1698 yılında, Fransa’nın İstanbul sefiri Charles de Ferriol tarafından bir konakta görülen küçük Çerkes kızının Fransa’da, Ferriol malikanesinde devam edecek olan yaşam öyküsü, yazar Anne Soprani tarafından 1991 yılında romanlaştırıldı.
İsmet Birkan’ın özenli çevirisiyle dilimize kazandırılan bu eser, dönemin yazılı belgelerine ve bizzat Ayşe’nin mektuplarına dayanır.
Matmazel Ayşe, Aydınlanma dönemi Fransa’sını –özellikle kadın hakları konusunda- yoğun bir biçimde eleştiren, "içeriden" bir bakış açısıyla yazılmış bir tarihsel roman. İlk defa 1758’de Voltaire’in eline geçen Çerkes Ayşe’nin mektupları derleme haline getirilir. Günümüze kadar gelen biyografi geleneğinin ana kaynağı olan bu anlatı, yazar tarafından dönemin tarihçesi içinde yazılarak Ayşe’nin trajedisine de ışık tutar. O dönemde kapitülasyonların ilk kez Fransız devletine verilmesiyle yoğunlaşan Fransa- Osmanlı devleti ilişkilerinin ticari mahiyetini de derinlemesine inceler.
Fransa'da bir matmazel
Diplomatlık mesleğine Şark meselelerini çözmedeki ustalığı nedeniyle atanan İstanbul sefiri Charles de Ferriol, aile kökeni itibariyle Fransa’da yeni türeyen ve "giysi soyluları" denilen bir sınıfın üyesidir. İstanbul’da, Osmanlı ve Fransa ilişkilerini kendi çıkarlarını da gözetecek bir biçimde düzenleyen sefir; tesadüf eseri gördüğü Çerkes köle Ayşe’yi ya da asıl adıyla Haidé’yi yüklüce bir miktar para ödeyerek satın alarak evlat edinir ve böylelikle Fransa’ya getirir. Burada, Elisabeth- Charlotte- Haidé olarak vaftiz edilen ve yetişmesi için Ferriol’ün erkek kardeşinin eşine emanet edilen küçük kızın ismi zaman içinde Ayşe halini alır. Fransız sefirin gözünde, ileride yalnızca "bir Türk"ün sayısız cariyesinden birisi olacak olan Ayşe, Fransa’da bir matmazel olarak yetişecek ve özgür olacaktır.
Şark cariyesi
Güneş Kral döneminin görkemli Paris’in de sıkı bir dini eğitimle yetiştirilemeye çalışılan Ayşe önceleri koruyucusu Madame de Ferriol’ün gözetiminde ince bir ruh ve terbiyeyle yetiştirilir. Ancak, yaşı ilerledikçe toplum içindeki sosyal konumu belirsizleşir. Ferriol’lerin Paris’te kalıcı bir şekilde yükselmesi ve vasisi sefir Ferriol’ün gerçek amacının anlaşılması üzerine, azat edilmiş bir köle olarak Fransa’da özgürlükten uzakta yalnızlık içinde yaşar.
Sefirin, genç kızı büyüdüğünde Şarklı bir zevk nesnesi olması için evlat edindiği anlaşılır. O zamana kadar toplum hayatına dahil edilmeyen Ayşe, sefirin bu dileğini yerine getirmekle beraber, Naiplik dönemi Fransa’sının -aralarında Fontenelle gibi ünlü filozofların da olacağı- yüksek sosyetesine dahil edilir. Efendisine bu hizmeti karşısında miras hakkına kavuşan Ayşe bu arada bir şövalyeye aşık olur ve ondan bir kızı olur.
Batılıların, uzak ülkelerden gelen bir Şark cariyesi imgesine hapsedilen Ayşe, tüm yaşamı boyunca evlenemez ve sefirin baskıcı düzeninden kurtulamaz. Sonunda kendine kalan serveti manastırdaki kızına bırakarak ölür.
Yabancı biri
Aydınlanma döneminin tüm özgürlükçü havasına rağmen, kadına biçtiği sınırlı rolü Ayşe’nin Şarklı imgesinde eleştiren yazar, o dönem Fransa’da kadınların maruz kaldığı haksızlıkları tarihsel belgelerle açıklar. Parası olmayan bir kadının önünde evlenmekten ve manastıra kapanmaktan başka bir yol çizilmediği bu devirde her türlü oyunla yükselen dönemin ünlü kadınlarıyla dostluk kuran Ayşe, yabancı biri olarak iki kat acı çeker. Yazar, Aydınlanma devrinin simgesel kurbanı Ayşe’nin ikircikli kimliğinde dönemin tüm karanlığının eleştirisini yapar.
“Matmazel Ayşe” figürünün nasıl yaratıldığı ve edebi eserlerde nasıl kurgulandığına dair çeşitli rivayetler olsa da, bu efsane kadının öyküsü, 1872 yılında Gustave Flaubert’in dostu olan Louis Bouilhet Odéon tiyatrosunda “Aisse” isimli bir piyesle ünlü oyuncu Sarah Bernhardt tarafından oynanmıştır. Kitabın kuşkusuz en ilginç yanıysa, Fransız aristokrasisine giren bir Çerkes kızının öyküsünün ardında bir dönemin perde arkasının ve Fransa tarihinin anlatılması. (YK/TK)
* Matmazel Ayşe, Anne Soprani, İmge Yayınevi, 351 sayfa