Evet! Gerçekten; “Edep Ya Hu!”
Başbakan Davutoğlu, 10 Nisan 2016 tarihinde Haliç Kongre Merkezinde konuşma yapıyor, kimi politikacılara edep ya hu göndermesinde bulunuyor ve “Mümkün olsa… Bütün evlere, bütün evlerin başköşesine edep ya hu hattını yerleştirmek isterdim” diyor…
Şaka gibi! Ama değil; “hayaldi, gerçek oldu.”
Başbakanın kastetmiş olduğu evlerin niteliklerinin ne olduğu, edep ya hu hattının ucunun nereye bağlanacağı, fetva hattı gibi bu hattın da mucizeler (!) yaratıp yaratmayacağı soruları bir yana, bu sözleri bizler, şöyle anlıyoruz:
AKP’nin on dört yıllık iktidar sürecinde Türkiye’de;
Çocuklara yapılan tacizler, tecavüzler sistematik hale gelmiş bulunuyor ve bu eylemleri yapanlar cezasız bırakılıyor. Cezasızlık kurumsallaşıyor.
Bianet’in 27 Kasım 2014 tarihli haberine konu olan "çocuğa karşı cinsel sömürü ve istismarın önlenmesi" politika notunda yer aldığı üzere, Türkiye’de işlenen toplam cinsel saldırı suçlarının yüzde 46’sı çocuklara yönelik.
Adalet Bakanlığı’nın 2014 verilerine göre, her ay adli tıp kurumuna 650 çocuk cinsel istismarı vakası gönderiliyor.
2013 ceza istatistiklerine göre çocukların cinsel bütünlüğe karşı en az 19 bin 757 suç davası açılmış ve bunlardan 14 bin 417 mahkumiyet alınmış bulunuyor. Bu rakam, toplam mahkumiyetlerin yüzde 61’ini oluşturuyor.
2014 yılı Adalet Bakanlığı ceza istatistiklerine göre çocukların cinsel bütünlüğe karşı en az 24 bin 825 suç davası açılmış ve bunlardan 13 bin 968 davada (yani yüzde 60’a yakın) mahkumiyet kararı çıkmış bulunuyor.
Kamusal, bilimsel, demokratik, laik çağdaş bir eğitim politikasından vazgeçiliyor ve bunun sonucunda,yalnız Mart ayında bile, 14 ildeki eğitim kurumlarında toplam 64 öğrenci tacize maruz kalıyor.
“Çocuk Seks İşçiliği, Çocuk Pornografisi ve Seks Amacıyla Çocuk Ticaretine Son Ağı” ECPAT’ın geçen yıl Türkiye’nin durumuyla ilgili yayımladığı rapora göre; Türkiye, cinsel istismar amacıyla insan ticareti ve çocuk evlilikleri nedeniyle Küresel Kölelik Endeksi’nde modern köle sayısında Avrupa birincisi olarak yer alıyor.
2013 verilerine göre Türkiye’deki resmi evliliklerin beşte birinde 18 yaşın altındaki kızlar evlendiriliyor.
Türkiye, Avrupa’da çocuk evlilik oranının en yüksek olduğu ikinci ülke konumunda.
Türkiyeli çocukların satılma oranı çok yüksek rakamlara ulaşıyor ve Türkiye vatandaşlar, Almanya’da çocuk ticareti nedeniyle en fazla ceza alan dördüncü ulusal grup olma özelliği taşıyor.
Türkiye’de evsiz çocuklar çocuk pornosu için kullanılıyor ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun bugüne kadar çocuk pornolarında tespit ettiği Türkiyeli çocuk sayısı 36 binin üzerinde.
Kurum’un verilerine göre bu çocukların yüzde 42’sini 7 yaşın, yüzde 77’sini ise 9 yaşın altındaki çocuklar.
Türkiye’de yaklaşık 50 bin çocuk seks kölesinin bulunduğu tahmin ediliyor.
Türkiye’de yoksulluk ve toplumsal eşitsizliğin artışta olması, 4+4+4 sistemi ile özellikle kız çocuklar arasında eğitime erişimin azalması yüzünden bu rakamlar gittikçe artıyor.
Uzun vadeli çözüm için atılması gereken adımlar iktidar tarafından ısrarla atılmıyor.
Oluşum, amaç ve işlev itibariyle dinsel yapılı vakıflar ve dernekler ile camilere devletten aktarılan yardımlar, bunlara tanınan denetim ve vergi muafiyeti gibi ayrıcalıklarla; 2013 yılında 60 binden fazla cami ve 16 bin şahıs-vakıf bünyesinde verilmekte olan Kuran kurslarında, 2015 yılında yalnızca yaz kurslarına devam etmekte olan çocuk sayısı 3 milyondan fazla bir rakama ulaşmış bulunuyor.
Bu kurslardaergenlik yaşının altında milyonlarca çocuk, şeffaf denetim sistemlerinden yoksun ortamlarda, sürekli ve sistematik şekilde cinsel, fiziki ve simgesel şiddete maruz kalıyor.
Bu koşullarda beslenip büyütülen ve 159 şubesi, 32 kız, 14 oğlan yurdu olan Ensar Vakfında yaşanan ve “bir kere değil” sistematik olduğu anlaşılan böylesiçirkinliklerin, sırf dinsel bir kurumun adı tecavüz eylemlerinde geçiyor diye, bu kurumları savunmak ve korumak refleksiyle üstünün örtülmesi gayretleri içinde olunuyor. Muhalif tüm kesimlere yönelik saldırgan bir tutumla, büyük yaygaralar koparılıyor.
İktidarın harekete geçirdiği, aynı ideolojik yapılanma içinde olan kadınlar, tecavüz ve tacizi protesto etmek üzere yürüyecekleri yerde, bu olayları örtmek üzere tezgahlanan algı operasyonlarında figüran oluyor.
İşte bütün bunlar için;
17 -25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet iddialarının üzerini kapatanların,
Muammer Güler İçişleri Bakanı iken, bu unvan ve görevi hiçe sayarak, Reza Sarraf’ı kurtarmak amacıyla “önüne yatarım” (kendimi feda ederim) sözünü söylemiş olduğu halde susanların,
Diyanet tarafından “babanın 9 yaşından büyük öz kızına şehvet duyması haram değil” fetvası verildiğinde sessiz kalanların karşısına geçip, hep bir ağızdan “edep ya hu” denilmelidir!
Susan Sontag “Başkalarının Acısına Bakmak” adlı kitabında: “Ahlaksızca davranışlarla her karşılaşışında sürekli serseme dönen, insanların başka insanlara karşı nasıl dehşet verici derecede zalimleşebileceğinin fiili kanıtlarıyla her yüz yüze gelişinde, hayal kırıklığına uğramaya hatta gördüklerinden kuşku duymaya devam eden birisi, ahlaki ya da psikolojik açıdan yetişkinliğe varmış değildir” der.
Tecavüz ve tacizlere ilişkin ortaya çıkan gerçekler karşısında hiçbirimizin bu türde bir masumiyete, yüzeyselliğe, bu derece cehalete ya da hafıza kaybına hakkı yoktur ve olmamalıdır!
Toplum; “çocuklarımızı cinsel istismardan nasıl koruruz” diye düşünüp dururken, kendisini “edep ile tedip” etmeye kalkanların yürüttükleri algı operasyonları ve söylemleri ile gizlemeye çalıştıkları gerçeği, örtmeye çalıştıkları sorumluluklarını görmeli; aynı zamanda bu algı yönetiminin ideolojik hegemonyanın kurucu bir unsurunu ve ekonomipolitiğini oluşturduğunu da kavramalıdır.
Bunu sağlayacak dil, söylem ve mücadele araçlarını oluşturmak, siyasal, sosyal, hukuksal, eğitsel, sağlık olmak üzere tüm alanlarda mücadele eden demokrasi güçlerinin önceliği olmalıdır.
Kalıcı, etkin ve sürekli bir çözüm oluşturmak, ancak bu yolla gerçekleşebilir. (NOB/AS)