Taksim Gezi Parkı’nın yıkılmasına karşı başlayan, İstanbul’dan Türkiye geneline yayılan eylemleri İletişim Yayınları’ndan çıkan “Toplumsal Hareketler” kitabının yazarı İstanbul Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Araştırma Görevlisi Dr. Doğan Çetinkaya ile konuştuk.
Çetinkaya, eylemlerin kimse tarafından örgütlenmediğine, öngörülmediğine vurgu yaparak bunun orta sınıfın, hükümetin politikalarına ve yıllardır biriken gerilime karşı ciddi bir toplumsal kalkışması olduğunu ifade ediyor ve ekliyor:
“Ne devletin, ne de eylemi yapanların, hiç kimsenin beklemediği bir noktaya geldik.
Olay, Taksim Gezi Parkı, Taksim’deki kentsel dönüşüm, çevre duyarlılığını aşmış durumdadır.”
“Devlet de eylemciler de bu kadarını öngörmedi”
Çetinkaya, politik bir patlamayla karşı karşıya olduğumuzu belirtiyor ve belli toplumsal kesimlerin üstlerinde hissettikleri politik baskıya başkaldırdığını söylüyor.
“Daha çok orta sınıflara dayanan, hükümetin politikalarına ve yıllardır biriken gerilime karşı bir başkaldırı. Bundan dolayı da devlet de eylemciler de dahil, kimsenin boyutlarını öngöremediği belli bir boyutu aşan sosyal kalkışmayla karşı karşıyayız.
“Mısır’a benziyor”
“Bu sosyal kalkışma bugün dünya çapında gördüğümüz sosyal hareketlerle çok ciddi benzerlikler ve farklılıklar barındırıyor.
“Avrupa’daki neoliberalizme karşı sosyal hareketlerde ya da Latin Amerika’da veya Ortadoğu’da gördüğümüz ayaklanmaların çoğunun temel özelliği yoksullaşmakta olan orta sınıflar ve bir takım siyasi özgürlükleri talep eden orta sınıflar içindeki farklı katmanların hareketlilikleri.
“Örneğin Tahrir Meydanı’yla Taksim arasındaki en büyük benzerlik Tahrir’de de temel dinamiğin orta sınıflar olması ve bir takım siyasi taleplerle gündeme gelmesi. Sosyal talepler elbette vardır ama temel dinamiğin siyasal hak ve özgürlük mücadelesi olduğunu görüyoruz.
“Tahrir’de de İstanbul’da olduğu gibi ciddi bir orta sınıf hareketliliği gördük. Çok büyük sosyal problemleri olmayan ama üstlerinde sosyal, siyasal baskı hisseden grupların tepkisiydi bu.
“Yunanistan farklı”
“Türkiye ile Yunanistan’daki eylemlerde ise farklar göze çarpıyor. Yunanistan’da politik özgürlük talebi büyük bir sosyal patlamayla da eş zamanlı olarak gidiyor. Çünkü orada çok ciddi bir iktisadi kriz ve sistem tıkanıklığı da var.
“Bundan dolayı orada şu anda politik ve sosyal talepler birlikte gelişiyor ve sosyal talepler politik talepler halini de almaya başladı.
“Bugün Türkiye’de o boyutta bir iktisadi kriz olmadığı için şu anda böyle bir durum yok. Türkiye’yi daha çok Mısır’la karşılaştırabiliriz. Çünkü Mısır’da talep daha çok Mübarek’in baskıcı politikalarına karşı başkaldırıydı. Politik özgürlükleri de daha çok orta sınıflar sahipleniyordu.
“Yaşam tarzına müdahale daha radikal tepkileri yaratır”
“Türkiye’de de aynı şey söz konusu. Bunun en sembolik örneklerinden biri içkiye getirecekleri sınırlama. Kapitalist sistemde boş zaman çok önemli bir kavramdır ve insanların bu sistem içinde rahat ettikleri zaman dilimidir. Buna ilişkin düzenleme yaptığınız zaman diğer düzenlemelerden daha radikal tepkilere yol açabilir. İçki düzenlemesi o nedenle burada önemli rol oynuyor.
“Bunun yanı sıra hükümetin Alevi toplumuna karşı olumsuz söylem ve uygulamaları var. Çok büyük bir dini grupla ilgili düzenleme yapılmıyor. Bunun sembolik uzantısı da 3. köprüye Yavuz Sultan Selim isminin konması oldu.
“Öcalan da Atatürk de meydanlarda”
“Orta sınıfların hayatlarına dair iktidar tarafından gerçekleştirilen düzenlemelerin sonucunu yaşıyoruz.
“Bizim çok aşina olduğumuz sloganlar atılmıyor. Çok farklı kesimlerin farklı alanlarda attıkları sloganların belli bir amaç için ortaklaşmaya başladığını görüyoruz.
“‘Yaşasın Öcalan’ sloganıyla birlikte ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ diye slogan atanlar veya farklı taraftar grupları aynı alanda birlikte hareket edebiliyorlar. Belli bir amaç için bildikleri eylem pratiklerini bir araya getiriyorlar. Daha önce bir araya gelmesi düşünülemeyecek politik, etnik, dini, sosyal grupların yan yana hareket ediyorlar.
“Ancak burada şöyle bir eksiklik var; mesela alt sınıflar çok az var eylemlerde. Alt sınıf kendi mahallelerinde eylem yapıyor ama merkeze gelmiyor. Yine işçi sınıfının eylemlilikler içinde olduğunu söyleyemeyiz. Bu hareketin nereye evrileceği, daha büyük bir çalkantı halini alıp almayacağını şimdiden bilemeyiz.
“Cumhuriyet mitinglerinden çok farklı”
“Bugün yaşananları Cumhuriyet mitinglerine benzetenler var ama bence bunlar birbiriyle benzeştirilemez. Bu eylemlere katılanlarla Cumhuriyet mitinglerine katılan kesişen bir kümeden söz etmek mümkün. Fakat Cumhuriyet mitingleri tam anlamıyla mutedil, orta sınıf ve beyaz eylemliliklerdi.
“Çok net örgütlenen, pankartları, sloganları, medyasıyla sonuna kadar kontrol altında tutulan eylemlerdi. Kimin konuşma yapacağı bile belliydi. Vesayetçi rejimin unsurlarının da desteklediği eylemlerdi.
“Bugünkü eylemler ise her şeyden önce elit kesim tarafından burun kıvrılabilecek şekilde bir sosyal patlama. Zaman zaman orta sınıf değerlerinin dışına çıkan, çatışan unsurları da barındırıyor.
“Bugün ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ diye bağıran insanlar, diğerleriyle birlikte ‘Faşizme karşı omuz omuza’ sloganı atıyorlar ve polis saldırısı karşısında da dağılmıyorlar.
“Bu anlamda ikisinde de orta sınıfın eylemlilikleri var ama niteliksel olarak farklılıklar var. Bugün yaşadığımız sosyal patlama. Bunu kimse örgütlemedi, kimse öngörmedi, kimse düzenlemedi.
“Artık cumhuriyet mitinglerine katılan insanlar biliyorlar ki, AKP’ye karşı duydukları korkuya karşı bir şey yapmak istiyorlarsa, hiçbir güçten medet ummamaları lazım.” (EKN)