“dinle karanlığın esintisini duyuyor musun?
bakıyorum elgince ben bu mutluluğa
bağımlıyım ben kendi umutsuzluğuma”*
Furuğ Ferruhzad
Camı kırınız!
Tehlike anında camı kırınız!
Uğruna tehlikeli anlar yaratmayı istediğim önerilerin başında gelir. Günü gününe saati saatine hatırlıyorum: 1 Kasım 8:45.
Her zamanki gibi sabah erkenden yollara düşmüştüm. Önce otobüs onra Kadıköy'den vapurla Beşiktaş'a geçecektim. Hayatımıza yön veren o uyarı levhalarından sadece biriydi. Ne olmuştu da o denli dikkatimi çekmişti?
Yanımda oturan güzel giyimli, hafifçe kilolu kadına biraz daha yaklaşıp sıcaklığını hissetmek istemiştim. Kasım olmasına rağmen havalar epeyce soğumuştu.
Son durak olan Kadıköy'de otobüsten inmiş, hep aynı saatte aynı yerde olan 8:45 vapuruna 15 kala bekleme salonunda, 8:40’da vapurda çay almış simitle bekliyordum.
Hep aynı saatte aynı yerde olmaya aynı insanları görmeyi de ekleyebilirdim. Eğer o gün karşımda oturan onunla tanışmamış olsaydım.
Vapurda yeri sabit olanlar bilirsiniz. Her gün aynı kişilerle yan yana oturma olasılıkları yüksektir.
Çarşambaları sarı bir şeyler giyinen, cumaları gri renkli şal takan, asansöre pazartesileri binip, pazarları sucuklu yumurta yemeyi alışkanlığa dönüştürmüş birinin…
Yani benim vapurda hep aynı yere oturduğunu söylemem size ilginç gelmeyecektir. İlginç olmak: Bunlar detaylı konular, ama şimdilik diyebilirim ki hiçbir zaman kendimi ilginç bulmadım.
Ama o karşımda oturan o adam ilginçti. Daha önce hiç dikkatimi çekmemişti. Yoksa o gün ilk defa mı binmişti 8:45 vapuruna?
Hava soğuk olmasına rağmen üzerinde bir mont yoktu. Lacivert takım elbiseli, siyah evrak çantalı, gazete okuyan, ellili yaşlarda biriydi. Eğer onunla konuşmaya başlasaydım Kız Kulesi'nin yanından geçmeye az kalmıştı konuşmamız muhtemelen yarım kalacaktı.
Çünkü tam Kız Kulesi'nin yanından geçerken vapur, elimdeki çayın bitmiş yenisini almaya gitmek için kalkmış olmam gerekirdi. Konuşmayı yarıda bırakmak doğru olmazdı. Hem diyelim ki konuşmaya merhaba diyerek başlamış olsaydım o cevap verecek miydi? Elindeki gazetede neler okuduğunu görseydiniz onunla tanışmayı istiyor olmamı yargılardınız. Futbol haberleri... Nefret ederim!
Biliyorum kafanızı karıştırıp konudan konuya atlıyorum. Otobüste hep aynı yere oturmak pek mümkün olmuyor. Ama vapurda öyle midir? Eğer erken gelirseniz ve o çok tercih edilen popüler yerlerden değilse, oturmak istediğiniz yer, aynı yerde aynı manzarayı izler bulursunuz kendinizi.
Of yine mi konuyu dağıttım? Elindeki gazetede futbol haberleri okuyordu. Kravatının, ayakkabılarının ve gömlek kol yakasının kirli olduğunu da söylemiş miydim? Ya o yüzündeki soğuk, bezmiş ifade...
Kız Kulesi'ne çok az kalmıştı. Çayımdan son yudumları almış boşalan bardak elimde bekliyordum. Tam vapur kulenin yanından geçerken ayağa kalkıp çay almaya giderim. O da tam o zaman yani vapur kulenin yanından geçerken başını kaldırıp yüzüme bakmıştı. Bakmasına karşılık mı versem, yoksa çay almaya mı gitsem?
Çok kararsız kalmıştım. Şimdi gibi hatırlıyorum. Çok başıma gelmez. O ne yapacağını hep bilenlerdenim. Sürprizlere açık olmayan standart yaşayanlar.
Kız Kulesi ardımda boş bardak elimde kalmıştı. Siyah evrak çantalı hala karşımda duruyordu. Bakıyordu. Yani bakışıyorduk.
Futbol haberleri okuyan, üstü başı kirliydi. Sormadım. Hiç sormadım. Tazelemediğim çayı, ardımızda kalan kız kulesini, hiçbir şeyi sormadım.
Usulca “merhaba” demiştim. Karşılığında “merhaba” deyip eklemişti:
- Ümitsizliğe alıştım, öyle bakma ne olur! (HK)
* Şiir: Rüzgâr Bizi Götürecek (Yaralarım Aşktandır – Furuğ Ferruzad, Totem Yayıncılık) - Çeviri: Haşim Hüsrevşahi, Sayfa 144