Kazakistan, yaklaşık 70 yıl önce soyları tükenen kaplanları yeniden topraklarına kavuşturmak için Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) ile 2017’de başlattığı anlaşmayı 2024’te somut bir aşamaya taşıdı.
İle-Balkaş Doğa Koruma Alanı’nda 7 bin km²’lik geniş bir bölge kaplanların dönüşüne hazırlanırken, bu proje aynı zamanda Hazar/Turan kaplanının tarihsel kaybını telafi etmeyi ve Orta Asya’nın bozkır-nehir ekosistemini eski haline döndürmeyi hedefliyor.
Yaşam alanı hazırlığı kapsamında söğüt ve iğde ağaçları dikilerek tugay ormanları güçlendirildi; sulak alanlar iyileştirildi; buhara geyiği, yaban domuzu, goiterli ceylan ve kulan popülasyonları yeniden yerleştirilerek besin zinciri kuruldu. Ardından Hollanda’daki rehabilitasyon merkezinden getirilen dişi Bodhana ve erkek Kuma, Eylül 2024’te İle-Balkaş’a nakledilerek çitli bir adaptasyon bölgesine alıştırıldı.
İlk kışlarını eksi 20°C’ye varan soğukta sorunsuz atlatan Bodhana ve Kuma, 2025 başında eşleşme davranışı göstererek umut verdi; şimdi ilk yavruların 2026’da doğması bekleniyor. Plan, 2033’e kadar en az 10 kaplan daha getirip 2035’e dek 50 bireyden oluşan kendi kendine yeten bir popülasyona ulaşmak; uzun vadede ise hedef 100 birey. Taşıma ve izleme protokolleri, Rusya’nın Amur bölgesindeki kaplan nüfusunun havuzu ile sürekli bir akış sağlayacak şekilde tasarlandı.
Projeye yerel “Auyldastar” topluluğu da dâhil edilerek koruma odaklı ekoturizm geliştiriliyor: Konukevleri, kuş gözlem rotaları ve bot turları gibi faaliyetlerle hem gelir çeşitliliği yaratılıyor hem de insan-kaplan çatışması azaltılıyor. Dünyada ilk kez bir kaplan alt türü uluslararası sınırlar aşarak eski menziline döndürülürken, Kazakistan’ın bu yeniden yabanlaştırma girişimi küresel doğa koruma literatüründe örnek model olarak gösterilmeye başlanıldı bile.
Ekoturizm
Kaplanların yeniden vahşi doğaya kavuşmasının arkasındaki başlıca motivasyonlardan biri, bölgeye gelecek turistlerin sağlayacağı ekonomik katkı. Türkiye’de ekonominin en önemli gelir kalemlerinden biri olan turizmin doğaya verdiği zararı ya da çalışma şartlarındaki zorlukları ve ücretlerdeki düşüklüğü düşündüğümüzde, bu sektöre temkinli yaklaşmak gerektiğini görüyoruz. Bununla birlikte, Kazakistan’daki kaplan turizmi farklı dinamikler içerdiğinden kendine özgü bir yaklaşım gerektiriyor.
Vahşi hayvanlar için geniş alanların ayrılması kesinlikle desteklenmesi gereken önemli bir adım. Ancak bu tür projelerin tümü ya da bir kısmı turizm gelirleriyle finanse edildiğinde bazı sorunlar ortaya çıkıyor. İlk sorun, insanların hayvanlara gereğinden fazla yaklaşması. Geçtiğimiz günlerde Afrika’da Alman bir turistin aslan saldırısı sonucu hayatını kaybetmesi, bu tehlikenin ne kadar büyük olduğunu gösteriyor. Böylesi olaylar yalnızca insanların can güvenliğini tehdit etmekle kalmıyor, aynı zamanda hayvanların da “düşmanlaştırılmasına” yol açıyor.

Zangezur'da dağın hayaleti
Kapitalist ilişkiler ve ulusal sınırlar
İkinci sorun, dünya genelinde pek çok türün yok olma tehdidi altında bulunmasıdır; özellikle deniz ve okyanus ekosistemleri ciddi biçimde risk altında, ancak bu durum yeterince gündeme gelmiyor. Her ne kadar kaplan ve leoparların geniş alan ihtiyacı ve diğer türler üzerinde koruyucu etkileri ortada olsa da, bu popüler türlerin yeniden doğaya kazandırılması, sorunun çok daha köklü boyutlarını gölgede bırakma riski taşıyor. Dünyanın doğasının yok edilmesi üzerine kurulan zenginliklerin sistemi olan kapitalizmin, aynı zamanda küçük projelerde kendi zenginlerine bir görme ve gezme ayrıcalığı kazanma girişimi bize bu çelişkiyi yeterince açıkça ortaya koyuyor.
Üçüncü ve belki de en köklü sorun, madencilik, otel inşaatları ve çevre kirliliği gibi alanlarda kendini gösteren kapitalist üretim ilişkileri. “Batarya savaşlarına” giren şirketler ile ülkelerin Bolivya, Şili ve Arjantin’de yol açtığı doğa tahribatı, bugün yeniden doğaya kazandırılmak istenen hayvan türlerinin ötesinde, geniş çaplı bir yok oluşa neden oluyor. Özetle, kapitalist ilişkiler ve ulusal sınırlar, hayvanların yaşam alanlarının sürdürülebilirliğinin önünde ciddi engeller oluşturuyor.
Örneğin, geçen hafta ele aldığımız Zangezur’daki leoparlar, Ermenistan, Azerbaycan, İran, Gürcistan ve Türkiye arasında serbestçe dolaşabilseler de bu ülkelerdeki farklı yasa ve uygulamalar yüzünden, nesilleri tehlike altına giriyor. Bunca kriz, savaş ve milliyetçi ideoloji arasında, bu ülkelerin sınırlarını gönüllü olarak kaldırmalarını talep etmek için birçok neden var iken, bunların arasında artık bu leoparların varlığı başlı başına güçlü bir gerekçe.
Son olarak, ekoturizmden beklenen gelirin elde edilememesi —ki bu çeşitli nedenlerle mümkün olabilir— bu tür projelerin tehlikeye girmesine yol açacaktır. Bu nedenle, böylesine geniş alanların finansmanının devlet tarafından üstlenilmesi gerekirken, projelerin nasıl yürütüleceğine ise projede çalışanlar, hayvan hakları savunucuları ve bölge halkı birlikte karar vermelidir. Şirketlerin ve devletin etkisinden arındırılmış bir doğa yaklaşımı burada önem kazanmaktadır.
(VHY/TY)







