Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 16 Kasım Cumartesi günkü Amed/Diyarbakır programı, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Başbakanı Mesut Barzani ve Kürt Halk Ozanı Şiwan Perver’in katılımıyla büyük bir önem kazandı. AKP’nin de kimi yazarların da belirttiği gibi olayın kendisi tarihidir.
Meseleyi tarihi yapan iki özellik var. Birincisi Başbakanın bugüne kadar Irak bölgesel Kürt yönetimi diye andığı bölgeyi, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi olarak anmasıdır. Cümle aynı zamanda Kürtlerin yaşadığı diğer ülkelerde de Türkiye Kürdistanı, Suriye Kürdistanı veya İran Kürdistanı ihtimallerini de içinde barındırdığı için önemlidir ve bu cümle devlet nezdinde en üst perdeden dillendirilmiştir.
Meseleyi tarihi yapan ikinci özellik ise Kürt halkı içerisinde "Özgül bir ağırlığı" olan Şivan Perwer’in 37 yıl sonra Türkiye’ye gelmesi ve Diyarbakır’da Kürtçe şarkı söylemesidir. Şivan Perwer’in Kürtlerin hafızasındaki yeri ve Kürt kimliğinin inşası açısından taşıdığı önem göz önünde bulundurulduğunda olayın önemi daha net anlaşılabilir. Şivan Perwer’in AKP aracılığıyla gelmesi, bir burukluk yaratsa da bu gelişinin önemini azaltmıyor.
İki gündür ulusalcıların bu buluşmaya ateş püskürmesinin sebebi AKP’ye karşı Kürtlerin haklarını savunmalarından kaynaklanmıyor. Peşmerge başı diye hitap ettikleri birisinin devlet katında edindiği itibar, bu buluşmanın devlet nezdinde en üst perdeden yapılması ve Kürtlerin kazanımlarının bu eşikten geri gitmeyeceğini bilmelerinden kaynaklanıyor. Dün Diyarbakır’da yaşananlar tüm Kürtlerin ortak çıkarları açısından önemlidir. BDP’nin diplomatik bir hamleyle bu buluşmaya bir şekilde dahil olmasının sebebi de budur.
Mesut Barzani ve Şivan Perwer’in AKP'nin demokrasicilik oyununa figüran olarak katılmayı kabul etmeleriyse ayrı bir yazı konusu. Biz gelelim meselenin diğer boyutlarına...
Başbakan Kürt halkının son 35 yılda kesintisiz olarak vermiş olduğu mücadelenin sonucunda kazanmış olduğu hakları, bir düzeyde onaylamak zorunda kalmıştır. Başbakanı, Mesut Barzani ve Şivan Perwer’le buluşturan şeyin kendisi bu mücadelenin kitleselliği ve başarısıdır.
Kürt özgürlük hareketi 35 yıldır direnmese, mücadelesini büyütmese bugün ne Kürt’ün adı anılırdı ne de Kürdistan’ın. Kürt özgürlük hareketi Kürtlere haklarının bir yerlerden verilmeyeceğini, ancak ve ancak mücadeleyle alınacağını göstermiştir. Kürtlerin bin bir bedel ödeyerek kazandığı hakları, başbakanın şimdi lütufmuş gibi sunmaya kalkmasının Kürt halkı açısından bir anlamı yoktur. Diyarbakır sokakları gerçekliğin ne olduğunu bildiği için alanı dolduran kalabalığın sayısı epeyce azdı.
Başbakan konuşmasında, "Bir annenin çocuğuyla kendi anadilinde konuşamıyor olmasından daha büyük azap ne olabilir" diye soruyordu. Aynı anda Gezi İsyanı'nda polisin katlettiği Medeni Yıldırım’ın annesi tek başına eylem yapıyordu. Bir annenin çocuğuyla kendi anadilinde konuşmasından daha azap verici olan şey, çocuğunu bir daha göremeyecek olması, çocuğunun devlet tarafından katledilmesi olmasın sakın!
Aynı anda Okmeydanı sokaklarında da Gezi İsyanı'nda vurulan ve beş aydır yoğun bakımda olan Berkin Elvan’ın babası polis saldırısına maruz kalıyordu. Medeni’yi öldür, Berkin’i vur, babasını gaza boğ, bizden de sana inanmamızı iste.
Başbakan konuşmasında, ¨Dağdakiler inecek, cezaevleri boşalacak¨ derken aynı saatlerde Cizre’de dört Kürt devrimcisi, İstanbul’da Berkin Elvan için toplanan gençlerden üçü tutuklanıyordu. Nusaybin’deyse değil dağdan, Rojava’dan gelen sivil Kürtler bile katlediliyordu, bizden de kendisine inanmamızı bekliyordu.
Başbakanın Diyarbakır programının neye karşı yapıldığının ipuçlarını, Radikal Gazetesi’nden Cengiz Çandar 17 Kasım Pazar günü köşesinde belirtiyordu. Yazı, "Diyarbakır’da dün yaşananlar tarihiydi. ‘Umuda yolculuk’ başlamış gibiydi..." cümlesiyle bitiyordu. Cengiz Çandar’ın tırnak içine aldığı ¨Umuda Yolculuk¨ 26 Ekimde Ankara’da yapılan Halkların Demokratik Kongresi (HDK) genel kurulunun sloganıydı, 27 Ekimde yine Ankara’da yapılan Halkların Demokratik Partisi (HDP) kongresinin sloganıysa ¨Umuda Hoşgeldiniz!¨di.
Kürt, Türk, Çerkes, Ermeni, Süryani devrimciler, Aleviler, kadınlar, LGBTİ’ler, Antikapitalist Müslümanlar ve toplumsal muhalefet güçleri 15 gün önce HDP’yle umuda yolculuğa çıktıklarını deklere etmişlerdi. Karşı cephe ise umuda yolculuk için başka bir durağı işaret ediyordu.
Ahmet Kaya’nın türküsünü biz de alıntılayalım, "Ey fırtınalı bayır, ey mazlum Diyarbakır. Dağlarında kızıl ateş, alnımda kızıl bakır" yürekleri de kızıl olanlar, umuda yolculuğun nerede başladığını, nerede biteceğini iyi biliyor.
Bu daha başlangıç... Mücadelemizi, cezaevlerindeki yoldaşlarımızı, Diyarbakır sokaklarını, parklarımızı, Gezi İsyanı'nda