Viyana’dan gelmiş, sendikacı bir işçi arkadaşımla birlikte CPS Otomotiv-Tekstil’de sendikal mücadeleden dolayı atılmış işçilerle görüşmek için Tuzla’ya gittik. Bu sırada tam da o gün işten atılmış bazı işçilerle de görüşme olanağı bulduk.
Avrupa’da sendikal basında yer alan işçi direnişi, başka birçokları gibi maalesef Türkiye’de basında doğru dürüst yer almıyor, sol yayınlar bile haber yapmıyor. Araştırdık, bir-iki küçük istisna dışında konuya ilişkin haber ya da yorum bulunmuyor.
Deri Dokuma ve Tekstil İşçileri Sendikası’nın (DERİTEKS) Tuzla’daki merkezinde bizi Tuzla Şube Başkanı Binali Tay, diğer sendikacılar ve işten atılan dokuz işçiden üçü karşıladı.
İlk bakışta üç genç işçinin gözlerinde sadece masumiyet değil aynı zamanda kararlılık da okunuyordu. Devenin hamuduyla yutulma kavgasının sürdüğü şu zamanlarda 12 kişiden oluşan sendikalaşma komitesi gibi bu üç işçinin de fazla politikayla ya da sol örgütlerle alakaları olmamış. Bunu birkaç söz alışverişinden sonra anlamak zor olmuyor.
Çaylarımızı içerken biz sorduk onlar cevapladı.
“Hak ve adalet istiyoruz”
Karın tokluğuna ve güvencesiz koşullarda çalışmaktan bıkıp usanan CPS Otomotiv ve Tekstil işçileri hemen yan taraflarındaki başka bir işyerinde başlamış olan sendikalaşma hareketinden etkilenerek bir komite kurmaya karar vermişler.
İbrahim Çınar heyecanla ve mahcup bir şekilde, başlarına gelen her şeyi bir anda ve eksiksiz anlatmak gayretiyle gözlerini bize dikerek konuşmaya çalışıyor. Bir kızı varmış altı yaşında, oğlu daha yeni doğmuş bebek. Bu durumda işsiz kalmak kötü olsa da, “Hak ve adalet istiyoruz ağabey” diyor.
DERİTEKS Tuzla Şube Başkanı Binali Tay direnişin öyküsünü sendikal açıdan bize özetliyor:
“CPS Otomotiv ve Tekstil’de çalışan 200 civarındaki işçinin yarısından fazlası sendikalı olduğu halde işveren toplu sözleşmeye yanaşmıyor. Ne şirketin ortaklarından Nalan Aydar ne de sendikayla görüşmesi gereken insan kaynakları sorumlusu kişi telefonlara çıkıyor.”
Tek umut Avrupa
Binali Tay, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na yaptıkları müracaatın sonucunu beklediklerini ama bunun da uzun bir süreç olabileceğini söylüyor. “Bakanlığın olumlu cevabına karşılık işveren her hangi sudan bir sebep göstererek ayları, hatta bir yılı bulacak zaman kazanarak işin pörsümesine sebep olabilir” dediğinde hepimiz birbirimize bakıyoruz. Ama peşine hemen ekliyor, “Tek umudumuz Avrupa!”
Ardından sözü eğitim sekreteri alıyor. Avrupa’yla olan yazışmaları ve gelişmeleri özetliyor. Sonuç itibarıyla, CPS Otomotiv ve Tekstil ile kısa sürede toplu sözleşmeye oturmanın en kestirme yolu firmanın müşterisi olan Almanya Volkswagen şirketinin alacağı tutuma bağlı.
Volkswagen, Mercedes-Benz gibi otomotiv devlerinin bütün dünyayı kapsayan “Davranış Kılavuzu” anlaşması var. Bu çerçeve anlaşmasına göre, sadece kendi bünyesindeki şirketler değil, aynı zamanda sipariş verdiği işletmelerde de temel insan hakları ve sendikal örgütlenme özgürlüğüne uyulması gerekiyor.
DERİTEKS Sendikası Çalışma Bakanlığı’nın yanısıra Volkswagen ile yaptığı yazışmanın da cevabını bekliyor, kısa bir süre önce Volkswagen’deki yetkili sendika olaya ilişkin detaylı bilgi istemiş.
Eğitim sekreteri, şimdi hem Türkiye hem de Almanya’daki kamuoyunun duyarlı hale getirilmesi ve böylece baskı oluşturulması gerektiğini söylüyor.
Havalandırma yok
Çaylar tazelenirken işçiler yaşadıklarını anlatmayı sürdürüyor. Hala fabrikada çalışan komite üyesi Erol Köylü kalifiye eleman olarak nasıl işletme içinde sürülerek ve üstlerinden hakaret görerek mobbing uygulandığını heyecanla bize anlatmaya çalışıyor.
İşten çıkarılmış diğer komite üyesi Oktay Aydın işletme alanına taze hava, oksijen gelmesi için havalandırma olmadığını, bu yüzden kendisi de dahil birçok insanın bayıldığını ya da kendilerini kötü hissederek zaman zaman kendilerini dışarıya zor attıklarını söylerken bile o anı yaşıyormuş gibi vücudu kasılarak konuşuyor. Sıcak havalarda çalıştırılan klimanın birçoğunu hasta ettiğini eklemeden edemiyor.
İşçiler 2013’te 900 olan ürün sayısını 1350’ye çıkarırken sağlık koşullarında da ücret alanında da en ufak bir gelişme olmamış. İçme suyunun bile gidip alınmasına müsaade edilmez olmuş.
İşçiler dokuz saat boyu sıcaktan ılımış, kalitesi düşmüş suyu plastik şişelerden içmek durumunda bırakılırken, işveren güdümündeki işçilere bu koşullar yer yer uygulanmıyormuş. Böylece örgütlenmiş işçilerle örgütsüz işçiler arasında gerilim yaratılmaya çalışılıyormuş.
İşçi İbrahim Çınar ekliyor: “CPS’in internet kurumsal sayfasında temel insan hakları ve evrensel hukuk şirketin temel politikası olarak deklare edildiği halde, biz burada en sağlıksız koşullarda, karın tokluğuna ve sendikasız çalışmaya mahkûm ediliyoruz.”
“Başka işyerinde ne değişir ki?”
Lafı Erol Köylü alıyor: “Ağabey, bana ve arkadaşlara yoğun bir baskı, yani mobbing uygulanıyor. Çok düşündüm ve sonunda dedim, ben buradan çıksam ve başka iş yerine gitsem değişen ne olur ki? Zaten bu koşulların benzeri başka yerlerde de yaşanıyor. Onun için karar verdim, dedim, ben onların inadına da olsa burada kalacağım ve gitmeyeceğim. Hakkımızı alana kadar direnmeye devam edeceğiz.” Bunları söylerken biraz da gururla üstündeki mavi tulumun dizlerine bir şaplak atıyor.
Tuzla Serbest Gümrük Bölgesi’nde üretim yapan CPS Otomotiv ve Tekstil’de mücadele veren işçilerin direnişi 15 Temmuz 2014’den beri devam ediyor. Eylül ayında iki posta şeklinde işten atılan dokuz işçinin bir kısmı başka işyerlerinde çalışsa da, işin peşini bırakmış değil.
Ayrıca fabrikada sendikalı olan işçiler de kararlılıklarını sürdürüyorlar. Komiteyi kuranlar sık sık sendikacılarla buluşuyor, birlikte işyerine giremeseler de, serbest bölgede ya da sendika şubesinde buluşuluyor, gidişat konuşuluyor ve bilgi akışı sağlanıyor.
Beklediğimizden daha fazla süren görüşmemiz bittiğinde hepimiz temkinli bir beklenti ve umut içindeyiz.
Notlarımızı alıp, birkaç hatıra fotoğraf çektikten sonra vedalaşıp ayrılıyoruz. (CE/BK/YY)