Gazeteci, yazar, aktivist Nurcan Baysal’ın kaleme aldığı “O Gün”, devletin “bölgedeki” “kalkınma” projeleri adı altında, yöre halkının uğradığı zulmün, bu topraklardaki kadim “geleneğinin” devamını anlatan, içi boşaltılmış çeşitli kavramlarla, devletin resmi ideolojisinin “bölgeye” nasıl zerk edildiğinin tutanağını tutan canlı bir tanık niteliği taşıyan bir kitap.
Nurcan Baysal, uzun yıllar Kürt bölgelerinde kalkınma ve yoksullukla mücadele konusunda çalışmalar yürütmüş, gazeteci, yazar ve bir aktivist.
“Bölgedeki” çalışmalarına istinaden bir proje için yolu Van Gölü’nün kıyısındaki Kavar kırsalına düşen Nurcan Baysal, 2008 ile 2013 yılları arasında burada esas amacı yaşam kalitesini artırmak olan bir programın uygulanmasında direktör olarak yer almış.
Tatvan’a bağlı bir havza, altı köy ve beş mezardan oluşan bu kırsaldaki köylerin çoğu 1990’lı yıllarda boşaltılmış, yakılmış. Diğerleri de korucu köyleri olarak kalmış.
Burada çalışmaya başlayan Baysal, Kavar’ın hikâyesini dinledikçe, “aktif savaş” sonrasında Kürt köylerindeki günlük yaşamın nasıl devam ettiği veya -kendi deyimiyle- “edemediği” üzerine düşünmeye başlamış ve böylece “O Gün” kitabının iskeleti ortaya çıkmış.
Sonrasında Kavar’ın hikâyesi kendi hikâyesiyle özdeşleşmeye başlamış ve kitap Kavar’ın hikâyesinin ötesine geçip Kürtlerin son otuz yılına ışık tutan bir çalışma hâline gelmiş.
Dört bölümden oluşan “O Gün”ün ilk bölümünde Nurcan Baysal’ın Kavar’la, Kavar’ın da Baysal’la karşılaşması anlatılıyor. Bu bölümü hem kendi gözlemleriyle hem de onların tanıklığıyla aktaran Baysal, ikinci bölümde Kavar’ın tarihine odaklanıyor.
Yüz yıllık bir geçmişi olan ve öyküsü Ermenilerin zamanından başlayan bu tarih içinde olan bitenler, civardaki, o günleri yaşamış yaşlıların dilinden satırlara dökülüyor. 1990’lı yıllara kadar gelen anlatılardan sonra sözü tekrar Kavarlılar alıyor ve yaşadıklarını uzun uzun ve detaylı biçimde anlatıyorlar.
Yine bu bölümde kitaba adını veren “O Gün” kısmında ise, zaten acıya şerbetlenmiş bölge halkının asıl “gerçekle” yüzleşmeleri başlıyor.
Neler yaşanmamış ki “O Gün”? “Köyümün yakıldığı gün”, “korucu olduğum gün”, “oğlumun öldürüldüğü gün”, “oğlumu kefensiz gömdüğüm gün”, “babamı tandıra koydukları, üstüne benzin döküp yaktıkları gün” ve “Kavar’dan çıktık bir yaban gibi…” diyerek doğup büyüdükleri, doydukları ve öldükleri toprakları terketmeleriyle devam ediyor.
Son bölümde ise Kavar ve Diyarbakır Newroz’unu bir araya getirerek, kitabın yazıldığı tarihte, ülkedeki Kürt sorunuyla ilgili gelişmeler ele alınıyor.
“O Gün”, Nurcan Baysal’ın her zamanki gibi titiz bir gözlemle, tanıkların anlattıklarıyla kendi analizlerini birleştirerek, “kalkınma”, “sürdürülebilirlik” gibi kavramların altında esasen devletin “bölgeye” egemen olma ısrarını anlatan, ilerisi için de kaynak oluşturacak nitelikte bir kitap.
(BS/EMK)