Fotoğraf: AA/Arşiv
İki dakikalık bir paylaşımdı ve hayli güzel boğaza nazır manzaraya karşı camekânlı bir kitaplığın hemen önünden yürüyüp elleri ve vücut dilinin olanca zarafetiyle dokunup hissettirerek kitaplığını anlatıyordu Orhan Pamuk.
Cihangir'de ve adı "Merkez Kütüphane" olan Orhan Pamuk Kütüphanesi.
Yerden tavana raf raf İstanbul Kitapları, "Benim Adım Kırmızı" romanı yazılırken okunmuş yararlanılmış kitapların rafı, Osmanlı ve İran Minyatürleri rafları, Hint Edebiyatı, İran ve Arap Edebiyatı rafları, Türk Edebiyatının da üst katta olduğu ilave edilerek manzara bölümünde noktayı koyup ekliyordu Orhan Pamuk:
"Ben buraya gelenleri ikiye ayırıyorum. Manzaraya bakanlar ve kitaplara bakanlar. Bir de çok özel olanlar var ki onlar ikisini de dikkatten kaçırmayanlar..."
Orhan Pamuk kütüphanesinden bahsediyor.pic.twitter.com/47h6lYSPhG
— Kayıp Rıhtım - #EvdeKal (@KayipRihtim) June 2, 2020
Doğrusu mekanla buluşan kitaplığı, hem de sahibinin anlatımından izleyince etkilenmemek elde değildi. Hele kuşakdaşı olan bizlerin her birimizin yaşamında aradaki kimi irili ufaklı yol kazalarını saymazsak; en az iki kez (12 Mart ve 12 Eylül) kitap telefatına uğramış, hala kimi kitapların bazı materyallerin yanında "suç delili" teşhirine şüpheli ya da sanık olarak yer almışlıkları da bilerek ne kadar "şanslı" deyivermiştim kendime.
Sonra düşünedurdum Orhan Pamuk'un Cihangir Merkez Kütüphanesi ve orayı anlatışını! İki kez daha izledim videoyu. Çok içsel ve duygu dolu bir ruh hâli içinde anlatıyordu kitaplığını. İran, Hint, Arap, Osmanlı diyordu...
Bir şeyler "eksik" değil miydi sahi bu anlatımda! Vardı bir eksiklik tabii ki! Türkiye Cumhuriyetinin "milli misak" sınırları içinde kalan "Osmanlı Bakîyesi" Anadolu ve Mezopotamya coğrafyalarında yaşam bulmuş hayli izler bırakmış halkların edebiyat örnekleri neredeydi sahi!
Belki de yazara göre iki verili durumdan biriydi. Ya Osmanlı veya Türk(iye) Edebiyatı içinde değerlendirilip geçilmişti. Ya da işte ayrı birer külliyatla raf oluşturulabilecek başlık altında değerlendirilebilecek çapta değildiler. Hoş, bu iki kategori de çok üzücü olur(du) ya, neyse!
Hangileri miydi o adları anılmayanlar, şöyle;
Ahmedê Xanî, Melayê Cizîrî, Feqîyê Teyran, Cegerxwîn, Mehmed Uzun ve hayli örneği olan Kürt edebiyatı örnekleri.
William Saroyan, Zabel Yeseyan, Mıgırdiç Margosyan, Zohrab, Zaven Biberyan gibi epeyce başkaları da olan Ermeni Edebiyatı örnekleri.
Orhan Pamuk çok iyi bir edebiyatçı hakkını teslim etmek gerek. Başarısı başta Nobel Edebiyat Ödülü olmak üzere başka uluslararası ödüllerle de taçlanmış bir yazar.
Ayrıca öyle "sırça köşk"de oturup "ben sadece yazarım başka bir şeye de karışmam/bulaşmam" diyenlerden de değil Orhan Pamuk. Bunu geçmişinden biliyoruz; hem pratiği hem de yazdıkları ve konuşmaları, açıklamalarından.
Bu sebeple o güzelim kitaplığın, kitaplar ve raflara dair açıklamalardan gözümü ve zihnimi ayırıp manzara karesinden boğazın manzarasına takılıp kalınca bunlar ilk anda aklıma gelenler.
Gönül koyuyor insan işte, malum gönül umduğu yerden kırılıyor Orhan... (ŞD/AÖ)