Doğduğum şehrin bize okulda öğretilen adı ya da resmi adı Diyarbakır’dı. Diyarbakır’ın yerlileri Diyarbekir demeyi tercih ederdi. Biraz büyüyünce esas adının, Amed olduğunu öğrendim. Çok sonraları Dikranagert denildiğini de öğrendim. Ermeniler Dikranagert, Kürtler Amed, Türkler Diyarbakır, bizim gibi ¨Gede Bajar¨ yani ¨Şehir Çocuğu¨ olanlar Diyabekir diyordu.
Devlet, resmi ideolojisini örmeye her şeyin adını değiştirerek başlıyordu...
Diyarbekir’in Mardinkapı semtinde büyüdüm. Ermeni halkından çok erken yaşlarda haberdar oldum. Fatihpaşa’da sandığım ama evin üç beş sokak arkasında olduğunu çok sonra öğrendiğim Meryem Ana Kilisesi’nin çan seslerini duyardık. Kimsenin Ermeniler hakkında kötü bir şey söylediğini hatırlamam.
Dedemlere İstanbul’dan gelen bir iki eski komşu hariç, varlığından haberdar olduğumuz Ermenileri pek görmemiştik. Varlardı ama uzaklardı. Yıllar önce bir arkadaşım, ¨UFO deyince bile aklıma bir şeyler geliyor. Ama Ermeni deyince aklıma bir şey gelmiyor. Oysa UFO diye bir şey yok. Ermeniler varlar ve yanı başımızdalar!¨ demişti.
Yıldızlar mı uzaktı bize Ermeniler mi?
Devlet, kardeş halkları yıldızların bile ötesine yollamıştı...
Hrant’ın cenaze töreni yapılırken Ardahan’daydım. Oturduğum kıraathanede cenazeyi izliyordum. Bir amca, ¨Yav bu Rant Rink kimdir? Günlerdir televizyonda!¨ dedi. Ermenilerin tarihteki en önemli yerleşim yerlerinden Ani harabelerinin yaklaşık 50 kilometre uzağındaydık. Her şey bir yana Ermenistan sınırındaydık. Ama herkes Ermenilere çok uzaktı...
Geçenlerde telefonda adını söyleyen bir Ermeni’nin adını yanımdaki birisi anlamayınca şöyle çözdü meseleyi, "Anlamadım abi! Kodlar mısın? Yet, yetmekten yet, evet abi. Varmaktan var, evet abi. Haa, Varmaktan vart, tamam abi. Yetmekten yet, varmaktan vart, şimdi anladım abi: Yetvart!¨ Telefonun öbür ucundaki, Diyarbakırlı Ermeni abimiz Yetvart Tomasyan’dı.
Devlet mesafeyi o kadar artmıştı ki, birbirimizin isimlerini bile anlayamaz olmuştuk.
2009'da 19 Ocak Kolektifi bir afiş yapmıştı. Afişte Hrant’ın cenazesine katılan kalabalığın giderek azalmasına bir tepki olarak ¨Neredeyiz¨ yazıyordu. Azalan kalabalık Haziran’da misliyle ortaya çıktı. Bugün binlerce insan "Neredeyiz" sorusuna, ¨Burdayız Ahparig!¨ diye cevap verecek.
Agos’un önüne üzgün gitmiyoruz bugün. Ulrike Mainhoff’un ¨Üzgün olmaktansa öfkeli olmayı yeğlerim¨ cümlesi Haziran'da çakıldı aklımıza.
Haziran'ın verdiği güçle Hrant Dink’in aramızdan ayrılışının 7. yılında onu anmaya Agos’un önüne başımız dik gidiyoruz. Katillerden hesabı sokakta soracağız demiştik... Az kaldı...
İşler değişiyor. Sokağın gücü hayatı hem aklımızı değiştiriyor.
Devlet şimdi geri sayıyor, kardeşlikten yana olanlar ileriye doğru büyük adımlar atıyor. Bakın bugün nasıl da çok olacağız, nasıl da caddelere sığmayacağız, nasıl da sayılamayacağız...
Dikranagertli, Amedli, Diyabekirli Şair Ahmed Arif’le bitirelim:
"Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun?" (AS/HK)
* * *
(Not: Yerel seçimlerdeki çalışmalar sebebiyle iki ay Bianet’e yazamayacağım. 1 Nisan’da görüşmek üzere.)