Eğitim sisteminde yeni bir değişikliğin arifesindeyiz. İlköğretimi birbirinden bağımsız dörder yıllık iki şekilde 'kademelendiren' yasa teklifi Meclis eğitim komisyonundan geçti. Tasarı, TÜSİAD'dan sendikalara, CHP'den eğitimcilere kadar pek çok kesimin şiddetli tepkisine yol açmış bulunuyor. Ama bu tepkilerin kitlesel bir siyasal basınca yol açtığını söylemek zor. Tasarının getirdiği en önemli değişikliklerden ikisini zorunlu eğitimin fiilen 4 yıla indirilmesi ve çıraklık için zorunlu eğitim süresinin indirilmesi oluşturuyor. Teklif, zorunlu eğitimin fiilen daha ilkokulun 4. sınıfında (yeni tasarı ile ilk kademede) mesleki yönlendirme yapılmasını şart koşarken, ilk dört yıllık eğitimden sonraki ikinci dört yıllık bağımsız eğitimin (uzaktan, evde açık öğretim) şeklinde yapılabilmesine de imkân veriyor. Böylece öğrencilerin (muhtemelen kız çocukların) evde eğitime devam etme gerekçesiyle okul eğitiminden kopartılması mümkün hale gelecek. Çıkartılacak yönetmeliklerle, uzaktan eğitim farklı biçimler de kazanabilir. Uygulama kitlesel bir talep gördüğü ölçüde yalnızca kız çocuklarının uzaklaşmasına değil, 'dini kurallara daha uygun' bir yeni eğitim sistemine geçişin yolunu da açabilir.
Tasarının diğer önemli maddelerini, 'resmi çıraklarla' ilgili düzenlemeler oluşturuyor. Tasarı 4 yıllık ilk kademeden sonra 'resmi çıraklığı' yasal hale getirirken çıraklık yaşı 14'den 13'e indiriliyor (Kanun teklifinin ilk halinde çıraklık yaşı 11'e indiriliyor, böylece çoğu küçük aile işletmesinin ve küçük sanayi kuruluşunun vazgeçilmez işgücü olan çocuk işçiliğinin, 'resmi çıraklık' adı altında emek piyasasına sunulmasının önü açılmış oluyordu). Çıraklık yaşını düşürme yönündeki kuvvetli baskı AKP'nin zihniyetini ortaya koyması kadar, iktisadi sürecin ihtiyaçlarına işaret etmesi bakımından son derece anlamlı.
Sosyal iktisadi arka plan
Hiç kuşkusuz, eğitim sistemindeki değişikliklerin sosyal ve siyasal arka planı olduğu kadar iktisadi nedenleri de var. Bu açıdan, gündemdeki değişiklikleri münhasıran AKP'nin siyasi programının unsuru gibi görmek hatalı bir yaklaşım olur. AKP'nin siyasi programının temel unsurlarından bazıları düzenin sosyal ve iktisadi ihtiyaçlarıyla örtüşürken bazıları da uyuşmuyor. TÜSİAD başta olmak üzere, iktisadi düzenin temsilcilerinin değişiklik teklifini eleştirmesinin nedeni de bu uyuşmazlıklar. Fakat, AKP değişikleri bu iktisadi ve sosyal dayanakların basıncı altında gündeme getirmedi. Bu basınç, şu veya bu yoğunlukta hep vardı. AKP'ye oy veren kitlelerin küçümsenmeyecek bir kesimi türban, imam hatip, kızların erkeklerle eğitim görmemesi gibi taleplerle oy verdiler AKP'ye. Legal veya illegal Kur'an kurslarının yaygınlığı, toplumun 'dini eğitime' verdiği önemin bir başka göstergesi.
Ama AKP için adım atmak bir zamanlama sorunu idi. Sözkonusu teklifin yasalaşması ve toplumsal tepkilerin kontrol altında tutulması halinde, kısa süre içinde türban giyme, imam hatip okulları ve Kur'an kurslarındaki yasal kısıtlamaları kaldıran yasal düzenlemelerin gündeme gelmesi sürpriz olmayacak.
Tasarının en önemli iktisadi ve sosyal dayanağı, çocuk işçiliğinin yaygın biçimde sürmesinden maddi çıkarı olan bir sosyal kesimin varlığı. Yani, 'çocuk işçiliğe' gerek kırda, tarım üretiminde, gerek kentte küçük aile işletmeleri ile KOBİ olarak adlandırılan küçük sanayi kuruluşlarında duyulan ihtiyacın ortadan kalkmamış olması sözkonusu. Tam tersine, yoğunlaşan rekabet, 'emek-yoğun' işletmeleri daha düşük ücret ödemeye imkân tanıyan istihdama zorladıkça çocuk işçilik, kadın, yabancı-göçmen işçi, vb çalıştırılmaları yönünde baskıya yol açıyor.
MÜSİAD'a göre, 8 yıllık eğitim tahribat yaptı
28 Şubat Darbesi'nden sonra kurulan Mesut Yılmaz hükümeti döneminde eğitimin sekiz yıla çıkartılması ve çıraklık yaşının yükseltilmesinin emek sürecinde çocukların istihdamını belirgin biçimde azalttığı resmi rakamlarla da izlenebilir. 6 ila 17 yaşlarını kapsayan çocuk işçilikteki gerilemenin bir dizi başka nedeni de var kuşkusuz. Ama sekiz yıllık kesintisiz eğitim süreci ve 'resmi çıraklık' yaşının yükseltilmesi çocuk istihdamına önemli bir darbe vurdu.
Azalma, özellikle çocukların 'ücretsiz aile işçisi' olarak istihdamında gerçekleşti. TÜİK'in Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ile birlikte gerçekleştirdiği üç 'Çocuk işgücü Anketi'nin verilerine göre kentlerdeki çocuk istihdamının kentteki çocuk nüfusuna oranı şu şekilde bir evrim geçirdi: 1994'de yüzde 7,8; 1999'de yüzde 5,3; ve 2006'da yüzde 4,6. 1994'de toplam 611 bin çocuk kentte istihdam edilirken 2006'da 479 bine geriledi. MÜSİAD'ın '8 yıllık eğitim tahribat yaptı' açıklaması da esas olarak sermayenin, 'İslamcı kanadı'nın eğitim konusundaki bu ihtiyaçlarına işaret ediyor.
İkinci önemli sosyal dayanağı, 'dini yaşam tarzı'na sahip veya toplumda sağa kayış hızlandıkça dini duyarlığı artan toplum kesimleri oluşturuyor. Aslında, Başbakan Erdoğan'ın 'dindar nesil yetiştirmek istiyoruz' ifadesinin tam da somut biçimde karşılık bulduğu kitleyi bu kesimler oluşturuyor. (EB/YY)