Bilişim teknolojileri hukuku etkilemiş ve değiştirmiştir. "Bilişim Ağı Hizmetlerinin Düzenlenmesi ve Bilişim Suçları Hakkında Kanun Tasarısı" genel gerekçesine göre; "Gerçekten de bilgi teknolojisinin gelişmesiyle birlikte İnternet, erişim, içerik sağlayıcı, hizmet sağlayıcı gibi hukukun tüm dallarını ilgilendiren yepyeni kavramlar ortaya çıkmaktadır. Sağlanan yeni hizmetler ve ortaya çıkan yeni suçlar karşısında ceza hukukunun klasik düzenleme ve cihazları kimi zaman yetersiz kalabilmektedir. Bunun da ötesinde bilişim teknolojilerinin çok hızlı değişmesi ve şekillenmesi ile sınır tanımaz niteliği bu alanda yapılmaya çalışılan düzenlemeleri de yetersiz bırakmaktadır".
Bilişim ortamında işlenen suçlar hızla artmıştır. Bu suçların ortaya çıkarılmasında zorluk vardır. Ama suçun işlenmesi çok kolaydır. Ekonomik zarar çok büyüktür. Bu yüzden yasal düzenleme zorunludur.
Gerekçe, 23.11.2001 tarihinde imzaya açılan Avrupa Konseyi Siber Suç Sözleşmesi'ne değinmektedir.
Sözleşmeyle, toplumun bilişim suçlarına karşı korunması amacıyla Avrupa Konseyine üye ülkeler arasında ortak bir ceza politikası oluşturulacaktır. Ulusal mevzuatlarda gerekli değişiklikler yapılacak ve uluslararası işbirliği geliştirilecektir.
Bu Sözleşme Türkiye'de yeterince tartışılmamıştır. Sözleşmede yer alan suç tanımları ve suçun soruşturulması usulleri, özellikle ifade özgürlüğü açısından değerlendirilmelidir.
Tasarıyla; Avrupa Birliğinin, 8.6.2000 tarihli ve 2000/31/EG "Bilgi Toplumu Hizmetlerinin, Özellikle Elektronik Ticaretin Ortak Pazardaki Bazı Yönleri Hakkında Direktifi" ile 1997/66 ile 2002/58 sayılı "Elektronik İletişimde Kişisel Verilerin İzlenmesi ve Gizliliğinin Korunması Yönergesi"ne uyum sağlamak amaçlanmıştır.
Direktif ve Yönerge üye ülkeler için bir takım yükümlülükler öngörmektedir. "Gizlilik" ve "sır" gibi kavramlarını korumakta ısrarlı olan ve "gizlilik" zihniyetinden vazgeçmeyen Türkiye, böyle bir Tasarı ile "uyum" sağlamış mı olacak?
Yükümlülüklerini bu Tasarıyı kanunlaştırmakla yerine getirmiş mi sayılacak? Anılan Yönerge ya da kendi yasalarımızı hiçe sayarak gerçekleştirilen "gizlilik ihlalleri" Türkiye'de hala hukuki bir sorun olarak gündemdedir.
Daha kendi insanlarımızı düşünerek kaldıramadığımız "gizlilik" zihniyetinden vazgeçmeden, insanların özel yaşamlarını ihlal bir hakmış gibi "tele kulakların" çoğaltıldığı bir ülkede yaşıyoruz.
Tasarıya göre, bu sorunları aşmak için, hem Yönergenin Kanuna yansıması amaçlanmış hem de "iletişimin gizliliğinin korunması, gerekli güvenlik tedbirleri, trafik bilgilerinin saklanması gibi konularda" yeni düzenlemeler getirilmek isteniyor. Arzulanan "iyi niyet", yaşanan gerçeklerdeki "zihniyet"e uymuyor.
Gerekçe; bilişim suçlarıyla ilgili yasal düzenlemelerde iki ayrı metodun kullanıldığına değiniyor. Buna göre, "ABD, İngiltere, İrlanda ve Portekiz gibi ülkelerin dahil olduğu birinci sistemde mevcut kanunlardan ayrı olarak yeni ve özel düzenlemeler oluşturulmaktadır.
Alman mevzuatının öncülük ettiği ikinci sistemde ise, suç teşkil eden eylemler mevcut kanunlar dahilinde incelenmekte, ayrı fasıllar ve kanunlar oluşturulmamaktadır.
Bu sistemde suç tarifleri bilişim suçlarını kapsayacak şekilde değiştirilerek veya kanunlara yeni fiiller eklenerek karşılaşılan sorunlar çözülmeye çalışılmaktadır."
Türkiye'de ise; Gerekçede yer alan biçimiyle "bilişim alanı" hakkındaki düzenlemeler şöyledir: Eski 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) 6.6.1991 tarihli ve 3756 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle ilk defa "bilişim suçları" düzenlenmiştir.
TCK'ye "Bilişim Alanında Suçlar" adıyla 525/a, 525/b, 525/c ve525/d maddeleri eklenmiştir. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun 2. maddesinde 7.6.1995 tarihli ve 4110 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle "Herhangi bir şekilde dil ve yazı ile ifade olunan eserler ve her biçim altında ifade edilen bilgisayar programları ve bir sonraki aşamada program sonucu doğurması koşuluyla bunların hazırlık tasarımları" da "eser" sayılarak bilgisayar programlarına yönelik, FSEK kapsamındaki fiiller de suç sayılmıştır.
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 6.3.2003 tarihli ve 4822 sayılı Kanunla değişik 3 ncü maddesinde mal; "elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi malları" da içerecek şekilde tanımlanmış, 9/A maddesiyle de mesafeli sözleşmelerin "...görsel, telefon ve elektronik ortamda veya diğer iletişim araçları kullanılarak" gerçekleştirilebileceği, elektronik ortamda yapılan sözleşmelerin teyit işlemlerinin yeni elektronik ortamda yapılabileceği hüküm altına alınmıştır.
15.1.2004 tarihli ve 5070 sayılı Elektronik İmza Kanununun 16. maddesiyle imza oluşturma verilerinin izinsiz kullanımı ve 17. maddesiyle elektronik sertifikalarda sahtekarlık suç hâline getirilmiştir.
1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yürürlükte olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda bilişim suçları, "Bilişim Alanında Suçlar" başlıklı ayrı bir bölümde; Bilişim Sistemine Girme (m.243), Sistemi Engelleme, Bozma, Verileri Yok Etme Veya Değiştirme(m.244), Banka veya Kredi Kartlarının Kötüye Kullanılması (m.245), ve Tüzel Kişiler Hakkında Güvenlik Tedbiri Uygulanması (m.246) olarak düzenlenmiştir. Ayrıca "nitelikli hırsızlık" kenar başlıklı 142/2-(e) maddesinde hırsızlık suçunun bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle işlenmesi ve nitelikli dolandırıcılık kenar başlıklı 158/1-(f) maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçunun "bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi" ağırlatıcı neden olarak hüküm altına alınmıştır.
Tasarı, mevcut kanunlar yanında "ayrı bir kanun" yapılmasını kabul ediyor. Ancak Tasarının gerekçesi neden ayrı bir kanun yapılmak istendiği konusunda yeterince inandırıcı değil.
İnternet ortamında yapılan yayınlardaki suçun çoğalmasını sadece bu hizmeti verenlerde görmek geçmiş deneyimlere ve gerçeklere aykırıdır. Gerekçe; bilişim suçları ile mücadelede İnternet servis sağlayıcılarının sorumluluklarının belirlenmesini bir "ihtiyaç" olarak saptıyor.
Bu konuda henüz yasal bir düzenleme yapılmadığından bu boşluğun doldurulması hedeflenmiş. Ama "ihtiyaç"; sadece "sorumlulukta boşluktan" ya da suçu tek başına servis sağlayıcılara yıkmaktan kaynaklanmıyor.
Nedenleri bir hayli çok...İnternet'in aktörlerini ve Servis Sağlayıcılarının "sorunları" dinlenmeden ve yapılacak yasalar için onların görüşü alınmadan, hiçbir Tasarı kanunlaşmamalıdır.
Boşluk, karşılıklı görüş alışverişi ile dolar. Aksi takdirde, sadece yapmış olmak için "kanun" yapmış olursunuz. (Fİ/BA)