Merhaba Tayyip Abi,
Ben Gezi Parkı’ndaki sıradan bir çapulcuyum. Bugün, 3 Haziran 2013, seni dinledim ve senin beni hiç tanımadığını iyice anlamış oldum. Ben ise seni çok iyi tanıyorum Tayyip Abi. Bu yazıyı sana kendimi tanıtmak için, beni biraz olsun anlaman için yazıyorum.
Sana “Abi” diye hitap ediyor olmam aradaki soğuk sıfatlardan kurtulmak ve yıllardır televizyonda dinlediğim yöneticiye samimi duygularımla hitap edebilmek içindir. Saygısızlık olarak addetme sakın. Görüyorum çok çabuk sinirleniyorsun ama önce bir dinle beni anlayacaksın samimiyetimi.
Bana “çapulcu”, “alkolik”, “ahlaksız” ya da “kardeşim” diye hitap edebilirsin hepsi kabulüm benim, hiç sorun değil. Tayyip Abi, ben üniversite sınavında derece yaparak üniversiteyi kazanmış Anadolu’dan İstanbul’a ailesini geride bırakarak tek başına göç etmiş bir işçi çocuğuyum.
Üniversite bitince yurt dışında akademik eğitim alacağım sonra ülkeme dönüp ömrümü gençlerin eğitimi için harcayacağım.
Ben 1980 sonraki apolitik, suya sabuna dokunmayan gencim Tayyip Abi. Hiçbir siyasi parti, hiçbir siyasi oluşum ve hiçbir ideolojik kuruluşun üyesi değilim! Çünkü evimizden çıkarken bizi annemiz “sağ-sol”a bulaşma diye bin tembihle uğurladı. Çünkü ben babamla ne zaman konuşsam bana “Sizin okulda olaylar var mı, karışmıyorsun değil mi?” diye sorar. Çünkü ben siyasetin, eylemlerin, herhangi bir politik görüşün “öcü” olarak bilinçaltına kazınmış olduğu bir gencim Tayyip Abi. Hiçbir zaman da herhangi bir siyasi tarafın parçası olamayacağım çünkü benim hayat görüşümü politikada yansıtacak bir parti yok Türkiye’de!
Sen bizi sırf CHP, BDP vs. olarak görüyorsun. Aslında Tayyip Abi anlıyorum seni; bizim, salt halkın, tepkisini politize edip bir şekilde kendi seçmenine açıklamak istiyorsun. Onu da anlayışla karşılıyorum Tayyip Abi, biliyoruz ki siyaset böyle yapıyor bu ülkede.
Ama Tayyip Abi, çok kırıyorsun beni. Ben senin yüzde 50’lik seçmenin değilim, evet. Ben senin daha güçlü bir iktidara sahip olman için hiçbir şey yapmıyorum, evet. Ama ben aynı zamanda ne çapulcuyum ne aşırı güç odağıyım Tayyip Abi.
Gezi Parkı’nda sabah baskınlarıyla anayasa çerçevesinde demokratik hakkını kullanırken çadırları yakılan, kitap okurken ağzına gözüne biber gazı pompalananları görmezden gelemeyen sıradan bir gencim.
Polisin vahşice insan copladığı, medyanın üç maymunları oynadığı, internetin yavaşlatıldığı, telefon operatörlerinin baskıyla çalışmaz hale getirildiği zorbalık cumhuriyetinin dört bir yanda kol gezdiği bu duruma karşı sessiz kalamayan bir gencim Tayyip Abi.
Benim sorunum senin seçimle kazandığın iktidarınla değil.
Benim sorunum senin farklı hayatlara hoşgörüsüz tavrın ve beni sürekli rencide eden üslubunla Tayyip Abi.
Abim diyorum bak kızma bana inan çok samimi içimi döküyorum sana.
Ben hafta sonları içki içtim, “alkolik” dedin.
Ben sevgilimin elinden tuttum, “ahlaksız” dedin.
Ben orada camiye ihtiyaç mı var dedim, “dinsiz” dedin.
Ben tarihi Emek sineması yıkılmasın dedim, “terörist” dedin.
Ben sana oy vermedim, “gavur” dedin.
Ben harçlar kaldırılsın dedim, “anarşist” dedin.
Ben ağaçlar kesilmesin dedim “çapulsuz” dedin.
Ben şehrin tek yeşilinden kimse rant kazanmasın istedim; sen ki bu demokratik ülkenin hizmetkarısın, sen ki diktatörlük kanımda yok diyorsun beni “ağaçlarda sallandır”mak istedin! Tayyip Abi çok kırıyorsun beni.
Ben her gece evime gözlerim kan çanağı, ciğerlerim parçalanmış, kolum bacağım dövülmüş “Yarın daha güzel bir gün olur” diye dönüyorum ama sen her sabah yine bir şekilde beni, on yılların apolitik, pısırık, umursamaz gencini kırmayı başarıyorsun Tayyip Abi.
Sonra yine yüzme gözlüklerimi ve annemin tülbentini çıkartıyorum ortalığa.
Final sınavlarıma çalışmak yerine çıkıyorum sokağa. Annem, babam beni kütüphanede biliyor ama ben; beni tanı, beni duy, beni hor görme diye koşuyorum dumanların içine, koşuyorum suların altına…
Sevgilerle,
Özkan Kayal