Van depremiyle ilgili gerçekleri nerede okudunuz?
Ya Pozantı Cezaevi'ndeki taciz ve tecavüzü?
Peki ya Roboski katliamını?
Gözaltında kaybedilenleri, faili meçhul cinayetleri, "intihar etti" denilen askerleri, kadın cinayetlerini...
Nereden öğrendiniz?
Ben söyleyeyim: Özgür basından. Şimdi 36'sı hapiste olan 44 "sanık" gazeteciden.
Onların sürdürdüğü gelenek sayesinde haberdar olduk, bizden gizlenen gerçeklerden.
Ve belki de 36 gazetecinin tutuklu olduğu son sekiz ayda bizden buna benzer daha neler gizlendi?
Tabii savcı iddianameye "gerçekleri yazdıkları için suçlular" yazamayacağından, onları "evinde diş fırçası ve diş macunu bulundurmak", "askerin ve polisin itibarını zedelemek", "devleti kötü göstermek" gibi gerekçelerle suçlu ilan etti.
Kafanızı kuma gömerek mi yaşamak istiyorsunuz?
Elbette devletin sakladıklarını kamuoyuna duyurmanın bedelini ödeyen ilk gazeteciler onlar değil. Özgür Gündem gazetesi genel yayın yönetmeni avukat Eren Keskin'in bugünkü toplantıda söylediği gibi, "Bize yaşadığınıza şükredin deniyor, sizi katletmediğimiz için şükredin..."
Evet, "artık öldürmüyorlar", hapse atıyorlar. Yine de devletin yöntem değiştirmiş olması sonucu değiştirmiyor: Özgür basının sesi kesilmeye çalıştıkça, biz daha fazla resmi propagandaya maruz kalıyoruz; katliamlardan, baskılardan, haksızlıklardan bihaber yaşayıp gidiyoruz.
O nedenle 36'sı tutuklu 44 gazetecinin davası aslında sadece onların davası değil, kafasını kuma gömerek yaşamak istemeyen herkesin davası.
Bu sebeple, bugün Cezayir Restoran'da gazeteciler ile davanın avukatları bir araya geldi. Hem Avukat Davut Erkan'ın deyimiyle "iddianamenin eleştirisi" yapıldı hem de bu davanın neden bir ifade özgürlüğü davası olduğu konuşuldu.
Davanın diğer avukatları Emine Şeker ile Sinan Zincir'in yanı sıra toplantıya, Özgür Gündem gazetesi yazarı ve Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Eş Genel Başkan Yardımcısı Filiz Koçali, yayıncı Ragıp Zarakolu, Cumhuriyet gazeteci yazarı ekonomist Mustafa Sönmez, Hürriyet Daily News köşe yazarı akademisyen Nuray Mert, Hürriyet gazetesi köşe yazarı Sedat Ergin, Radikal'den Pınar Öğünç ve Berrin Karakaş, bianet'ten Nadire Mater, Evrensel gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, Milliyet gazetesi yazarı Mehveş Evin, imc tv Genel Yayın Yönetmeni Defne Asal, Birgün gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Aydın, Ömer Erzeren, Özgür Öğret ile yeni tahliye edilen Azadiya Welat yayın yönetmenlerinden Vedat Kurşun katıldı.
Polisin kalbini kırmışlar!
Gazetecilerin avukatları, onların "sadece gazetecilik yaptıkları için tutuklandıklarını" anlatmak için iddianamede haklarında sıralanan bazı delilleri örnek gösterdi:
Oktay Candemir: Polis şiddeti haberi yaparak, "Türk polisinin halk nazarındaki itibarını sarsmış."
Çağdaş Kaplan: "Benim yüreğim yandı, başkasınınki yanmasın" haberiyle, "Bir annenin öldürülen örgüt mensubu için duyduğu acıyı yazarak" propaganda yapmış.
Zeynep Kuray: Hosteslerin tacize uğramasını haberleştirerek, "Türkiye Cumhuriyeti'ni zora sokmuş."
Mazlum Özdemir: Kalıcı barış için kadının rolünün konuşulduğu toplantıyı haber yapmış.
Mehmet Emin Yıldırım: Evinde bir diş fırçası, bir adet diş macunu, jilet ve tıraş bıçağı bulunduruyormuş. (Bu üç tıraş bıçağının Kandil'e götürülmek üzere "depolandığı" iddia ediliyor!)
Dilek Demiralp: Mısır'a gitmiş. (İddianamede, Mısır'a gittiğine dair pasaport kayıtları olmasına rağmen, Kandil'e gittiği ileri sürülüyor.)
Ertuş Bozkurt: Arkadaşıyla yaptığı telefon konuşmasında, kendisine "bir gün devletimiz olursa seni maskotumuz ilan edeceğim" deniyor. (Savcıdan buradan hareketle, Bozkurt'un "ülkeyi bölmek istediğine" karar verip onu örgüt üyesi ilan ediyor.)
Ve soruyorlar: Gazeteciler Ahmet Şık ve Nedim Şener için sokaklara dökülenler, şimdi neredeler?
"Belediye başkanı Ceylan Önkol"
Davanın tutuksuz sanığı gazeteci Evrim Kepenek, sorguda kendisine "Senin burada ne işin var, git evlen. Orada çalışma yoksa ailene cenazen gider" dendiğini aktardı.
Görüldüğü üzere, bu gazetecilerin hiç utanması yok. Oysa savcıya göre bir gazetecinin görevi, haksızın yanında olmak, devletin yanlışlıklarını, cinayetlerini, aksaklıklarını ortaya çıkarmak değil, aksine "devletin itibarını artırmaktan" ibaret.
Yoksa ailemize cenazemiz gidebilir ya da 36 gazeteci arkadaşımızın başına geldiği gibi, ailelemizi sadece görüş günlerinde görebiliriz.
Ancak neyse ki gazeteci arkadaşlarımız Savcı Bilal Bayraktar'ın sözünü dinlemedi.
Yoksa hepimiz, tarlada asker mühimmatıyla parçalanarak ölen Ceylan Önkol'u, Savcı Bayraktar'ın iddianameye yazdığı gibi, "belediye başkanı" sanıyor olurduk. (AS)
* 36'sı tutuklu 44 gazeteci, ilk kez 10 Eylül'de İstanbul'daki Çağlayan Adliyesi'nde, 15. Ağır Ceza Mahkemesi'nde hakim karşısına çıkacak. Destek olmak isteyen herkesi duruşmaya bekliyorlar.
* BİA Medya Gözlem ve İfade Özgürlüğü 2012 Nisan-Mayıs-Haziran Raporuna buradan ulaşabilirsiniz.