"gecenin sonundan söz ediyorum ben
karanlığın sonundan
ve gecenin sonundan söz ediyorum ben
eğer evime gelirsen ey sevgili
bir lamba getir bana
ve küçük bir pencere
ki oradan
mutlu sokağın kalabalığını seyredeyim"
"Hediye" başlıklı bu dizelerin sahibi Füruğ Ferruhzad, İran’ın İslam Devrimi öncesinde (1935-1967) yaşamış en etkili kadın şairlerinden biri. Şiiriyle, ezilen ve ayrımcılığa maruz kalan İranlı kadının sesi olan Füruğ’un; seçme şiirlerinden oluşan "Yeryüzü Âyetleri"nin girişinde, Asuman Susam ondan şöyle bahseder:
"Şiir kimi şairler için var etme, kimileri içinse bir var olma hali. Füruğ sanırız ikincilerden. Yazdığı şiirlere tutunarak hayatta kalmayı 'denemiş' bir şair kadın." *
Ataerkil İran'da bir kadın şair
Genç yaşta yaşama veda eden Ferruhzad’ın trajik yaşamı Tahran’da bir albayın kızı olarak başlar. 16 yaşında İran’ın önemli şahsiyetlerinden Pervez Şapur’la evlenen Füruğ, eğitimine eşinden öğrendikleriyle devam eder. İlk şiir kitabını yanında yazdığı eşinden, bir oğlu olmasına rağmen boşanan Füruğ, hayat boyu çocuğunu görememekle cezalandırılır.
Gazetelerde yazarlık, editörlük ve senaristlik yapar. İbrahim Gülüstan’la tanışır ve en büyük başarısı, şiirin yanı sıra İran gibi ataerkil değerlerin yaşamları belirlediği bir ülkede sinema yapması olur. 1960’lı yıllarda Şah rejimini eleştiren nadide kadınlardan biridir aynı zamanda. İtalya’da ve Almanya’da en iyi belgesel ödüllerini alır. Cüzamlı bir çocuğu evlat edindiği yıl, oto yolda giderken bir okul servisine çarpmamak için direksiyon kırdığı için yaşamını yitirir.
Her şiiri bir "kadın durumu"nu anlatır
Her şiiri ayrı bir mutsuzluğu ve kadınlığa has bir durumu anlatan Feruhhzad’ın şiirinin en çarpıcı yanı, Susam’ın dediği gibi "yazdıklarıyla yaşama tutunması ve hayatı 'denemesidir'".
Erkek dünyasında çektiği acıları, şiirine tutunarak unutan ve hüzünlü bir kadın olarak şiirde var olan bir şair Ferruhzad. Boşanmış bir kadın olarak, ailesiyle de görüşmediği yıllarda kız kardeşi Feri’ye yazdığı bir mektupta "Dünyayı parçalayıp içinden mutluluğu çıkarmak istiyorum" der.
Tıpkı, "Hediye" şiirinde mutluluğu, bir pencere kenarından yansıyan ışığın gösterdiği sokakta arayan yalnız sese benzer onun yaşamdaki duruşu. Tek başına ama şiirle, parasız ama öfkeyle tutunur hayata.
Bir mektubunda, ne kadar az kazandığını yazar yine kız kardeşine Füruğ, onca emek ve zaman verdiği şiirlerini basmak için ikna ettiği yayıncıların, seneler sonra satılacak kitapları için ne kadar cüzi meblağlar ödediğini anlatır. Onun, yazmak, yaşamak ve acıya katlamak için bağımsızlığa ihtiyacı var. Ekonomik koşullar onu kıstırdıkça, hem yazar hem bunalır.
Kadınlığı şiirlerde inşa etmek
Ne eserlerinin ne de kadın olmanın değerini göremez hayattayken maddi anlamda. Bu yüzden kadın olarak kendini, tüm dehasını kullanarak şiirde inşa eder. Kelimelerle cismanileşir, hislere ruhunu döker ve şiirde yaşatır kendini. Metafizik bir varoluştur onun şiiri, kendini ve okuyan her kadını var eden, bir var olma halidir sanki.
Hep bir ikilem de mevcuttur elbette onun şiirlerinde. Tüm kız kardeşlerinin özgürlüğü için, bir serzenişin ötesinde yazar. Kadınları hiçleştirmeye çalışan ve onun bilincini ikiye bölerek yaralayan bir sisteme sadece, kadınca bir duyarlığa sahip şiirinin sesiyle karşı koymaya çalışırken; yaşam enerjisini ve onu ölüm alır. Geriye tüm kadınlar için, şiirlerinden yansıyan bir lamba ve bir küçük "özgür" pencere kalır.
Tutsaklığa tahammül edemeyen kadın...
Onun tüm yaşamı boyunca, bir anne olarak da cezalandırıldığını en dokunaklı bir şekilde ifade ettiği bir başka şiirindeki (Tutsak) mısralar tutsak bir kadın-ın/lığın ruh halini tüm kadınlar için özetler. Bir mumdur belki de kadın, gönül ateşiyle yaşayan; sadece kendi için lamba olmamayı seçen ya da tutsak’lığa tahammül edemeyip kendini yok eden ve geriye külleri kalan. Zaten de odur kadın, her daim küllerinden yeniden ve yeniden doğan.
gönlümdeki ateşle viraneyi aydınlatırım
eğer sönmeyi seçersem
yuvayı yıkar dağıtırım"
(YK/GG)
* Furuğ Ferruhzâd, Yeryüzü Âyetleri, Can Yayınları, 2008