"Kadına yönelik şiddet, toplumdaki genel kanaate göre yoksul, gelir ve eğitim düzeyi düşük kesimlerde çok daha yaygın görülen bir problem. Bu kanı doğru olmakla birlikte, kadına yönelik şiddetin sınıf, kültür farkı gözetmeksizin uygulandığını biliyoruz. Çünkü şiddet hoş görülüp kabul görebiliyor." (Gaye Cön Şakar, Muğla Sekikbaşı Kadın Dayanışma Evi, Eğitim-Sen Kadın dergisi)
"25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü" yaklaşırken Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yeşim Arat ve Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Ayşe Gül Altınay'ın "Türkiye'de Kadına Yönelik Şiddet" araştırmasından ve Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası'nın (Eğitim-Sen) Kadın dergisinden rakamlarla ve yorumlarla Türkiye'deki şiddet, gerçeğini derledik.
"Aile", en yoğun şiddet yaşanan kurumlardan biri
Arat ve Altınay'ın geçtiğimiz günlerde sonuçlarını açıkladıkları araştırmalarına göre Türkiye'de her üç kadından biri şiddet görüyor. Ve kadınların yaklaşık yarısı tüm yasal düzenlemelere ve kadın örgütlerinin direnç çağrısına rağmen, gördükleri şiddetten kimseye bahsetmiyor... Oysa kadınların yüzde doksanı "Haklı görülebilecek şiddet yoktur" diyor.
Şiddetin kadınların gözünde meşru görülmemeye başlaması da yeni. Türkiye'de bu konuda Arat ve Altınay'ın araştırmasıdan önce kapsamlı bir çalışma yapılmadığından Türkiyeli kadınların algı farklılığı konusunda bilimsel bir karşılaştırma yapmak mümkün değil. Ancak Türkiye'nin durumuyla dünyadaki kadınların durumu konu üzerindeki birkaç araştırma sayesinde kıyaslanabiliyor. Buna göre:
"Hindistan'da 1998-1999'da temsili örneklemle seçilmiş yaklaşım 90 bin hanede yapılan Ulusal Aile Sağlığı Araştırması'nda hayatları boyunca en az bir kez evlenmiş kadınların yüzde 56'sı kocalarının kendilerini dövemsini meşru gördüklerini söyledi. Mısır'da kırsal alanda yaşayan kadınların yüzde 80'i; Bangladeş, Etiyopya, Peru, Samoa, Tayland ve Tarzanya'da görüşülen kadınların yaklaşık yüzde 70'i belirli durumlarda dayağın meşru olduğunu düşünüyor." ("Türkiye'de Kadına Yönelik Şiddet" araştırması, sayfa 74)
Dört kadından biri, şiddet görürse sessiz kalacak
Peki bu bilinç değişimi kadınların bundan sonra şiddet görseler yapacaklarını değiştiriyor mu? Ne yazık ki pek değil...
"'Eşiniz size bugün dayak atacak olsa ne yaparsınız, nasıl tepki verirsiniz?' sorusuna yanıt olarak, görüşülen kadınların yüzde 24'ü çeşitli sebeplerle bir şey yap(a)mayacaklarını söyledi. Bu oran Doğu örnekleminde yüzde 46'ya çıkıyor." ("Türkiye'de Kadına Yönelik Şiddet" araştırması, sayfa 93)
Bunun devlete güvensizlikten kaynaklandığını düşünebiliriz, ya da sığınma evi sayısının yetersizliğinden, yeni bir hayat olanağının görülmemesinden...
- Kadınların yüzde 70 ila yüzde 85'i devletin erkekleri eğiterek, sığınma evleri açarak, bu konuda çalışan kuruluşları destekleyerek, ağır cezalar vererek ve polisi eğiterek erkeklerin eşlerine uyguladıkları şiddeti engelleyebileceğini ancak devletin bu sorumluluklarını yerine getirmediğini ifade ediyor.
- Kadınların yüzde 85'i Türkiye'deki sığınakların sayısının yeterli olmadığını düşünüyor, yüzde 87'si vergilerinin sığınak açmak için kullanılmasını onaylıyor.
- Kadınların yüzde 92'si mahkemelerin şiddet uygulayan erkeklere ceza vermesini istiyor.
- Türkiye'deki kadınların yarıya yakını Medeni Kanun'da yeniden düzenlenen mal rejiminden, yüzde 43'ü 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun'dan habersiz. ("Türkiye'de Kadına Yönelik Şiddet" araştırmasından derleme)
Kadın örgütlerinin örgütlenme sorunları ve bağımsızlık
"2000'li yıllardaki kadınların özellikle hukuki alandaki kazanımlarının arkasında yaygın bir kadın örgütlenmesi var. Kadınlar bağımsız kadın kuruluşları veya belediyeler bünyesinde kurulmuş kadın merkezleri olarak örgütlenmekte. Kadın örgütlerinin gücünü, sesini ve niteliğiniyse maddi olanaklar şekillendiriyor." ("Türkiye'de Kadına Yönelik Şiddet" araştırması, Sayfa 32)
Araştırmaya göre kadın kuruluşlarının "bağımsızlık" algısıyla maddi olanakları arasında hassas bir denge var. Mali bağımsızlık yanında ideolojik bağımsızlık da elbette benzer şekilde önemli. Kadın örgütlerinin pek çoğu ciddi ekoomik zorluklarla karşı karşıya fakat fon kuruluşlarından para bulmaya mali ve ideolojik bağımsızlıklarını yitirme korkusuyla direnç göstermekte (Sayfa 33).
"Fon alma konusundaki çekinceler sadece görece yeni ve küçük kuruluşlar için bir sorun teşkil etmiyor. Şiddete karşı örgütlenen ilk ve en eski kadın kuruluşu olan Mor Çatı, kadın hareketi içindeki bütün önemine, yeni kadın gruplarına verdiği ilham ve desteğe rağmen ciddi maddi sorunlarla boğuşuyor." (Sayfa 35)
Özel fonlar ve projelerle kadın örgütlerinin desteklenmesiyse aslen devletin olan bir sorumluluğun özel girişimlere ve sivil toplum kuruluşlarına devredilmesi sonucunu doğurabilir. Oysa kadının insan haklarını korumak devletin sorumluluğu.
İş yerinde kadına şiddet
Eğitim-Sen Kadın dergisinde yayımlanan "Mücadele Devam Ediyor..." makalesinde Kadın Dayanışma Vakfı'ndan Gülsen Ülker, çalışma ortamında kadınların maruz kadlığı taciz olayları, aile içi taciz olaylarına göre daha yüksek oranda seyrediyor. Ülker'in analizi, İstanbul Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nihal Esin ve Nilüfer Öztürk'ün "Çalışma Yaşamı ve Kadın Sağlığı" konulu araştırma dosyasına dayanıyor.
Bu araştırmaya göre tüm taciz olaylarının yüzde 46'sı işyerlerinde gerçekleşiyor ve bunların yüzde 8'i ölümle sonuçlanıyor. Erkeklerin ağırlıkta olduğu ağır sanayi iş koşullarında çalışan kadınlara yapılan tacizler işyeri tacizlerinin yüzde 24'ünü oluşturuyor.
Sonuç
"Sonuç olarak kadına yönelik şiddetle mücadele hem devlet hem sivil toplum kuruluşları tarafından birlikte verilmeli. Bu süreçte bağımsız kadın örgütlenmesinin çabaları desteklenmeli ve Temmuz 2006 tarihli Başbakanlık Genelgesi uygulamaya konmalı. Kadına yönelik şiddetle mücadele farklı şiddet biçimlerinin döüştürülmesine de katkıda bulunulabilir." ("Türkiye'de Kadına Yönelik Şiddet" araştırması, sayfa 47) (GG)