İki buçuk yıl süren zorunlu COVID-19 ara molasıyla geçtiğimiz hafta sonu (22 Ocak) İstanbul Esenyurt Belediyesinin konuğu olarak Esenyurt’taydım.
Esenyurt devasa bir yerleşke; Türkiye’nin en büyük nüfusuna sahip ilçeymiş. 55 il, 5 büyük şehirden daha kalabalık. Bir milyonun üzerinden nüfus ve 300 bin dolayında mülteciyi barındırıyor. Çok canlı ve hareketli bir yerleşke.
Yazar dostum Sırrı Özbek’le söyleşisi öncesi sohbet ediyoruz. “Otuz yıl kadar önceydi Esenyurt’un ilk kurucu belediye başkanı Gürbüz Çapan’ı ziyarete gelmiştik. Çamur deryası içinde dizlerine kadar çizmesiyle bizleri karşılamıştı. Gürbüz Çapan; ‘göreceksiniz Türkiye’nin en büyük ve gelişmiş ilçesi olacak’ demişti Esenyurt için. Yanından ayrıldığımızda ‘deli bu adam, nasıl bu kadar iddialı konuşuyor’ demiştim. Ama helal olsun, olmuş işte” dedi.
Eylül Nurten Geroğlu ve iki yeğeni Burcu ile Ulaş festivalin her şeyi ile birebir ilgilenerek kendi ifadeleri ile hepi topu 12 gün içinde çok güçlü bir program hazırlayıp sunmuşlar Belediye yönetimine.
Belediye Başkanı Kemal Deniz Bozkurt’la iki kez çok samimi sohbet fırsatım oldu. Kendisi bir teknokrat, ama teknokrat kafasının içinde çok güçlü bir kültürel damar ve heyecan var. Hemen komşuluklarındaki Beylikdüzü Belediyesi sınırları içinde otuz yıl boyunca düzenlenen TÜYAP fuarlarının artılarının da farkında.
Hem o fuarların rüzgarının hem de Esenyurt’un çok etnisiteli yapısının kültürel çalışmalara ciddi ilgi yaratacağını çok iyi bilen bir başkan. Nitekim hem yazar imza ve söyleşileri, hem de akşamları gerçekleştirilen performans gösteri ve etkinlikleri yüzlerce sanatseveri kucaklıyor. Bu tabii Başkanı ziyadesiyle mutlu ediyor. Ve işin güzel tarafı gün içinde etkinliği nedeniyle festivale gelen konuklarla mutlaka görüşme yapıyor. Bir çok etkinliğe de bizzat katılım sağlayıp sonuna kadar izliyor. Belediye kurumsal olarak 15-24 Ocak tarihleri arasında adeta festivale kilitlenmişti dersek yanlış olmaz.
Bu yıl Esenyurt’un edebiyat ve sanat festivalinin ilkiydi. Ama ifade edeyim ki ilk yıl olmasına rağmen yıllardır bu tür faaliyetlere katılan ve zaman zaman da düzenleme komitelerinde yer alan biri olarak çok profesyonelce hazırlanmış olduklarını gözlemledim. İleriki yıllarda yayınevleri stantları için daha geniş bir alan tasarlamaları ve kentin çok etnisiteli yapısını dikkate alarak farklı dillerde yayın yapan yayınevlerinin de katılımını sağlamaları şık olur düşüncesindeyim.
Malum bu tür kültürel sanatsal etkinliklerde anılar, yaşanmışlıklar yeri gelince çokça dillenir. Sahnede sinema sanatçısı Selda Alkor konuşuyor. Belediye Başkanı Kemal Deniz bey bir çocukluk anısını anlatıyor. “Bir kirvem vardı, Mehmet abi, beni çok severdi. Bazen iç cebinden bir fotoğraf çıkarır ve derdi ki ‘bu benim sevgilimdir’ işte o fotoğraf sizin fotoğrafınızdı. Selda Akkor; “ah ne güzel bunları duymak, bir zamanlar herkeslerin sevgisini kazanmıştık...”
Selma Güneri hiç bilmediğimiz bir Yılmaz Güney anısı anlattı. Güneyde bir yerde film çekiyoruz. Yılmaz hiç konuşmaz, yemeğini yer çekilirdi köşesine. Bir gün o adam öyle bir Ceylan türküsü söyledi ki sofrada hem de, kendiliğinden, hepimiz şaşarak dinledik...”
Sanırım bunu paylaşmadan yazıyı bağlasam eksik kalır. Yine kürsüde, PEN Başkanı gazeteci yazar Zeynep Oral konuşuyor. “Cizre Şırnak taraflarına gideceğiz. Diyarbakır’da uçaktan indik. O gece konakladık. Sabah araçtayız yola çıktık. Diyarbakır çıkışında bir bakkal dükkanının önünde sigara almak için durdurdum aracı. İki paket sigara aldım. Ve “borcum ne kadar” dedim kasadaki adama. Adam bana dikkatle baktı sonra önündeki kasanın içinde benim göremediğim bir şeylere baktı ve dönüp dedi ki “borcun yok!”. Nasıl borcum yok, sigara aldım ya! Kaç liraysa ödeyeyim dedim. “Borcun yoktur Zeynep Hanım. Bak burada senin iki yazın var. Gazete kesiği. Ben ve oğlum hapistik tam altı ay bu iki yazıyı aramalarda bile sakladık. Sonra bizle beraber dışarı çıktı bu yazılar. Senin yazılarındı bu iki yazı, bize umut oldu orada. Hiç borcun olur mu?”
Anılar çok tabii ki! Ve Ahmed Arif; hani Sansaryan’da 128 gün işkencede kalarak kan işeyen ve ondan önce duvara “to be or not to be...” yazanların yazdığının altına “ya herro, ya merro...” yazıp altını çizen büyük ustanın sevdiği şarkılardan en güzelini o gece onun için söyledik Nebil Özgentürk ve Vedat Yıldırım’la.
“Ben seni gizli sevdim
Bilmedim alem duyar...”
Nazan Kesal’in Esenyurt Festivaline slogan olan özlü sözü gibi; “Bir yerlerde güzel şeyler oluyor...” İşte o güzel şeylerin Esenyurt’ta farkında olmak asıl çok önemli ve güzel... (ŞD/AS)