Dün yapılan yerel seçimler tüm Türkiye’nin uzun süredir nefeslerini tutarak beklediği bir seçimdi. Hem seçimlere gidiş sürecini hem de seçim sonuçlarını uzun süre tartışacağız. Ancak bu kadar çok tartıştığımız bu seçimlerin taze açıklanan sonuçları, Türkiye siyasi hayatını son aylarda girdiği girdaptan çıkaracak bir sonuç yaratmadı.
AKP’nin baskı politikaları, Gezi Direnişi, 17 Aralık yolsuzluk operasyonu, sürekli yayınlanan ses kayıtları, Başbakanın ve AKP’li yetkililerin muhalifleri sürekli aşağılayan söylemleri seçimler yaklaşırken siyasette kutuplaşmayı oldukça arttırmıştı.
Kürt illerinde ise Roboski katliamı, KCK tutuklularının bırakılmaması, Kürt özgürlük hareketinin atmış olduğu barış adımının karşılık bulmaması, Van depremi, Rojava halkına AKP’nin katliamcı yaklaşımı seçimleri etkileyen önemli etkenler oldu.
Yukarıda saydığımız gerekçelerle bütün toplumun, hatta iktidarın bile büyük beklentilerle girdiği bu seçimlerde sonuçlarda pek değişen bir şey olmadı. Seçim tartışmasının daha yoğun yaşandığı İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye başkanlıklarında da herhangi bir değişiklik olmadı.
Bu sonuçların herkes açısından sürpriz olduğunu belirtmek gerek. Toplumda oluşan değişim beklentisi sandığa giden seçmende bir karşılık bulmadı.
Bu seçimler AKP açısından bir güven oylaması niteliği taşıyordu. Seçim sonuçları son bir yılda epeyce kan kaybeden AKP açısından büyük bir motivasyon sağladı. Başbakanın eli güçlendi. Siyasi rakipleri karşısında son aylarda yapmayı beklediği tüm hamleleri çok kısa zaman içerisinde yapmasına engel olacak bir şey yok artık. Özellikle Ankara ve İstanbul’u tekrar elinde tutması önümüzdeki genel seçimlerde de AKP’ye büyük kolaylık sağlayacaktır.
Sayısal olarak ana muhalefet partisi konumundaki CHP açısından bu seçim sonuçları başarılı bir tablo yaratmadı. Ellerindeki Antalya, Mersin büyükşehir belediyeleri ve Artvin belediyesini kaybettiler. Oylarını ciddi düzeyde arttırmaları mümkünken sadece güçlü oldukları yerlerde güçlerini bir miktar daha konsolide etmiş durumdalar. Oy artışının bir diğer sebebi ise birçok ilde AKP karşıtlığının CHP’de toparlanması ve MHP ile yapılan ittifak olduğu görülüyor. Sağ seçmenin oyunu almak için sağa kayan CHP, sağ seçmenden tahmininden çok daha az oy aldı. CHP’nin tabanında yer alan sol seçmenin bir kısmının biraz mecburiyetle oy CHP’ye oy verdiğini, bunun uzun vadede CHP içerisinde ciddi tartışma yaratacağının ipuçlarını seçim öncesi verilen farklı demeçler ortaya koymuştu.
Seçimin başka bir kaybedeni ise Gülen Cemaati. Cemaat seçim sonuçlarıyla birlikte siyaseten daha da güç kaybedecektir. Hatta AKP tarafından düzenlenecek bir operasyonla karşılaşacaklarını da söyleyebiliriz.
MHP oy oranı sadece bir puan kadar arttırdı ama elindeki belediye sayısı azaldı. Adana ve Mersin büyükşehir belediyelerini kazanmaları MHP açısından oldukça önemli. MHP’nin CHP’yle yaptığı ittifakın MHP’ye çok yaramadığı kimi illerde MHP’yi çok aşağılara çektiği görülüyor. Ayrıca MHP’nin geleneksel olarak güçlü olduğu yerlerde belediyeleri kaybettiği, tabanının AKP’ye kaydığı görülüyor. CHP ve MHP arasındaki ittifak büyükşehirlerde karşılık bulsa da taşrada karşılık bulmamış gibi görünüyor.
Seçimlerin gerçek anlamda esas kazananın BDP/HDP olduğu görülüyor. AKP karşısında oluşan Gülen Cemaati/CHP/MHP ittifakıyla da AKP’yle de aynı anda mücadele eden, kendi bağımsız politik hattını öne çıkaran BDP/HDP hem oy oranını arttırdı, hem de elindeki belediye sayısını arttırdı. Ortaya çıkan seçim sonuçları BDP/HDP'ye yöneltilen “Oyları bölüyorsunuz” ve “AKP’yle ittifak yaptılar” tartışmasının gereksiz ve yıpratıcı bir tartışma olduğunu ortaya açıkça koydu. Özellikle Kürt illerindeki değişim ve BDP kazanımı çok önemli.
HDP dışında yer alan sosyalist partiler ise seçimlerde hemen hemen varlık gösteremedi. Antakya ve Dersim seçimleri sosyalistler açısından önemli deneyimler ortaya çıkarsa da, özellikle büyükşehirlerde sosyalistlerin güç kaybettiği ya da tabanlarının CHP’ye yöneldiği görülüyor.
Bütün bu tablo Gezi’den sonra kurumsal siyaseti öne çıkaran, sokağın sözünü gözetmeyen ve onu görmeyen, ortak mücadele zeminlerini zorlamayan politikaların bir karşılığı olmadığını hatta ve hatta mevcut siyasi pozisyonları muhafaza eden bir durum yarattığını gösteriyor. Toplumun Gezi’yle yakaladığı değişim umudunu kurumsal siyasetin sandığa gömdüğü açık. Sokakta kazandığımızı tekrar sokakta tescil etmekten, Gezi’deki gibi AKP’yi sokakta yenmenin yolunu mümkün kılmaktan başka çaremiz yok. (AS/HK)