Geçmişle yüzleşmek istiyor musunuz?
Geçmiş tarihimiz ne kadar eski olursa olsun, geçmiş tarihimiz hakkında bu gün söylenenler, tepkiler ve tartışmalar toplumsal travmalarımızı yakın kılıyor. Tarihe karşı ya bizim tanıklıklarımız ve yaşadıklarımız! Hangi acıları tekrar yaşamak istemezsiniz? Geçmişteki hangi acılardan ders çıkardık geleceğimiz için?
Geçmiş hakkında konuşmak, gelecek hakkında konuşmak mıdır? Tanıklıklarımızı konuşmadan gelecek kurulabilir mi?
Bu sorulara açıklıkla yanıt vermeliyiz. Aksi takdirde, bu gün veya yarın yapılacak olan politik tartışmalarda "geçmiş tarihimizin" doğruları, hataları, acıları veya yaşanmış travmaları, tarihe gömülen ve bilinmeyen gerçekleri siyasi polemiklere konu olmaktan öteye geçemeyecektir.
Aksi olmalıdır, geçmiş tarihimizin acılarıyla yüzleşmeliyiz ve geleceğimizi kurmalıyız.
Hükümet adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın önergesi üzerine 10 Kasım 2009'da TBMM Genel Kurulunda demokratik açılım konusunda "genel görüşme" açılması kabul edildi. Bu görüşmeler sırasında CHP Grubu adına Bursa Milletvekili Onur Öymen konuştu.
Meclis Tutanaklarına bakarak görelim...
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Kimse çıkıp da "Analar ağlamasın. Biz şu Yunanlılarla anlaşalım." dedi mi? Şeyh Sait isyanında analar ağlamadı mı? Dersim isyanında analar ağlamadı mı? Kıbrıs'ta analar ağlamadı mı? Bir tek kişi Türkiye'de çıkıp da "Analar ağlamasın diye, bu mücadeleyi durduralım." dedi mi? Dünyada diyen var mı? Amerika'da bir saat içinde 3 bin kişiyi öldürdü teröristler. Bir Amerikalı devlet adamı çıkıp da "Aman, analar ağlamasın. Şu teröristlerle bir uzlaşalım." dedi mi? İlk siz diyorsunuz. Niçin? Çünkü terörle mücadele cesaretiniz yok. Sizden önceki bütün hükümetlerin gösterdiği cesareti siz gösteremiyorsunuz."
Dersim isyanı konusunda milletvekilinin konuşması ve terör konusundaki örneği basında çok geniş yer aldı. Çok tepki topladı ve hatta Avrupa Parlamentosunda konuyla ilgili toplantı bile yapıldı... Bu konuşmaya karşı gösterilen tepkiler gösteriyor ki; aslında Türkiye geçmiş tarihi olayları konusunda çok hassas ve patlamaya hazır bir barut fıçısı gibi...
Bu konuşmaya Meclis dışından verilen önemli gördüğüm bir yanıt var. Barış Partisi Kurucusu, CHP eski milletvekili Ali Haydar Veziroğlu'nun "Onur Öymen'e Mektup" başlıklı yazısı 17 Kasım 2009 günlü Cumhuriyet gazetesinde yayımlandı. Veziroğlu, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşlarının, "Dersim İsyanı"yla birbirine benzetilerek aynı kefeye konulmasını eleştiriyor ve Çanakkale ve Kurtuluş Savaşlarının bir toplumun "var olma" savaşı olduğunun altını çiziyor. Öymen'e; eğer bilmeden bu örneği vermişse "kötü" bir örnek olduğunu, ama eğer "bilerek bu örneği veriyorsanız çok daha kötüdür." diyor...
Veziroğlu'na göre, bu anlayış ülke birliğine hizmet etmeyecek, aksine zarar verecektir ve "Dersim katliamı, devletin utanç vesikasıdır. CHP Genel Başkan Yardımcısı olarak 10 Kasım'da, CHP adına parlamentoda yaptığınız konuşmanız, -Tunceli kökenli milletvekilleri dâhil- alkışlayanların yüz karasıdır." Açık mektuptaki "Dersim katliamı niçin devletin utanç vesikasıdır?" sorusuna Veziroğlu'nun verdiği yanıtlardan sadece ikisi şöyledir: "4- Korumak ve sorunlarını çözmek sorumluluğunu taşıyan devlet, yurttaşlarını kaderiyle baş başa bırakmış, postacının yükünden düşen portakalı bomba sanarak kaçan bu eğitimsiz insanların üzerine, itaatsizlik gerekçesiyle topla, tüfekle yürümüştür. 5- Katliamda ölen binlerce insan devletle savaşarak değil, devletten kaçarken ölmüştür."
Sayın Veziroğlu mektubunda; "Evet, Sayın Onur Öymen! Biz Tunceliler, Dersim'i Dersim'de bırakarak hep olduğu gibi ülke birliğini ve gelecekte güzel bir Türkiye düşleyerek bu acı gerçekleri yüreklerimize gömerek daima ileriye baktık" diyor.
Bir başka önemli haber Radikal Gazetesi 21 Kasım 2009 tarihli sayısında yer aldı. Konu yine Dersim'le ilgili. Kültür Bakanlığı Dersim'le ilgili "38" belgeselinin gösterimini yasaklamış. Bu belgesel Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde Diyarbakır Cezaevi'nin geçmiş yıllardaki vahşeti anlatan "5 Nolu" adlı filmle 'en iyi belgesel ödülü'nü alan Çayan Demirel'in.
Çayan Demirel basit bir soru soruyor: "Peki binlerce vatandaşın öyle veya böyle ölümüne neden olan bu olayı tarih kitapları niçin hiç anlatmaz? Ve birileri bu tarihi gerçekleri belgelere dayanarak ortaya koymaya kalkıştığında neden sansür ve yasaklarla engellenir? Eğer geçmişle yüzleşilecekse bu soruların üzerinde durulmalı."
Dava dosyasını bildiğim belgeselin yönetmeni ne düşünürse düşünsün... Kültür ve Turizm Bakanlığı Değerlendirme ve Sınıflandırma Kurulu; 18 Ekim 2007 günlü raporuyla "38" belgeselinin ticari dolaşımına izin vermemiş ve gösterime sunulmasını uygun bulmamıştır. İki yıldır film olarak izlenemiyor ve gösterime sokulamıyor.
Bir başka görüşle; sansür ya da başka bir güç, geçmişle yüzleşmeye engel olmamalıdır.
Kuşkusuz sadece "Dersim Olayları" için değil ama toplumların geçmiş tarihlerinde ve halen travmalar yaratan olaylar karşısında duyarlılık gösteren sanatçılar, bu duyarlılıkla dert edindiği konunun peşinden gitmelidirler. Belgeseller bu çabanın ve merakın ürünüdür. Belgesel, aslında sinemada gerçeğin tek ve bir olduğu kavramına kuşkuyla bakar. Gerçeğin çok yüzlülüğünün izini sürer. Bu izin yarattığı kavrayışını ve sorgulamasını olgunlaştırarak ortaya çıman belgesel sinema; sorguladığı olaylardaki tüm gerçekleri ve bu gerçeklerin yarattığı soruları izleyicisi ile paylaşır.
Belgeseller, geçmişin geleceğe dönük aydınlık yüzü olmalıdır.
Aydınlanma yolunda yaşadıkları travmalarla yüzleşmeyi başaran toplumlar geleceklerini kurdu ve kendi toplumlarının önlerini açtılar.
Tarih, tanıktır. Eğer geçmişle yüzleşmek istiyorsanız, korkmayın. Geleceğimizin gücü, güçlülerden korkmamayı öğrenmekten ve geçmişimizle yüzleşmekten geçmektedir.(Fİ/EÜ)