Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel başkan yardımcısı Onur Öymen'nin malum konuşması ile cin şişeden çıktı. Artık tekrar şişeye sokmaya Kemal Kılıçdaroğlu'nun karizmasının da yetmediği anlaşıldı. Tersine, Kılıçdaroğlu'nun karizması fena halde çizildi.
CHP'nin solun güçlü olduğu birkaç tarihi istisna dışındaki militarist, ırkçı hatta bir açıdan faşizan özellikler taşıyan karakteri de bu bağlamda bir kez daha gözler önüne serildi.
Cumhuriyetin başından itibaren var olan Alevi-CHP marazi aşkı da ilk defa ciddi boyutta hem Aleviler hem diğer kamuoyu tarafından tartışılır oldu.
Tarih boyu Sünni Osmanlıdan zulüm gören Alevilerin cumhuriyet tarihi boyunca Kemalistlere yandaş bir tutum içinde girmelerinin çeşitli sebepleri olsa da, bu sebeplerin sağlıklı olmadığının artık biraz daha farkındayız. CHP'nin sahte laiklik (siz devlet dinciliği olarak okuyun) anlayışı Aleviler içinde sanki onun Sünni bir kimliğe sahip olmadığı yanılsaması yarattı.
Halifeliğin ve Arap harflerinin kaldırılması ve benzeri reformları (devrim değil), bu yanılsamayı destekleyen öğeler olarak görmek gerekir. Bu reformları M. Kemal'den önce İttihat ve Terakki de öngörüyordu.
Koçgiri ve Dersim Katliamın doğrudan Kürt Alevilere yönelik olarak yapılması bile, Alevilerin CHP'ye olan desteklerini geri çekmelerini sağlayamadı.
Tamamen yok edilme, toplum olarak tarihten silinme amaçlı yapılmış Dersim Katliamı, katliamdan kurtulanların hafızalarında silinmesi mümkün olmayan bir travma yaratmıştır. Bu travma kişilikte tamiri mümkün olmayan psikolojik tahribata sebebiyet vermiştir. Bunu, benzeri tarihsel örneklerde de görmek pekala mümkün. Bu travmaların yaratığı sendromlardan biri de hiç şüphesiz katiline aşık olma sendromudur.
Bundan dolayıdır ki aleviler tarihsel olarak çok rahat şekilde ispatlanması mümkün olan bir çok gerçeği görmezlikten gelmeyi tercih ettiler.
M. Kemal Dersimi bombalayan Sabiha Gökçen'i yaptığı 'önemli görevden' dolayı kutlayıp, kendisine madalya takmasına rağmen, kendi uydurdukları 'Atatürk hastaydı, ne yaptıysa Celal Bayar yaptı' veya 'Fevzi Çakmak olmasaydı Dersim tamamen yok edilecekti' türünden yalanlara kendileri inanmayı tercih ettiler. Bu gerçekten de kurbanın katiline aşık olması durumundan başka bir şey değil.
Halbuki 25.12.1935 tarihinde kabul edilen 2884 sayılı Tunceli Kanununa göre Millet Meclisinin tasarrufunda olan idam cezası yetkisinin bölgedeki Komutana ve Valiye hem de tecile gerek duymaksızın uygulanabilir şekilde verilmesini öngörüyor! Dersim Olayları bu kanunla başlamıştır. Dersimliler kendilerini yok etmeyi amaçlayan devletin bu planlı yok etme çabasına karşı direnmeyi tercih etmişlerdir ama bir çokları yok edilmeye karşı gösterilmiş bu direnişi 'Dersim İsyanı' olarak adlandırılıyor!
CHP tarihinde gördüğümüz bazı göreceli değişimler Alevilerin CHP'ye olan bu marazi aşkını zaman zaman güçlendirdi. 1960 da işçi sınıfı TİP ve sosyalist geçlik hareketinin ortaya çıkması İkinci Şef İnönü'nün 'biz ortanın solundayız' demesine sebep oldu.
1970'lerdeki Sosyalist Solun tekrar yükselmesi sırasında da 'Karaoğlan' fenomeni ortaya çıkmıştı. Ama solun yok edildiği veya zayıf olduğu dönemlerde CHP'nin, Ecevit'in veya Kemalistlerin en gerici tutumlara büründüklerini gözlemliyoruz. TSK açıktan Dersim'de kuranı kerim dağıtmış, cami yaptırmayı, imam tayin etmeyi teşvik etmiş ve Yatılı İmam Hatip Okulları açmıştır.
Ecevit İktidarı sırısında Maraş Katliamı yapılmış, Fetullah Gülen'in elini öpmek suretiyle biat ederek Sünni geleneğe sahip çıkmıştır. CHP döneminde Sivas Katliamı gerçekleştirilmiştir! İnsanlar polis gözetiminde ve 3. ordunun bulunduğu bölgede açıktan ateşe verilmiştir. Zamanın başbakanı T. Çiller saldırgan katil sürüsüne bir şey olmadığını can güvenliklerinin sağlandığını kamuoyunu ilan etmiştir.
Dersimden ve Avrupa'nın çeşitli bölgelerinden çok haklı olarak CHP ye karşı tepkiler ve ardından istifalar geliyor. Bunu bir açıdan on yıllardan beri biriken sabrın artık taşması olarak algılamak gerek.
Dersim Katliamıdan bir şekilde kurtulanlar, kendi çocuklarına, yaşadıkları korkunç gerçeği söylemediler. Çocuklarından gizledikleri bu gerçeği bir biçimiyle torunlarından gizleyemediler.
Belki de torunlarına karşı utanmamak adına bazı şeyleri anlattıklarını düşünüyor insan. Üçüncü kuşak Atatürk'ü dokunulmaması gereken bir din putu olarak görmüyor artık. Bunu bir biçimiyle Aleviler ile CHP'nin Katolik evliliğinin bitmesi olarak yorumlamak pek de yanlış olmasa gerek. Artık CHP ideolojisi Atatürk ile birlikte payidar değildir.
AKP'nin Alevi Çalıştayları bitmeden iflas etti Aleviler bunların devletin bildik Sünni asimilasyon politikalarının kendilerine başka bir biçimde sunuluşu olduklarını bilincinde olduklarından, uzak durdular bunlardan. Tam bu aşamada AKP'nin imdadına Onur Öymen yetişti.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) döneminde Sivas katilleri devletten maaş alıyor ve kendilerine verilen yasal pasaportlarla yurt dışında günlerini gün ediyorlardı.
Erbakan'ın tedrisatından geçmiş Erdoğan hemen bu olanağı değerlendirmeye çalıştı ve olayla ilgili günümüze kadar ne sağ, ne sol, ne de hiçbir burjuva partisinin kullanmadığı 'Dersim Katliamı' terimini kullandı.
Kesin olan şu ki bu terimin kullanılmasının demokrasi güçleri açısından hiçbir mahzuru yoktur, tam tersine faydası oldukça çoktur. Birinci elden bizi ilgilendiren kim tarafından olursa olsun Dersim Katliamı'nın kamuoyu gündemine sokulmasıdır. Birincisi Onur Öymen ise de diğeri de Tayip Erdoğan'dır. Bu bakımdan ikisine de 'çok teşekkür' borçluyuz!
Hiç şüphesiz Türkiye başbakanın bu terimi kullanması, Türkiye'de siyasal denklem ve kimliklerin yeniden tanımlanma tartışmasına ve siyasal tarihimizin arka planının yeniden araştırılmasına önemli bir katkı sunacaktır.
Dersim katliamı denince ilk elden aklımıza on binlerce sivilin katli ve bunu bir insanlık suçu olduğu ve bunların unutulmaması gerektiği gelmelidir.
Seyit Rıza'nın idama giderken şu sözleri söylemiştir: " Ewladê Kerbelay mê/ Be xetay mê/ Ayıvo, zılmo, cinayeto" (Evlad-ı Kerbelayım, hatasızız, ayıptır, zulümdür, cinayettir) İhsan Sabri Çağlayangil'in İsmet Bozdağ'dan anlıntısı.
Bu sözleri neden demiş olabilir ki? Oğlunun yaşının idam edilmek için küçük olmasına rağmen hemen oracıkta yaşını büyüterek kendisinden önce oğlunu idam ettiler ve böylece Seyit Rıza'ya özel işkence ettiler. Bununla da kalınmayarak Seyit Rıza'nın idam edilemeyecek kadar büyük olan yaşını da küçülterek onu da idam ettiler. (CE/EÖ)