ters gittiği memleketlerde dikkat dağıtmak ve gündem oluşturmak amacıyla, halkın milliyetçi duygularını tetikleyip hezeyana dönüşmesini sağlayan çeşitli formüller uygulanır. Mesela komşu ülkelerle ihtilafların öznesi halindeki paylaşılamayan adaların, hatta kayalıkların ön plana çıkartılması siyasiler tarafından sık sık başvurulan çarelerden biri.
İnsan nüfusu barındırmamasına rağmen çeşitli devletler arasındaki güç yarışında dayanak vazifesi gören, Japonca adıyla Senkaku adaları, Çin, Tayvan ve Japonya arasında yıllardır uyuşmazlık sebebi oluşturmayı sürdürüyor.
Berlinale ve Jihlava Uluslararası Belgesel Festivaline katılmış olan Tayvan yapımı Terra Nullius or: How to Be A Nationalist (Kimseye Ait olmayan Toprak veya: Nasıl Milliyetçi Olunur), ABD'nin soyunmuş olduğu Pasifik Okyanusu bekçiliği rolü hakkında da gayet açıklayıcı bilgilerle bezenmiş.
Fakat yönetmenliğini James T.Hong'un gerçekleştirdiği 79 dakikalık belgeselin en başarılı yanı, milliyetçi propagandaya alet olan fanatiklerin düştüğü gülünç, hatta patetik hali ayrıntılarıyla teşhir ediyor olması.
Çin Denizinde huzursuzluk
Geçtiğimiz aylarda Çin, Japonya'nın başbakanı Shinzo Abe'ye "Savaş Ağası" payesini uygun görmüştü. Bölgedeki barış atmosferine yönelik bir tehdit olarak algılanan Japonların militarizme prim veren yeni yasaları, Japon ordusunun yabancı topraklarda savaşmasına imkân tanıyor. Eylül ayında kabul edilen güvenlik yasası ülkeye İkinci Dünya Savaşından beri ilk defa olası bir saldırgan tutumun yolunu açtığı gibi, Japonya'nın barışçıl anayasasına da ihanet olarak algılanıyor.
Pekin'le Tokyo arasındaki gerginlik Japonya'nın en Batı ucu konumundaki Yonaguni adasında faaliyete geçirilen radar istasyonuyla Mart ayında ise ayyuka çıktı. Yönetim hakkı ABD tarafından Japonya'ya verilmiş olan Senkaku adalarının çevresi zaten uzun zamandır iki ülkenin Sahil Güvenlik botlarının karşılıklı gözdağı arenası halinde.
Oysa Çince adıyla Diaoyutai adaları coğrafi olarak en çok Tayvan'a yakışıyor sanki.
Toplam yüzölçümü 7 kilometrekareye yaklaşan bu adalar ve kayalıklar, Çin'in anakarasından 330 km doğuda, Japonya'nın Ryukyu adacıklarından ve Tayvan anakarasından da 170 km mesafede.
İkinci Dünya Savaşından sonra ABD'nin boyunduruğu altına geçen adalarda bomba tatbikatları yapılmış. 1968'de gerçekleştirilen bir araştırmada Senkaku'ların petrol rezervleri açısından zengin olduğuna dair bilgilere ulaşılmış olsa da yönetimi 1971 yılında Japonya'ya devredilmiş.
Bölgede bilhassa Çin ile Japonya arasında sık sık ortaya çıkabilen gerginlikler ve özellikle Senkaku adaları, anlaşmalar gereği Japonya'nın güvenliğinden sorumlu ABD'nin bölgede ahkâm kesmesine vesile oluşturuyor adeta. Filmde davudi sesiyle Obama mevzubahis adaların güvenliğinden sorumlu olduğunu ifade eden bir konuşma ile sanki meydan okuyor.
Çin'in nükleer silahlara donatılmış denizaltılarını Pasifik Okyanusuna salma kararı, ABD'nin tepkisine sebep olan en sıcak gelişme. Doğu ve Güney Çin Denizindeki gerginlikler bu yazının yazıldığı sıralarda Japonya'nın Kashikojima adasında yapılan G7 zirvesine de damgasını vuruyordu.
Milliyetçilik zor zanaat
Belgeselde gövde gösterisi için Senkaku adalarına sokulmaya çalışan milliyetçi grupların hali içler acısı. Özellikle Hong Kong'da, liman yetkililerinin mantıksız misyonlarına sıcak bakmaması sonucunda zorluk çıkarmaya başlaması, fanatik ada sevdalılarını çileden çıkarıp kendilerini iyice rezil etmelerine sebep oluyor. Aralarında sinir krizi geçirip işi güvenlik kuvvetlerine histerikçe küfür etmeye kadar vardıran bile var.
Filmin başlarında yer alan, yüzyıllar öncesinde yaşanmış bazı tarihsel olayların tekrar tekrar ısıtılıp milliyetçi duyguları kabartmak üzere kullanılması coğrafyamızda da alışık olduğumuz bir tavır. Tarihî bilgilerin manipüle edilerek çarpıtılması sonucunda galeyana getirilen şuursuz kalabalıklar, neye hizmet ettiklerini tam olarak bilmeden siyasi manevraların kuklaları haline geliyorlar, vatanseverlik tavan yapıyor!
Boğazını yırtarcasına megafondan bağıran çığırtkanlara aynı insanüstü çabayla cevap veren güruh, çeşitli dinî ayinler, anma törenleri, temsilî kuklaların dövülmesi, hırpalanması, hatta yakılması, Japon mallarına yönelik boykot veya Japonlara şeytan payesinin yakıştırılması filmdeki enteresan anlardan bazıları.
Aslında, durumdan en çok zarar gören bölgede avlanmak isteyen balıkçılar oluyor. Belgeselin çekim ekibiyle adalara yaklaşmak isteyen balıkçı motorları sahil güvenlik botlarının tehditkâr uyarılarıyla uzaklaşmak zorunda kalıyorlar, yönetmenin sallantıdan midesinin bulanması da cabası.
Beklentilerimin aksine filmde adaları doya doya seyredebileceğimiz sahneler pek yok. Yönetmenin tarzı da gayet mütevazı olduğundan olağanüstü durumun karşısında ne kadar zayıf kaldığını adeta itiraf ediyor ve kendiyle dalga geçerken aslında durumun absürtlüğünü bir kez daha gözümüze sokuyor. Dünyanın büyük kuvvetlerinin giriştiği gövde gösterilerine de ironi ile yaklaştığı kesin.
Film genelinde çok sürükleyici bir belgesel sayılmaz, fakat Akdeniz halklarıyla özdeşleştirilen hararetli hezeyanların, Budizmin hâkim olduğu coğrafyadaki versiyonlarını seyretmek yeterince eğlenceli.
Çözüm?
Acaba Japonlara, Çinlilere ve Tayvanlılara, Senkaku adalarında Yassıada'daki gibi kongre merkezleri inşa etmelerini mi tavsiye etsek? Böylece militarizmle suçlanan Japonya, komünizmle itham edilen Çin ve bağımsızlıktan dem vuran Tayvan'a demokrasi konusunda örnek olup, güzel bir ders vermiş de sayılırız. Senkaku'ların üzerine bir sürü bina dikerler, etraflarına da çevre yolu döşerler, bölgenin bol yağışlı iklimi gözönüne alınarak tiyatro salonlarının hepsi kapalı olur.
Boğaz'ın akıntılı suları Yassı'daki hayalî projenin gerçeğe dönüşmesine, ortaya çıkacak tesislerden birilerinin umduğu şekilde faydalanmasına asla izin vermeyecekse de, bu dahiyane fikir Okyanustaki dostlarımızın arasındaki geçimsizliklere bir son verilmesini sağlar, üç devleti ilelebet barıştırma ülküsünü de aradan çıkarmış oluruz… (MT/EKN)