Samos Adası merkezli ve İzmir’de vuran 6.9 ya da 7.0 büyüklüğünde bir depremle Cuma günü sarsıldık. Rivayet muhtelif şimdilik. 6.6 diye ısrar ediyor AFAD. Her ne olursa olsun büyük deprem kategorisinde bir deprem bu. Şiddeti 9 civarında. İzmir’in belirli bölgelerinde büyük hasara yol açtı. 14 bina tamamen yıkıldı. Hasarlı bina sayısı şimdilik belli değil. Eski deprem tecrübelerine dayanarak söylersek, hiçbir zaman da belli olmayabilir. İzmir’de Cumartesi gecesine kadar 28 kişi, Samos’da iki kişi yaşamını yitirdi. İzmir’de sayı sürekli artıyor. Enkazlarda insanlar var hala. Bu çağda, tarihsel deprem bölgesi İzmir’de, bu büyüklükteki bir depremin bu kadar cana mal olmasının utancı hepimize yeter.
Bayraklı, Bostanlı ve Mavişehir
Hasarın en çok olduğu bölge Bayraklı. Bu, sürpriz değil. Tarihi Smyrna’nın kurulduğu bölge. Roma döneminde sık aralıklarla yaşanan depremlerde defalarca yerle bir olmuş. Asla bina yapılmaması gereken bir bölge burası. Zemin özelliği yok. Gevşek, sağlam bir çimentosu olmayan, sıvılaşmaya yatkın çökel ortamı. Gelin görün ki, yüksek kuleler de burada yapılıyor. Son depremde yaşanan ulaşım sıkıntısını düşünürsek, bu bölgelerdeki yüksek kulelerin sağlam mühendislik özellikleri barındırması, depreme dayanıklı olması anlamsızlaşıyor. Kentleşme bir bütündür ve her yönü ile ele alınması gerekir. Diğer bir bölge Bostanlı- Mavişehir. Bu iki bölge de aynı kötü zemin özelliklerini barındırıyor. 1886’da Fransızlar tarafından, Körfeze alüvyonal malzeme taşıyıp, gemi geçişlerini engellediği için yatağı değiştirilen Gediz Nehri’nin eski deltası. Bugünlerde yapılaşmanın en yoğun olduğu bölgelerden biri aynı zamanda.
Kentsel dönüşümden ziyade yapılaşma önlenmeli
Yılan hikayesine dönen kentsel dönüşüm meselesinden önce, bu tür bölgelerde yapılaşmayı engelleyecek kararlar almak gerekiyor. Amaç, dönüşüme giren binaların yerine daha yükseklerini yapmak olmamalı. Hele de sağlam zemin özelliği olmayan bölgelerde kazanılan bu alanların rekreasyon alanlarına dönüştürülmesi zorunluluk. Dönüşümden anladığımız yerine yenisini yapmakla sınırlı maalesef! Deprem büyüklüğü 1-2 birim artığında bu sağlam gözüken binaların, zemin sıvılaşması nedeniyle ne olacağını kestirmek şimdilik zor ama korkulu rüya görmeye ne gerek var! Hani Anadolu’da bir söz vardır; sen eşeğini sağlam kazığa bağla, sonra Allah’a emanet et!
Hastanelerin dramatik durumu
İzmir’deki dört hastanenin boşaltılmak zorunda kalması da ayrı bir dramatik durum. Tarihi depremlerle dolu bir kentte, daha hastaneleri güvenli hale getirememişiz. İzmir gibi ulaşım alternatifleri kısıtlı bir kentte kocaman şehir hastaneleri yapmak, durumu daha da içinden çıkılmaz bir noktaya taşır. Farklı semtlerdeki hastaneleri güçlendirmek en akıllı çözüm yoludur. Son depremde, Ege Üniversitesi Acil Servisi’nin ilk anlardaki yoğunluğu bunun kanıtı. Daha büyük bir depremde bu gerçeklik kendini daha acı bir şekilde gösterebilir.
2017’den beri ne bekleniyor?
12 Haziran 2017’de Karaburun açıklarında yaşanan 6.2 büyüklüğündeki deprem uyarıcı olamadı! Şimdi 6.9’la bir kez daha uyarıyor doğa. O deprem sonrasında bianet.org’da yazdığım “Ege depremleri bize ne söylüyor” yazımı şöyle bitirmiştim:
"Gelişmişlik büyük yapılar yapmakla değil, insana verilen değerle ölçülen bir kavram. İnsanlarını korkusuz bir geleceğe ve huzurlu bir yaşama hazırlayan ülkeler gelişmiş olarak kabul ediliyor. Yarınından endişe eden bir toplumda, bozulan ruh sağlığı ile iyi bir gelecek kurgulamak da, yarınları oluşturacak sağlıklı nesiller yetiştirmek de olanaksız. Günü yaşayan politikalarla varacağımız geleceğin bize mutluluk getirmeyeceği çok açık!
Tarihsel kayıtlarda, arkeolojik kazılarda kıyılarda, sulak arazilerde, alüvyonal bölgelerde kurulmuş birçok uygarlığın izlerine rastlıyoruz. Birçoğu büyük afetlerle yeryüzünden silinmişler. Bu pratiklerden dersler çıkaran insanlık, daha sağlam kayalık zeminlerde yerleşmenin, nesillerinin devamını sağlamanın yollarını aramış. Pratiği teoriye ve yeniden pratiğe dönüştürmeyi başarabilenler bugünlere ulaşabilmiş.
Reçete belli. Ya bilimin ve tekniğin yol göstericiliğinde büyük insanlık serüvenimizi sürdürmeyi başaracağız ya da uzun insanlık tarihinin acı deneyimleriyle tekrar tekrar yüzleşeceğiz!”
Bir deprem ülkesinde, bu konularla ilgilenecek yerbilimleri fakülteleri iş olanakları yüzünden artık gençler tarafından tercih edilmiyor. Birkaç üniversite dışında tamamen boş kaldılar. Bu acı bir durumdur. Bu gelecekte daha güvensiz bir ülkede yaşayacağımız anlamına geliyor.
Bari bu sefer ders alalım
Bu depremden hiç olmazsa bazı dersler çıkartalım. Öncelikle, İzmit Depreminden sonra kurulan ama daha sonra kaldırılan “Ulusal Deprem Konseyi”ni acilen kuralım. Yerbilimcilere gereken önemi verelim. Kaynakları kısıtlı ülkemizde, deprem riskini daha da artıracak büyük üst yapı projelerini bir kez daha düşünelim. Örneğin Kanal İstanbul’dan hemen vazgeçelim. Yapı denetim meselesini yeni baştan ele alıp rant kapısı olmaktan çıkaralım. Kentsel dönüşüm meselesini sil baştan yeniden ele alalım. Toplanma alanlarının önemini kavrayalım. Buraları ranta kurban etmeyelim. Yüksek yapılaşmalara izin vermeyelim. Alüvyonal arazileri imara açmayalım. Yeni yerleşim yerleri kurarken, zemin etüdü ile yetinmeyip bölgesel etütlere öncelik verelim. “Fay Yasası”nı bir an önce çıkartıp deprem üretme potansiyeli olan fay hatları boyunca yapılaşmaya izin vermeyelim. Büyük kayıplar çok küçük mühendislik maliyetleri ile önlenebilir. Ez cümle bilime ve bilim insanlarına kulak verelim.
Son olarak, aynı anda Samos ve İzmir’de ölümlere neden olan depremden bir mesaj çıkarmak gerekiyor. Faylarla birbirine bağlı iki komşu ülke deprem kardeşidir. Türkiye ve Yunanistan’ın acıları ortaktır. Halklar bu acıları derinden hissediyor. Daha büyük acılar yaşamadan, her santimetresi faylarla dolu Ege’yi savaşın değil, barışın ve kardeşliğin denizi yapalım.
(NÖ)