Chuck Palahniuk’in şöhretini hâlâ Dövüş Kulübü’ne borçluymuş gibi hissettirilmesi yazar tarafından nasıl karşılanıyor bilemem. Ancak yeraltının hınzır çocuğunun külliyatındaki Gösteri Peygamberi başta olmak üzere, Tıkanma, Ölüm Pornosu gibi eserlerinin, Dövüş Kulübü yüzünden güme gittiğini belirtmekte fayda var. Zira, bu tartışma bitmez ama Dövüş Kulübü’nün filmi olmasaydı, Palahniuk şu anda ne yapıyor olurdu, onu az çok kestirmek mümkün. Konuya buradan giriş yapmamın nedeni, Palahniuk’in taklaya gelmesine benim gibi hayranlarının gönlünün razı olmayacağı yeni bir kitapla tekrar karşımızda oluşu.
Düşbaz Kitaplar’dan Gökçe Çalışkan çevirisiyle yayımlanan Palahniuk’in son kitabı “Miras” için, 61 yaşındaki yazarın zirveye çıktığı eserlerinden biri diyebiliriz. Cıvıtmadan, abartmadan, dağılmadan yazılmış oturaklı bir roman olan “Miras”, ölümsüzlüğü merkezine koyarak onun etrafında şekillenen “tüketicilere”, gediğin yerini tumturaklı bir dille gösteriyor.
Boşa geçmiş çeyrek asır
Kitabın ana karakteri Vincent, New York’ta bir arabuluculuk firmasında -yazarın deyimiyle- “ikinci lig topçusu mallarla” bir arada çalışmaya mahkum, 26 yaşında genç ve yalnız bir adam. Babası meçhul bir çocuk olarak dünyaya gelip, çeyrek asırlık hayatı boyunca herkes tarafından itilmiş kakılmış, hor görülmüş, makaraya alınmış, despot avukat annesi Alice’in tüm hayallerini yıkmış, şimdi ise şehrin korkunç manzarasına bakan bir gökdelenin 35. katındaki bok götüren bir dairede ne yaptığını ne ettiğini bilmeden etrafında neler olup bittiğine dair herhangi bir fikri olmadan sadece yaşamaya devam ediyor. İş arkadaşlarının zulmüne gıkını çıkarmadan mesai bitişini bekleyip kendini New York sokaklarında, striptiz kulüplerinde kaybolarak geçirdiği hayatında kayda değer hiçbir şey yok. Hazır yemekler yiyor, maaşının yettiği kadarıyla hiçbir zaman kullanmayacağı mobilyalar alıyor. Asla elde edemeyeceğini bilmesine rağmen, bilmem neredeki evlerin, en kıyak arabaların fiyatlarını kuruşu kuruşuna biliyor.
Fanusun içinden aksiyonun ortasına
Vincent’ın bir fanusun içinde süren standart yaşamı, ona bir telefonla ulaşan avukatın kendisine babasından miras kaldığını söylemesiyle değişiyor. Daha doğrusu sonradan değişiyor. Çünkü Vincent babasının kim olduğunu bilmiyor ve babasının da onun kim olduğunu bilmediğini tahmin ediyor. Ancak telefonun diğer ucundaki adam, mirasın toprakla falan ilgisi olduğunu söyleyince, adamımız kendine hatırı sayılır bir arsa, arazi gibi bir şey kaldığını düşünüp soluğu avukatın ofisinde alıyor. Söz konusu miras ortaya çıktığında, kaderine bir kez daha okkalı bir küfür sallayan Vincent, avukatın sözlerini dinlemeye devam edince işin rengi değişiyor. Zira kendisine kalan miras, ufak bir saksıdaki bir bonzai ağacı. Ancak avukatın dediğine göre yüz binlerce dolar tutarında özel bir bitki. Başta buna inanmasa da, avukat bu tutarları doğrulayacak veriler sunuyor ve Vincent tüm imzaları atarak bitkiyi de alıp ufak çaplı bir kutlama yapmak için soluğu striptiz kulübünde alıyor. Vincent’ın mirası dansçı kızlardan birinin dikkatini çekiyor. Karşılıklı iletişim bilgileri alınmasından sonra Vincent izbe bir köşede kızla buluşuyor. Ve Vincent için tüm monoton hayatını mumla aratacak bir macera başlıyor. Baccarat adlı dansçı kız, bitkinin şeceresini anlatmaya başladığında her şey Vincent’a saçma geliyor ancak Baccarat tüm anlattıklarını ispatlayan görsel bir şölen sunarak bitkinin bir ölümsüzlük meyvesinin tohumunu taşıdığını anlatıyor. Şehrin tüm karanlık adamları Vincent’ın peşine düşüyor. Vincent ise, enselenmemek için Baccarat’ın peşinden asıl gerçek hayatın olduğu yere, sokağa taşınıyor…
Chuck Palahniuk’in renklendirme novellası “Miras”, ufacık bir ağaç üzerinden yaşam, ölüm, ölümsüzlük gibi konuları işleyip bu konuları Palahniuk’in ince zekâsından çıkan bir kurguyla sayfalarına taşıyor. Yazarın, diğer kitaplarında sıkça rastladığımız ana karakter üzerindeki bir bedenden bin ruh yaratan kazı çalışması bu kitapta da öne çıkıyor ve Vincent bize Palahniuk’in işaret ettiği şeyin pusulası konumuna geçiyor. İşin diğer tarafı ise, “Miras”ın başta Vincent olmak üzere birkaç detayın Dövüş Kulübü’yle örtüşüyor olması. İşin bu kısmını okura bırakıyorum ancak yazarın önsözü ve kitabın arka kapağında yer alan, “Miras aynı zamanda Palahniuk’in bir yazar olarak okurlarına mirası,” cümlesi, insanı işkillendirmiyor da değil. Koyu kırmızı boyalarınızı da yanınızda bulundurmayı unutmayın notunu da ekleyeyim… (BS/AS)