Türkiye'de ölüm cezası tartışmalarını binlerce kilometre uzaktan başlatan bir Başbakan'ın "sözleri"nin yanlış anlaşıldığı ve ne anlama geldiği, bu ülkenin Dışişleri Bakanı'ndan başlamak üzere Sayın Başbakan'ın "ne demek istediği, hangi amaçla söylediği, hangi ülkeyi kastederek idam cezasını gündeme getirdiği" açıklandı.
Biz de anladık. Ama yanlış mı anlamışız, yoksa anlamamış mıyız, anlayamadım.
Başbakan söyledi ya, hemen tartışmalar başladı. İdam cezasının geri getirilmesini savunanlar ve savunmayanlar ortaya çıktı. Adalet Bakanlığı'nda ölüm cezası konusunda çalışma bulunmadığı açıklanınca, pek rahatladık.
Hemen medya, - medya çünkü! - Başbakan söyleyince idamı tartışmaya açmakla pek iyi bir şey yaptığına inanarak atıldı ve idam cezasını tartışmaya açtı. Pek iyi yaptı doğrusu, çünkü ekranlarda boy boy kendini gösteren fikir sahibi olup bilgi sahibi olmayanlar ile bilgi sahibi olup fikir sahibi olmayanların "ölüm cezasını/idam cezasını" tartışmasından çok şey öğrendik(!).
Amerika'yı yeniden keşfetmenin bir gereği olmadığı için sadece hatırlatmayı yararlı buluyorum.
İki yıl önceydi. "Ölüm Cezasının Kaldırılması" İstanbul Sempozyumu yapıldı. 6-7 Temmuz 2010 tarihinde İstanbul Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Araştırma ve Uygulama Merkezinin düzenlediği bu sempozyum'da Prof.Dr. William Schabas bir konuşma yapmıştı. Eylül 2011'de yayınlanan kitabının (Legal) 45 inci sayfasında "Ölüm Cezasının Kayıtlanması ve Kaldırılmasına Yönelik Uluslararası Eğilimler" başlığı ile yayımlanan bu konuşma, ne ilginçtir ki, sanki bu günler için yapılmış gibi...
İnsan hakları hukukçusu ve ölüm cezasının tüm dünya üzerinde kaldırılması konusundaki çok önemli çalışmaları ile bilinen Schbas bu konuşmasında birkaç küçük hikâye ile gerçeklerin altını çizmiş ve konuşmasında önemli birkaç şeye değinmişti.
Sadece hatırlatıyorum ve Prof. Dr. William Schabas'ın yaptığı konuşmadan bölüm aktarıyorum.
"Eklemeliyim ki, ölüm cezasını hukuken kaldıran devletlerin ölüm cezasına geri dönüp dönmeyecekleri bilinmezdir. Ölüm cezasının kaldırılmasına yönelik hareketin kırılganlığına ilişkin düşünceyi, ölüm cezası tartışmalarının en garip özelliği olarak görmüşümdür hep ve bu düşünce doğru değildir.
Bir ülkede sıklıkla, demagoji yapan politikacılar ölüm cezasına ilişkin tartışmaları yeniden açmaya çalışır ya da bir gazetenin genel yayın yönetmeni, "belki de ölüm cezasını tekrar düşünmeliyiz" der ya da bazı dini liderler ölüm cezası çağrısında bulunur ve insanlar, kamuoyunun ölüm cezasının yeniden getirilmesi konusunda ısrarcı olacağını düşünür. Değerli arkadaşlar, bunun asla olmayacağını söylememe izin verin. Bu olmayacak ve ben bunun olmayacağı konusunda evim ve emeklilik fonum üzerine bahse girmeye hazır değilim.
Ancak, ölüm cezasını fiilen ya da hukuken kaldırmış olan bir devletin bu cezaya dönme ihtimalinin çok düşük olduğu konusunda herhangi biriyle iddiaya girebilirim. Bir devlet bir kez, ölüm cezasını kaldıran devletler kampına girdi mi bir daha asla bu kamptan çıkmayacağı olgusu, her geçen yıl daha çok sayıda devletin ölüm cezasını kaldıranlar kampına girmesi gerçeğiyle kuvvetlenmektedir. Her yıl iki ya da üç devlet bu kampa dahil olmaktadır ve durum yaklaşık iki on yıldır devam etmektedir. Eğer bu eğilim devam ederse, ölüm cezasının 15-20 yıl içinde evrensel olarak kaldırılacağı şeklinde güvenilir bir tahminde bulunabiliriz. Devam etmemesi için bir neden göremiyorum."
Gelelim bu konuşmasında sayın Schabas'ın aktardığı küçük bir hikâyeye...
"Gerek, Birleşmiş Milletler sistemi içinde gerekse de Amerikalılar-arası sistemde ek protokoller kabul edildi ve sonrasında Avrupa sisteminde de yeni bir protokol kabul edildi. Sanırım, 13 No.lu Protokol için Türkiye'ye teşekkür edebiliriz. Çünkü Öcalan davası mahkemelerde görülürken, bazı Avrupa devletleri dönüp Türkiye'ye, ölüm cezasının barbarca bir uygulama olduğunu söyleyip, kendi temel değerlerine aykırı böylesi barbarca bir uygulamayı kabul etmeye nasıl devam edebildiklerini sordu. Türkiye şöyle cevap verdi; 'Peki, neden 6 No.'lu Protokol sadece barış zamanındaki barbarca uygulamayı yasaklıyor?' Bunun üzerine İsveçliler derhal, "Güzel nokta ve protokolü kabul etmemiz iyi olur dedi. Böylece Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Protokol No.13 kabul edildi".
İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesinin Ölüm Cezasının Her Koşulda Kaldırılmasına İlişkin Protokol No. 13'e göre; ölüm cezası kaldırılmıştır. Hiç kimse ölüm cezasına çarptırılmayacaktır ya da (bu cezası) infaz edilmeyecektir (Madde1). Buna aykırı önlem alma yasaktır ve olağanüstü durumlarda bile, savaşta dahi bu yasaktan bir sapma söz konusu değildir. Bu protokole çekince konulamaz, yasaktır.
13 Nolu Protokol Vilnius'da yapılan toplantıda 03.05.2002 tarihinde imzaya açıldı. Türkiye 9 Ocak 2004 tarihinde bu Protokolü imzaladı. Onay kanununun çıkması ve depo edilmesi sonrasında 1 Haziran 2006 tarihinden itibaren Türkiye için 13 Nolu Protokol bağıtlanmış oldu.
13 Nolu Protokol için Türkiye'ye teşekkür edilebileceğine göre; herhangi bir bakan tarafından her koşulda ölüm cezasının kaldırıldığı gerçeğinin birileri tarafından ne anlama geldiğinin açıklanmasına ihtiyaç yoktur ve bu kadar açık bir anlatımın da açıklanmasına hiç gerek yoktur.
Ölüm cezası savaşta/barışta ayırımı yapılmaksızın her koşulda kaldırılmıştır.
Su, tersine akmaz. (Fİ/HK)