"Bize, kızımızın Filistinlilerle birlikte arabada baygın haldeyken ve Gazze Şeridi'nde dolaştırıldığına dair bir videosu gönderildi. Sizden bize herhangi bir yardım veya haber göndermenizi rica ediyorum. Çok teşekkür ederim."
Almanya’dan bir anne, İsrail'deki bir müzik festivalinde Hamas güçleri tarafından kaçırıldığına inandığı kızı hakkında bilgi almak için gözyaşları içinde yardım çağrısı yaptı. Anne, kızının bir kamyonetin arkasında sokaklarda gezdirildiği bir video gördüğünü söyledi.
Önce sosyal medyaya, ardından haberlere yansıyan bu sözler; ülkeler, kişiler, daha açıkçası çatışan taraflar ayırt etmeksizin, savaşlarda kadın bedeninin de bir çatışma alanı olarak görüldüğünü bir kez daha gösterdi.
Bir kez daha diyorum, çünkü aslına bakarsanız biz, Türkiye’de yaşayanlar, kadın bedeni üzerinde yeni bir cephe açıldığı, ölüye saygısızlığın yapıldığı vakalara tanığız.
ŞEYHMUS DİKEN YAZDI
Taybet Ana ya da “Gülüşün Çürümüş Menteşesi”
Muş’ta Ekin Van’ın çıplak bedeninin sokağa bırakılması, 19 Aralık 2015’te Silopi’de Taybet Ana’nın ölü bedeninin yedi gün boyunca sokakta bekletilmesi…
Kim bilir belki de Hamas’ın bir kadının cansız bedenine yaptığı işkenceye sert sözlerle tepki gösterenler, Türkiye’deki bu örneklere sessiz kalmayı tercih ettiler.
Tıpkı bir zamanlar Avrupa’nın göbeğinde Sırp askerlerinin Bosnalı kadınlara yönelik cinsel saldırısını da birilerinin görmediği gibi.
Çok da geçmişe gitmeye gerek yok aslında, savaşlarda ölü veya değil kadın bedenine yönelik saldırılarla güç gösterisinin yapıldığı çatışmalardan biri de Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısıydı.
“Bana tecavüz eden Rus askeri oğlumla aynı yaştaydı..." Ukraynalı bir kadına ait bu sözleri hatırlayanlarınız vardır.
Oysa savaşlarda insani değerlerin korunmasını mevzuata bağlayan uluslararası sözleşmeler de mevcut. Cenevre Sözleşmeleri gibi.
2 Ağustos 1949'da Cenevre'de imzalanan sözleşme, geçtiğimiz yüzyılın en önemli başarılarından biri olarak kabul ediliyor.
Savaşın kurallarının belirlenmesi ve savaş mağdurlarının korunması bilinciyle toplanan uluslararası konferans sonucunda imzalanan dört sözleşme bugün insancıl hukukun en temel belgelerini oluşturuyor.
Silahlı çatışma mağdurlarının korunmasına yönelik kurallar getiren Cenevre Sözleşmeleri'nde yer alan ağır ihlallerin bazıları şöyle:
Kasten öldürme, işkence ya da insanlık dışı muamele, kasten ciddi yaralanmalara yol açma, askeri gerekliliğin haklı kılmadığı, hukuka aykırı ve keyfi olarak gerçekleştirilen yıkım ve mülkiyete el konulması, bir savaş esirini ya da korunan birini yabancı kuvvet emrinde hizmete zorlama, bir savaş esirini ya da korunan bir kişiyi adil ve olağan yargılanma hakkından kasten mahrum etme…
“Yaşarken eşit görülmeyenler, ölünce de eşitlenmiyor”
Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi gönüllüsü Hişyar Özsoy da çatışan tarafların Cenevre Sözleşmeleri’ne uymadıklarına dikkat çekiyor: “Sadece bu savaşta değil, sadece Filistin ve İsrail arasında değil, savaşlar başladığında bu böyle oluyor. Yaşarken eşit görülmeyen insanlar, öldüklerinde cansız hallerinde bile eşitlenmiyor.” “Hamas’ın cansız Avrupalı bir kadına yaptıkları elbette gündem olmalı” diyen Özsoy, toplumun iki yüzlü yaklaşımına dikkat çekiyor aslında diyor ki: “Biz bu neden gündem oldu demiyoruz. Şöyle soralım, bu kadın Filistinli olsaydı bu kadar gündem olacak mıydı? Yıllardır Filistinli kadınlara yapılanlar da benzer. Bu bir öç alma durumu değil, tabii fakat neden bir eşitsiz durum bu kadar gündem olurken başka ihlaller gündem olmuyor? Tüm cenazeler, ölüler saygıyı eşit yaklaşımı hakkediyor…” “Türkiye’de Kürt kadınlara yapılanlar gündem olunmuyor. Çatışan tarafların kim olduğuna bakılmaksızın uygulamaya karşı çıkmak gerekiyor. Filistin halkının yıllarının yaşadığı acıları da bilerek söylüyorum, Filistin halkına yapılanlara da karşı çıkıyorum…”
"Düşmanı insan gibi tanımlamıyor"
İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın Gazze’nin “tamamen kuşatılacağını” açıkladığını ve “Gazze Şeridi’nde tam bir kuşatma emri verdim. Elektrik yok, yiyecek yok, gaz yok, her şey kapalı. Hayvansı insanlarla ve buna göre hareket ediyoruz” sözlerini hatırlatan Özsoy, cenazelere “leş” gibi bakıldığını hatırlatıyor:
“Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi’nde biz, siyasi kimliği, etnik kimliği ne olursa olsun hiç kimsenin cansız bedenine işkence edilemeyeceğini savunuyoruz. Savunma Bakanı’nın bu açıklamasından insanların hayvan gibi görüldüğünü anlıyoruz. Öte yandan Hamas’ın kadınlara yaptığı işkenceler de korkunç. Erkeklerin çıkardığı savaşlarda, erkekler çirkinliklerini kadın bedeni üzerinde kusuyorlar. Erkeklik militarizmle kol kola ilerliyor…”
“Savaşta verilen ilk kayıplar hakikatlerdir” ezberimizde, buna bir ek daha yapmak gerekiyor: Kadınlar savaş ganimeti değildir.
Bazı veriler
* Kendisi de IŞİD üyelerinin cinsel saldırı mağdurları arasında yer alan Nadia İnisiyatifi Başkanı da olan Nadia Murad’ın verilerine göre 2014'ten bu yana cinsel saldırıya uğrayan 6.500 Ezidi kadın ve kız çocuğu var. IŞİD’in Şengal’i işgal sırasında kaçırılan 2500 Ezidi kadının da akıbeti bilinmiyor.
* Ukrayna İnsan Hakları Komiseri Lyudmyla Denisova, Mayıs 2022’deki açıklamasında yalnızca Nisan ayının ilk iki haftasında Ukraynalı kadınlara yönelik 400 cinsel saldırı vakasının kaydedildiğini söyledi.
* Bosna Savaşı’nda işlenen cinsel suçların görece erken bir sürede başladığı görülüyor. Yapılan araştırmalar, ilk cinsel saldırıların savaşın henüz başladığı 1992 yılında görüldüğünü ortaya koyuyor.
* Hatta 1992 yılının Ağustos ayında 94’ü Bosna’da olmak üzere toplam 105 toplama kampı, esir alınan kadınların sistematik tecavüze maruz bırakıldığı 14 de genelev bulunuyor. Sadece 5 ayda bu kadar örgütlü hale gelinmesi ve kampların, genelevlerin tek tip şekilde yaygınlaştırılması önceden planlandığını gösteriyor.
*Bosna’da cinsel suçların bilançosu, maruz kaldığı saldırıyı açıklayamayan kadınlar nedeniyle tahmini olarak açıklanabilir. Genel kabul gören 20-50 bin aralığında kadın, tecavüz mağduru.
* 1937 yılında Çin'de yaşanan Nankin Katliamı: Japon askerleri psikolojik üstünlük kurmak için yüz binlerce kadına işkence yaptı ve onlara tecavüz edip katletti. En az 20 bin kadın ve kız çocuğunun mağdur olduğu, Japon askerlerinin 12 yaşındaki minik kız çocuklarına bile tecavüz ettiği belgelendi.
* 1994 yılında Ruanda'da yaklaşık 100 gün boyunca yaşanan olaylarda ülke nüfusunun 10'da 1'i öldürüldü, toplamda 500 bin kişiye tecavüz edildi.
İzleme Önerisi
*Annemin Yarası
Salih on sekiz yaşına geldiğinde kayıp ailesini bulmak üzere kaldığı yetimhaneyi terk eder ve babasını ararken bir çiftlikte işe başlar. Hiç beklemediği bir anda hayalindeki yuvayı bulmuştur. Heyecan ve tansiyon yükseldikçe yeni sırlar da su üstüne çıkar. Salih geçmişinden kurtulup bu yuvada mutlu olabilecek midir? Soluk soluğa izlenecek Annemin Yarası, Salih’in peşinde umudun izini sürüyor.
Yönetmen Ozan Açıktan
Senarist Ozan Güven, Funda Çetin
Oyuncular: Belçim Bilgin, Ozan Güven, Bora Akkaş
*Hotel Ruanda
Hotel Ruanda, Ruanda Soykırımı'nı konu alan, Dram türü bir filmdir.
2004 tarihli filmin yönetmeni Terry George'dur. Kanadalı, İngiliz, İtalyan ve Güney Afrikalı firmaların ortak yapımı olan filmin başrol oyuncusu Don Cheadle'dir. Filmin yönetmeni olan Terry George, A. Kitman Ho ile birlikte filmin yapımcılarından.
(EMK)