Başbakanımız sahiden tektir! Konuşma yeteneği ile icraatları ile tektir. Hiç kimse bu ülkede onun eline su dökemez!
Açılımcılık, Kürtlerin varlığını tanımak, "demokrasiye" inanmak; bunların hepsi güzel ve hoş tekliklerdir! Başka tekçi durumlar da yok değil.
İslamcı olsan da, kapitalist olmanın en büyük erdem olduğuna içten inanmak ve tüm varlığını ikisinin sinerjisine dayandırmak da önemli. Bunlar sahiden sadece bizim başbakana ve AKP'ye mahsus tekliklerdir.
Teklikleri say say bitmez!
İster liberalce, isterse vahşi kapitalistçe yap bunu, hiç ehemmiyeti yok; önemli olan orijinal tekçiliktir! AB, ABD ve Ortadoğu ve Uzakdoğu güçleri sana, sen ona kurban olasın! Önemli olan güç olmak değil mi? İster maşa ol, ister maşanın ucundaki köz ol, ne önemi var ki?
Ha bu arada şunu da hatırlatmak lazım; Cumhuriyetin ve İstanbul'un imtiyazlı büyük sermayesi de artık bilmeli; Anadolu'dan uzayıp gelen boynuz nerdeyse İstanbul'daki kulağı geçti. Artık Boğaz'da oturan büyük sermaye gıcık yapmaya başladı.
Meslekten politikacı olmak kötü bir iştir.
İster çıraklıktan, ister ünlü bir Hoca'nın tedrisatından geçen politikacı ol! Meslekten politikacılıkta yalanın bini bir paradır. Yalandan kim ölmüş ki?
Bizim başbakan tam bunlardan biridir, diyeceğim ama dilim varmıyor, kim bilir belkide öyle değildir ha ne dersiniz? Başbakanımızın belâgati de gayet güçlüdür.
Hele bir de Osmanlıca kelimeler, ağdalı bir dil kullanıyor isen, değme keyfine.
Kendisini şu ana kadar padişahsız Vezir-i Azam sanıyordu. Ama artık içten içe kendisini bir çeşit cumhuriyetli Padişah olacağına inandırmış ve ona hazırlanıyor gibi mi dersiniz? Durum azıcık karışık gibi görünüyor. Belki de kadayıfın altının kızarıp kızarmadığına Haziran'daki seçimlerde karar verecek?
Konuştukça üfürüyor, Konuştukça batıyor başbakan ama vezir-i Azam'lığı yüzünden kendisi bunu anlayacak durumda olmayabilir. Yine de siz hoş görün, hoşgörü sadece Mevlana Hazretlerine mahsus değil. Gerçi batmak, üfürmek özellikle de konu Kürtler olunca, Türk siyasetinde hep vardır ve pek de kolaydır. Çünkü kimseye verecek hesabın yok.
Zurnada peşrevin olmadığı bilinir, lakin siyasete peşrevin olup olmadığı konusunda düşünceler muhtelif. Fakat, besbelli, siyasette yalan söylemenin doktorası imam hatipte yapılıyor. 'Kul' isen bunda yadırganacak bir şey yok. Bundan tek 'Allah' azade; yanılmamak, batmamak ya da üfürmemek tek 'Allaha' mahsus! Tayip Erdoğan 'Allahın' sevgili kulu olsa da, bu konuda 'Allahtan' ayrıcalıklı olamaz! Maazallah yani!? 'Allaha' şirk koşacak halimiz yok!
Kürt'ün varlığının kabullenmesi kendisinin bir lütfü imiş; bu da bir tektir! "40 bine yakın Kürt yok yere ölmüş; ölmeselermiş, 'teröre' kendilerini kurban etmeselermiş!" diyesiymiş; "Terör bu milletin baş belasıdır!" Bu belâgat sadece ona mahsus olmasa da tespitin önemli olduğundan şüphemiz yok!
Osmanlı'nın azameti ve haşmetli kültür mirası içinde, bu devlete herkesin tahammül etmesi ve herkesin farklılığını yaşaması mümkündür. Lakin bunun aziz Türk milletinin ve Türk Vatanı'nın tasarrufu altında olması gerektiği kat-i surette unutulmamalıdır!
Tek bayrak,
Tek dil,
Tek devlet,
Tek millet,
Tek başbakan,
Tek partilik demokrasi... Tekleri çoğaltmak mümkündür. Sınırsız bir liste çıkarmak da olanaksız değil. Yeter ki meslekten politikacı olun ve Tayip Erdoğan gibi Osmanlıca kuvvet macunu kıvamında bir sözlük dağarcığına sahip olun. Hatta gerekirse Mahmut Esat Bozkurt'lardan ödünç alınacak 'tekçi varlığın' temel tespitlerine başvurulabilir:
"Türk, bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları, vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı."
1930 da demiş bunu hazret. Ayıp olmasa bunu da diyecek ama neyse, siz neye sayarsanız sayın! Başbakanımızın kendisini tuttuğuna emin olun! AB var; tırışkadan 'insan hakları" anlaşmaları var; Ama illa da Kürtler var; dağda 'terörist', ovada kendini 'adam, çağdaş insan, çağdaş Kürt kadını ' sananlar var; barajlı olsa da seçimler var!
Bu bağlamda mesela çift sürmek, çiftleşmek, üçüz doğurmak ne bileyim dört yol gibi kavramların bu ülkede kullanılması caiz olabilir mi? Bunu düşünmekte fayda var! Sarı-kırmızı-yeşil olduğundan dolayı trafik lambalarının malum adı dili yasak bölgede yasaklanmasını düşünün biraz! Olmaz olmaz demeyin, neler oldu bu memlekette ve neler olmaz ki bu 'aziz vatanda'?
Bir tekçi filozof kulağımıza şöyle fısıldıyor gibi sanki: "%10 barajı yetmez bence bunu %15 hatta 20'ye çıkarmak lazım! Kürtlere anadillerinde konuşma yasaklanmasın elbet. Ama fitne fesat yapanların hepsini içeri tıkmak lazımdır. Akılları başına gelene kadar da orda kalmalılar.
Teklerimize uzanan diller gerekiyorsa koparılmalı!"
Diyecek lafımız yok, şeriatın kestiği parmak acır mı ki?
Irkçılık İttihat ve Terakki'den beri bu devletin harcında var! Kemalistler devlet binasını bu duvarlarla ördüler. İslam'da açıkça ırkçılık olmasa da bundan azade değil. Türk-İslam sentezi bunu da becerdi! Başbakanımız cumhuriyetin bu 'aziz ve de kutsal ideolojisi Kemalizm'in yetiştirdiği müstesna kullarından biri olmasa da, Türk-İslam sentezinin ve ünlü Hoca'nın aziz mahdumlarından en önde gidenidir. Ve bu mahdumun politika mektebinde öğrendiği en büyük ders 'inkâr etme ama imkânsız kıl'! Kürt girmesin diye kapıyı kilitlemekle yetinme, bacayı Türk-İslam inşaat malzemesiyle doldur. Malzeme bulmak için bu ülkenin her köşesinde nalbur da çok, moloz da! CE/EK)