Yıllar, on yıllar, yüz yıllar geçti. İmparatorluklar yıkıldı, cumhuriyetler kuruldu, köylülerin makûs talihi bir türlü değişmedi. Sömürülmeleri hiç bir dönemde azalmadı, hep arttı. Tarımdan elde edilenden köylüye ve tarıma geri dönüş yapılmadı. Köylüden sürekli alındı.
Kararlar, yönetenlerce adlarına alındı, uygulandı. Ne kendi göbeklerini kesmelerine izin verildi ne de kararlar alınırken görüşlerine başvuruldu. Bağımsız örgütlenmelerine zaten hiç izin verilmedi, hep engellendi.
Ticaret ve sanayi odası sivil toplum kuruluşu niteliğindeyken çiftçilerin meslek örgütü olan Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) hala yarı resmi bir kuruluş. Birçok yönüyle Tarım Bakanlığı’na bağlı.
Tarım Bakanlığı var, ama köylülerin çıkarlarını korumak için parmağını bile oynatmıyor. Üretim reformu paketi hazırlanıyor, hazırlayan Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Tarım Bakanlığı değil(!)
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın keseri de hitap ettiği kesimin lehine yontuyor haliyle. Hazırladığı Üretim Reformu Tasarısı’yla sermayeye yeni kazanç alanları açarken çiftçilere “Siz üretmeyin karnınızı başka yerlerde doyurun”, diyor adeta. Nerede mi? İşte orası belirsiz…
Peki, tasarı nasıl üretmeyin diyor çiftçiye? Bakalım.
Geçmişte Nişasta Bazlı Şeker (NBŞ) şirketleri lehine hazırlanan 4634 Sayılı Kanunun 3. Maddesi, “Üretim Reformu Paketi Kanun Tasarı Taslağı”nda bir kez daha bu söz konusu şirketlerin çıkarına değiştiriliyor. Oysa Türkiye’de faaliyet gösteren NBŞ şirketleri, ABD’den sonra en çok üretme kotasına sahip.
NBŞ şirketleri çıkarına hazırlanan bu değişiklikle onlara tanınan yüzde 10 kota, bu kotayı yüzde 50 arttırma durumu tümden kaldırılıyor. Şirketlere sınırsız üretme hakkı getiriliyorken, çiftçilere de üstü örtülü biçimde sen şekerpancarı üretme deniyor böylece.
Bu durumda şekerpancarı üretimi Türkiye’de bitebilir. Türkiye’de şekerpancarı üretiminin bitebilme olasılığını besbelli ki Tarım Bakanlığı umursamıyor. Bu konuda sesi çıkmıyor, soluğu duyulmuyor.
Üretim Reformu Tasarı Taslağı’yla bir başka tehlike daha çiftçileri bekliyor. Bu da, 3573 sayılı Zeytincilik Yasası’nın 20. Maddesinin değiştiriliyor olmasıdır.
Önce 20. Maddeyi açıklayayım. Madde 20: “Zeytin sahaları içinde zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak tesis yapılamaz ve işletilemez” diyor. Tasarıyla işte bu değiştiriliyor. Değişiklik şöyle: “Ancak, Bakanlıklarca alınacak kamu yararı kararı gereğince yapılacak, yatırımlar kapsamında zeytinlik sahaları içinde kurulacak tesisler bu hükümden müstesnadır” deniyor. Yani 20. Madde geçersiz kılınıyor.
Tasarı’nın en kestirme meali; “köylere hoş geldin sermaye, güle güle çiftçi, elveda doğa!”
Niye mi?
Çiftçi zeytine nereden geldi? Şeker yasası ile NBŞ şirketlerine verilen kota sonucunda şekerpancarı üretemeyen çiftçiler yönelmişti. Bir de, Tekel’in özelleştirilmesiyle tütün üretemeyen köylüler zeytin üretimine başlamıştı.
Peki, kimin desteğinde zeytine yönelmişti çiftçiler? Pek tabii ki devletin desteğinde! Üstelik AKP Hükümeti 2023 yılı projeksiyonunda zeytin için 1.2 milyon hektar zeytin alanı, 650 bin ton zeytinyağı üretimini öngörmüşken oluyor bütün bu değişiklikler.
Şimdi ne olacak bu çiftçinin hali diyeceklere söylüyorum. Hayıflanmayın. Bu sadece çiftçinin sorunu değil artık. Hepimizin. Çiftçi, bugüne kadar sadece karnımızı doyurdu, sırtımızı giydirdi. Başka bir şey yapmadı. Bundan sonra bizim çiftçimiz karnımızı doyurmayacak, sırtımızı giydirmeyecek. Çünkü engelleniyor. İthal ürünler ile karnımızı doyuracağız.
Şapkayı önümüze koyup düşünmemiz, omzumuzu çiftçinin omzunun, kafamızı da kafasının yanına koymanın zamanı geçiyor. Biline. (AA/HK)