Lozan Konferansı’ndan haber geçen bir gazeteci.
Çağdaşı erkek gazeteci, şair ve yazarlar sürekli olarak anılırken, onun hayatı ve eserleri var olduğu dönemlerde yeterince kıymet görmedi.
Ancak son yıllarda feminist edebiyatçılar ve araştırmacıların çabaları ile hayatı, eserleri gün yüzüne çıkarıldı, deyim yerindeyse unutturulmak istenen hayatı yeniden iade edildi.
23 Temmuz 1972'de hayatını kaybeden Suat Derviş’ten söz ediyorum. Bugün onun ölümünün 52. yıl dönümü.
Suat Derviş’in hayatına baktığınız zaman, yaşama daha doğarken farklı başladığını görüyorsunuz.
Gazete Duvar’dan Burak Albayrak’ın yazısına göre, “10 Ağustos’u 11 Ağustos’a bağlayan gece, yüzünde keseyle doğdu Suat Derviş. Bu olay, evdekilerin bebeğin uğurlu olduğunu düşünmelerine yol açtı. Ancak bebek kız olduğundan bu ihtimal üzerinde fazla durulmaz. Küçük bebeğe Hatice Suat adını koydular. Suat, mutluluk anlamına gelir ve ailesi erkek bir çocuk istemiştir. Bu nedenle resmi evraklarda adı hep Hatice Saadet olarak geçti.”
İstanbul’da 1903'te doğan Suat Derviş, aristokrat bir aileden geliyor.
Babası, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde kadın hastalıkları ve doğum uzmanı olan İsmail Derviş.
Annesi Hesna Hanım ise Osmanlı Padişahı Abdülaziz'in maiyetinde bir köle kızın kızıydı.
Tahminimce, Suat Derviş, çocukluğunu geleneksel burkanın ardında saklanan meraklı gözleriyle geçirdi.
Edebiyat, müzik, Fransızca ve Almanca dersleri alarak büyüdü. Kız kardeşi Hamiyet ile birlikte Berlin Üniversitesi'nde öğrenim görmek için Almanya'ya gitti.
Berlin'de, Berliner Zeitung gibi prestijli Alman dergilerinde Türkiye hakkında yazıları yayınlandı.
1920'de yayımladığı ilk kitabı "Kara Kitap" ile edebiyat dünyasına girdi.
1920 ile 1932 yılları arasında on roman daha yazan Derviş, toplumsal cinsiyet, sınıf ve kadın psikolojisi gibi derin temaları ele aldı.
Suat Derviş, sadece bir yazar değil, aynı zamanda çağının tanığı olmayı başarmış bir gazeteci.
Türkiye'nin I. Dünya Savaşı sonrası kaderinin belirlendiği Lozan Konferansı gibi önemli olayları yerinden bildirdi. Birçok gazeteci için bugün bile bir hayal olsa gerek. O, yurtdışına gönderilen muhtemelen döneminin tek kadın gazetecisi.
Gazetecilik kariyerine Alemdar gazetesinde başladı Suat Derviş.
Gazeteci olarak tanınmasında, 1922'de Ankara hükümetinin temsilcisi Refet Bey ile yaptığı röportaj etkili oldu.
Bir süre sonra İkdam gazetesine geçti. Burada, bugünün kadın gazeteciliğinin adımlarını attı. Kadın sayfasını hazırladı.
1951'de, eşi tekrar tutuklandığında Suat Derviş, ülkeyi terk etti, İsveç'e yerleşti.
Avrupa'da çeşitli gazete ve dergilerde makaleleri yayımlandı, çok sayıda kitabı okurla buluştu.
En çok ilgiyi, 1957'de "Le Prisonnier d'Ankara" adıyla yayımlanan "Ankara Mahkûmu" adlı romanıyla gördü. Kitap tam 18 dile çevrildi.
1932'de babasının ölümü üzerine Türkiye'ye döndü Suat Derviş, entelektüel çevrelerin aktif bir üyesiydi artık.
1930'da Serbest Cumhuriyet Fırkası'na katıldı. Ancak partinin yasaklanmasıyla birlikte Marksist düşüncelerden daha fazla etkilenmeye başladı ve Yeni Edebiyat dergisinde yazmaya başladı.
1944'te eşiyle birlikte "yasadışı komünist faaliyet" nedeniyle tutuklandı, sekiz ay hapis yattı.
Bu süreçte hamile olan Derviş, soruşturma sırasında çocuğunu kaybetti.
1953'te Türkiye'yi terk eden Derviş, 1963'e kadar çoğunlukla Fransa'da yaşadı.
Bugün, görüşlerinden dolayı ülkeyi terk etmek zorunda kalan akademisyen ve gazetecilerinin başına ne geldiyse onun da başına geldi.
Mesela, yayımladığı Fransızca romanlar, Fransa’da büyük ilgi görürken, Türkiye’de “tartışmalı” isimler arasında sayıldı.
1970 yılında Devrimci Kadınlar Birliği'ni kuranlar arasında yer aldı.
Aynı yıl, İstanbul'da sistem dışına itilen kadınların hayatlarını anlatan "Fosforlu Cevriye" adlı romanı yayımlandı.
Bu roman, Suat Derviş'in daha çok bilinmesine neden oldu. Kitap, filme uyarlandı.
Suat Derviş, 23 Temmuz 1972'de İstanbul'da vefat etti ve Feriköy Mezarlığı'na defnedildi.
Bugün, Suat Derviş’in ölümünün 52. yılı.
Onun adına sergiler açılıyor, paneller düzenleniyor ve muazzam eserleriyle anılıyor.
Suat Derviş'in mirası, biz kadın gazetecilere yol gösteriyor, ilham kaynağı oluyor.
Kentin dışına itilen, hayatları değersizleştirilen kadınların ve çocukların yaşadıkları yerlere bakmamızı sağlıyor.
Hayatı, yoksulluk ve eşitsizliğin “ajitasyonundan” ziyade kaynağını gösterecek, toplumsal çelişkileri gün yüzüne çıkartacak haberler yapmamız gerektiğini söylüyor.
Yazdıkları ise “tık” derdine çok da düşmeden, sadece okurunun arayıp da bulacağı bir anlatı biçimi olarak yanı başımızda beliriyor.
Sut Derviş’in söylediği gibi: "Kadın olmaktan utanmıyorum ve yazar olmaktan gurur duyuyorum. Bu unvan benim tek servetim, tek gururum ve ekmeğim.”
Yaşamına saygı ile…
(EMK)
*Suat Derviş'in hayatına dair bilgiler wikipedia'dan alındı.