Kafamız dağılsın diye açtığımız bazı vasat, kimi zaman fecaat dizi ve filmler bazen bizi başka zaman ve mekânlara taşıyabilir. Bu, çoğu zaman izlediğimiz yapımın “kalitesinden” bağımsız gelişir. "The Conjuring" (Korku Seansı) serisi benim için bunlardan biri oldu.
Korku filmlerine duyduğum ilgi küçük yaşlardan itibaren benimle. Bu, elbette annemin bu tarz filmleri sevmesinden kaynaklanıyor. Rüyalar aleminde var olan ve rüyalar aracılığıyla gerçek dünyadaki insanları öldürebilen Freddy Krueger ya da “Elm Sokağında Kâbus” (A Nightmare On Elm Street) bu filmlerden en çok aklımda kalanlardan biri. Bir diğeri ise ruhunu bir "good guys" bebeğine aktarmak için voodoo ritüeli yaparak ölümden kaçan kötü şöhretli seri katil “Chucky”. Ve elbette onun “gelini”.
Freddy Krueger’dan korktuğumu hatırlıyorum; ancak Chucky ile ilgili böyle bir anım yok. Sadece bir süre, oyuncak bebeklerime bakışımın değiştiğini hatırlıyorum. Annemin bunları izlememe çoğu zaman izni yoktu; ancak bir şekilde izlemenin bir yolunu buluyordum. Sonrasında izlediklerim ise daha çok beni güldüren korku filmleri oldu.
Uzun zaman sonra izlediğim "The Conjuring" serisi ise “Gerçek hikâyeden uyarlanmıştır” uyarısı ve hikâyede yer alan insanların aktarımlarıyla korku filmlerinin yeniden ilgimi cezbetmesini sağladı.
Hayalet avcılığı
"The Conjuring” birçok devam filmi ve yan hikâye ile bir film serisine dönüştü. Sonradan edindiğim bilgilere göre bu filmler, korku sinemasının popüler eserleri arasında. İzlediğim ilk ve ikinci filmin başrollerinde Vera Farmiga ve Patrick Wilson var. Seri, gerçek hayattaki paranormal araştırmacı çift Ed ve Lorraine Warren'ın hikâyelerine dayanıyor. Ed ve Lorraine Warren, kamuoyunda “paranormal araştırmacı”, “iblisbilimci” ya da “hayalet avcıları” olarak tanınıyor. Sonuncusu çok havalı çünkü çocukken hayalimdeki meslek hayalet avcılığıydı.
Ed ve Lorraine Warren’ın uzmanlık alanları: İnsanlara ve evlere musallat olan kötü ruhlar, evlerde yaşanan doğaüstü olaylar ve tabii ki iblis/şeytan.
2013 yılında çekilen ABD yapımı ilk film, 1971’de yaşanan ve gerçek olduğu iddia edilen bir olaydan esinleniyor. Warren çifti Perron ailesinin çiftlik evinde yaşanan doğaüstü olayları araştırmak için görevlendirilirler. Aile, yeni evlerinde garip ve korkutucu olaylar yaşar ve Warren çifti onlara yardım etmek için olayı incelemeye başlar. Hikâyenin gerçekliğine dair bilgi ve belgeler (çekimler, fotoğraflar, ses kayıtları) film esnasında da zaman zaman gösterilir. Keza çift, dönemin gazete kupürlerinde “modern araçlar kullanan hayalet avcıları” olarak kendilerine yer bulur. Perron ailesine musallat olan kötü ruh, aslında cadı olduğu iddiasıyla damgalanan bir kadın. Kendini, evin bahçesindeki görkemli bir ağacın dalına asarak öldürdükten sonra eve ve arazisine girmek, yerleşmek isteyen herkesten bir tür intikam alır. Buna, annelere bebeklerini öldürtmek dahil.
Warren çifti hikâyelerini çok iyi kurgulamış olsa da yaşananlarda aklınıza ilk olarak lohusa (doğum sonrası) depresyonu, paylaşılmış psikoz gibi mental sorunlar geliyor. Ancak irdelemenize gerek yok, filme devam.
Cadının hikâyesi
Ailenin birlikte yaşadığı köpek Sandie, eve girmeyi reddederek ilk geceyi dışarıda geçirir. Oyun sırasında çocukların bulduğu gizli bölme ile ise olayların rengi yavaş yavaş değişmeye başlar. Paranormal olaylar, ilk gece başlar. Evdeki saatlerin hepsinin 03.07'de durmasıyla son bulur, çünkü cadı kendini bu saatte öldürmüştür.
"Six Feet Under" dizisindeki Lisa rolüyle kiminin nefretini kazanan kiminin de benim gibi kıymetlisi olan Lili Taylor, filmde çocukların annesi Carolyn rolünde. Carolyn, çocukları evden zarar görmeye başladıkça tanınmış hayalet avcıları Ed ve Lorraine Warren ile iletişime geçer. Ed ve Lorraine, ailenin evinde incelemelere başlar ve bir süre sonra, aileyi iblis sarmalından kurtarmak için Katolik Kilisesi'nden onay alınması ve daha fazla kanıt gerektiğini söylerler. Çiftlik evine getirilen ekipmanlarla deliller toplanmaya başlanır. Evdeki çekimler, daha sonra gerçek hayatta gazetelere yansır: “Hayaletler ilk kez görüntülendi.” İlk filmdeki detaylardan bir diğeri de katil Annabelle Higgins’in öldükten sonra ruhunun geçtiği, korku sinemasında da önemli bir yeri olan korku kuklası/bebeği Annabelle.
Daha çok sevdiğim ikinci film ise paylaşılmış psikozun biraz ötesine geçiyor. "The Conjuring 2” Amityville Olayı’na dayanıyor. 1974 yılında ABD’nin New York eyaletine bağlı Amityville kasabasında yaşanan olayların odak noktasında, 112 Ocean Avenue adresindeki bir ev var. Bu evde, Ronald DeFeo Jr. isimli genç bir adam ailesini uyurken av tüfeğiyle öldürüyor. Kısa bir süre sonra evi Lutz ailesi alıyor ve paranormal aktiviteler, garip sesler, korkunç rüyalar ve odalarda sıcaklık değişimleri gibi çeşitli olaylar meydana geliyor. Olayları tetikleyen ise dört çocuktan biri olan Janet'in ruh çağırma tahtasıyla oynaması.
Gerçek hayatta, medya bu olaya son derece ilgi gösteriyor ve Janet’in daha önce evde yaşayıp ölen yaşlı adam Bill Wilkins’in ruhu tarafından ele geçirilmesi ses kayıtlarıyla medyaya yansıyor. Janet, ağzı suyla doluyken Wilkins’in sesiyle konuşabiliyor. Her iki filmde de kötü ruhlar ve iblis, Warren çiftinin üstün başarısıyla ait oldukları yere gönderiliyor ve aileler huzur buluyor.
İddialar
1952 yılında, New England'da, en eski hayalet avcılığı grubu olan “New England Society for Psychic Research”ü kuran Warren çifti, paranormal olaylar ve hayalet avcılığı ile ilgili birçok kitap yazdı. Kariyerleri boyunca 10 binden fazla vakayı incelediklerini iddia ettiler. İlk hayalet avcıları arasında yer alan Warren çifti, araştırmalarına farklı meslek gruplarından insanları da dahil etti. Bu araştırmalara kilisenin yanı sıra polis de dahil oldu.
Ancak, bazı eleştirmenler, bu vakaların çoğunun doğaüstü olmadığını veya doğru şekilde belgelenmediğini iddia etti. Paranormal olayların bilimsel bir kanıtı olmadığı için Warren çiftinin iddiaları belli ki büyük ölçüde kişisel inançlarına ya da mental sorunlarına dayanıyor.
Ed Warren, kendisini bir demonoloji uzmanı olarak tanımlıyor. Demonoloji, şeytanlar, iblisler ve diğer ruhsal varlıkların incelenmesi ile ilgilenen ve bilimsel bir temeli olmayan bir alan. Lorraine Warren ise kendini durugörü sahibi bir medyum olarak tanımlıyor.
Çift, inceledikleri vakalarda topladıkları ve büyülü olduklarınını iddia ettikleri nesneleri Monroe'daki evlerinin arkasına kurdukları “The Warren's Occult Museum” müzesine yerleştirdiler. Ancak uzmanlar, bu nesnelerin sadece antikalar veya ilginç objeler olduğunu savundu ve çifte “şarlatan” oldukları iddialarını yöneltti.
Amityville Olayı olarak bilinen cinayet sonrası paranormal aktiviteler hakkındaki iddialar da bazı uzmanlar tarafından kurgusal anlatı olarak görüldü ve çürütüldü. Ayrıca, bazıları Warren çiftinin vakalarını ticari amaçlar için abarttığını ve olaylarla kişileri manipüle ettiklerini iddia etti. Filmde Warren çiftine hayat veren karakterler çok nahif ve “tatlı” görünse de çok açık ki gerçek hayattaki Warrenlar büyük birer manipülatör ve muhtemelen olayları yaşadıklarını iddia eden ailelerin psikoz ortakları. Ama ikisi de mükemmel bir hikâye anlatıcısı. O yüzden, siz de kafanız dağılsın ve bu saçma hikâye beni de içine çeksin diyorsanız şimdiden iyi seyirler! (TY/AÖ)