Gezi Parkı direnişinin katılımcı ve destekleyici renklerinden oluşan gökkuşağı, iktidarın, özellikle Başbakan Erdoğan’ın “dediğim dedik, çaldığım düdük” nobranlığına karşı, bu toplumda şimdiye dek görülmeyen bir başkaldırıydı. Sivil direnişin bu denli renkli, dayanışmacı, katılımcı, demokratik ve mizahi yanı, bizi yeni okumalara sevk ediyor. Açıkçası bu durum, yeni nesle ilişkin bazı ezberleri de bozmuş durumda. Bu bakımdan Gezi direnişi, bir kilometre taşıdır.
Konuya dair yüzlerce değerlendirme yapılmakta. Her biri olayın bir parçasını şu veya bu şekilde ifade etmekte. Böylesi de normal, çünkü hiçbir yazı tek başına olayı bütün yönleriyle birlikte yeterince ve özellikle de gerçeğe yakın olarak değerlendiremez. Elbette parçalardan bir eklektizme düşmeden de, bütüne ulaşmak mümkün.
Gezi Parkı olaylarının bir başka yanını oluşturan ve bütünün çok önemli bir parçası olan “rant lobisi” kısmı üzerine yazmaya çalışacağım.
Rant lobisi deyimi Kültür ve Turizm eski Bakanı Ertuğrul Günay’a ait. AKP milletvekili de olan Günay, Radikal gazetesinden Koray Çalışkan’a şöyle diyor: “İstanbul’da özellikle bu imar sorunlarında, betonlaşma, yüksek yapılaşma konularında İstanbul Belediyesi ile de, zaman zaman Sayın Başbakan ile de ihtilafım oldu. Arkadaşlarıma ‘bu İstanbul’un imar lobisi, daha doğrusu rant lobisi bizim hesabımızı görecek’ dedim. Sonuçta da öyle oldu...Rant lobisi konusunda itirazlarımı ve kaygılarımı Başbakan dahil herkesle paylaştım. Bıraksanız Sultanahmet'e dahi AVM yapar bunlar. İstanbul’da 1 metrekare çok değerli... Ama onlar, göklere kadar yükselen ne kadar şirk kulesi, ‘şirk kuleleri diyorum ben bunlara’, dikerlerse o kadar gelir elde edecekler. Ve kapitalizm çağındayız. Bunu bir kez daha çok çarpıcı bir şekilde hatırlamak gerekiyor.” Ancak kapitalizmin Türkiye’deki varlığının daha bir vahşi yapıda oluşunun altını çizmek gerekiyor.
Gerçeği ifade eden bu samimi açıklama, aynı zamanda bir itiraftır. Ve AKP’nin içinden dile getirilmesi daha bir önem göstermektedir. Grubun/partinin/cemaatin kendi içinden yapılan eleştirinin önemi, belki dönüştürücü veya etkileyici gücü olmasa bile, en azından sarsmak, yeniden düşündürmeye sevk etmek gibi etkileri oluşundan ileri gelmektedir.
Rant lobisi
Koray Çalışkan, “Günay’a göre bakanlıktan ayrılmasına neden olan gelişmelerden biri Gezi Parkı olmuş. İstanbul’un rantına göz diken rant lobisi uzun süredir kendisiyle uğraşıyormuş.” diye yazıyor.
İnşaat temelli bir ekonomik faaliyeti esas alan AKP’de bir rant lobisinin oluşması ve karar belirleyici etkilere sahip olması, hiç de şaşırtıcı değil. Rant, ekonominin bir unsurudur. Ancak rantiyecilik veya rant lobisi olarak adlandırılan durum, gayrimenkulden iktidar kurumları aracılığıyla haksız kazanç elde etmeyi ifade etmektedir. Ekonominin kendi ‘yasalarıyla’ işleyişine yapılan siyasi müdahalelerden çok büyük haksız kazançlar elde edilmektedir. Bu ülkede öteden beri sermaye ve siyaset ilişkisi; tahsisler, kiralamalar, döviz tahsisleri, gümrük duvarları ve vergileri, imar yolsuzlukları, arazi işgalleri, vergi muafiyetleri, tekelleşme, döviz operasyonları, ihale yolsuzlukları, faiz oyunları gibi iktisadi enstrümanlar yoluyla kamu kaynaklarını talan esası üzerinde yürüdü.
10 yıllık AKP iktidarında ise sermaye siyaset ilişkisinin ana çarkını, inşaat sektöründeki rantiyecilik oluşturuyor. Rant lobisi ise, imar oyunları ve tadilatları yoluyla onlarca milyar dolar haksız kazanç elde ediyor. Son 10 yılda İstanbul’da yalnızca imar tadilat planlarıyla elde edilen haksız kazancın/rantın hesabını bilen var mı? Bugün AKP’ye katılmış olan HAS Parti eski Başkanı Numan Kurtulmuş, seneler önce, yalnızca İstanbul’da imar tadilatlarından doğan rantın 10 milyar dolardan fazla olduğunu söylemişti.
Gezi Parkı’nın rantı nedir?
Bunun ne kadar TL veya dolar olduğunu ben bilemem. Ancak bu hesabın takribi de olsa, yapılması mümkün. Gezi Parkı’na Topçu Kışlası dayatmasına bir de bu açıdan bakılmalı.
Gezi Parkı 50 dönümlük bir alana sahip. İstanbul’un merkezinde kuşgözü kadar küçük kalmış bu yeşil alana göz dikenlerin bir kenti yıkıp yağmalayan Vandallardan hiçbir farkı yoktur! Bir resim müzesinde tabloların geri dönülmez tahribi ne anlama gelirse, Gezi Parkı’na Topçu Kışlası yapmak da o anlama gelir. Gözleri dönmüş bu rant çetesinin vicdanları da, insanlıkları da yok, biliyoruz!
Bu lobinin temel özelliği, kasabalı bir zihniyette olmasıdır.
Kasabanın ferasetsiz ve aidiyetsizlik kültürüyle şekillenmiş bu kesiminin ne tarih, ne ecdat, ne şehir, ne insanca yaşama umurlarında değil. Onların dünyasında bu değerlere yer yok. Onlarda bir geç kalmışlık hıncı var. Bu hususta bir benzetme yapmam gerekirse, cumhuriyetle büyüyen işadamlarını (İstanbul dukasını) İngiliz emperyalizmine, bu kasabalıları da Alman emperyalizmine benzetiyorum. Alman emperyalizminin paylaşımdaki geç kalmışlığı, iki dünya savaşının çıkmasının temel nedenidir. Şöyle düşünüyorlar: Şimdiye dek cumhuriyetin elitleri yediler, şimdi sıra bizde! Bu siyasi iktidar dönemini bir fırsat olarak görüyorlar ve bu kıyak günleri, en kısa zamanda en yüksek talanla değerlendirmek istiyorlar!
Rantiyeciliğin kılıfı topçu kışlasıdır!
İlkin Topçu Kışlası yapacağız, AVM yok dediler.
Başbakan bir ay öncesinde, kışlanın bir bölümü AVM, bir bölümü rezidans olacak dedi. İBB Başkanı Kadir Topbaş, dut yemiş bülbüle döndü.
İşin aslı biliniyor. Taksimin göbeğine AVM ve rezidans yapılacak. Topçu Kışlası ise, bu rezilliğin kılıfı olarak hazırlandı.
Tepkiler karşısında parçalanan kılıfı onarmak için, Topçu Kışlasına şimdi de şehir müzesi ve sergi salonları eklendi.
Topçu Kışlası görünümlü AVM’nin bir tarafına bir müze odası, bir tarafına bir sergi odası yapmak hiç de zor değil. Ayrıca böyle yapıların bir mimari ve kültürel bağlamları olur ki, bunların Topçu Kışlası’nda hiç yeri olmaz!
Başbakan Erdoğan tarafından dile getirilen bir başka söylem ise, gerçekten insanın ağırına gidiyor: “Daha önce orada Topçu Kışlası vardı, şimdi yok. Biz oraya bu tarihi eseri yeniden yapacağız.” diyor.
Ne ilginçtir ki Başbakan Erdoğan, yıkılan yüzlerce tarihi eser içinden bula bula Taksim’deki bir avuç yeşil alanda 70 yıl önce yıkılmış olan Topçu Kışlası’nı buldu. İstanbul’un tarihi ve kültürel dokusuna zarar veren, üstelik yeni yapılmış onlarca çirkin yapılaşmayı görmezden gelen ve tarihi eserleri çanak çömlek olarak gören bir kişinin, tarihi eseri ihya etmeliyiz diye Topçu Kışlası’na sarılmasının iki açıklaması olabilir ancak: Birincisi rant! İkincisi, bölgenin kültürel dokusunu meşrebince değiştirmek!
NOT: Bu yazı yazıldığında İBB Başkanı Kadir Topbaş, “Topçu Kışlası’nın yapılmasını Başbakanımız arzu etmekte. Ama daha önce konuşulan AVM, mağaza, otel ve rezidanslar olur diye bir düşünce vardı. Bunlardan vazgeçildi. Müze şeklinde projelendirecek.” diyor.
Güvenilir bir açıklama değil. Çünkü Topçu Kışlası binasının yapımından vazgeçilmiş değil. Bunlar olmadı, müze verelim! Yarın pekâlâ müze olmadı, mağaza verelim denilmeyeceğinin hiçbir garantisi yok. Ayrıca orada müzeye de ihtiyaç yok. Orası yeşil kalmalı, esas olan budur! (HŞ/HK)