Depremin ikinci günü İstanbul'dan Van Erciş'e hareket ettiğimizde nasıl bir manzarayla karşılaşacağımızı tam olarak bilmiyorduk. Türkiye'nin deprem felaketleriyle sıklıkla yüzleşmiş bir ülke olarak gelişecek yeni felaketlerin yaratacağı tahribatı aza indirecek önlemleri alabilir olacağına inandık. Oysa Van ve Erciş'te bu iki gün boyunca gördüğümüz gerçekler farklıydı.
Erciş, neredeyse hayalet bir kente dönmüştü. Manevi ve maddi bedel çok ağır. Tek teselli dayanışmanın hedefine ulaşması olabilirdi ama bu sağlanamamıştı. Ne gerçek ihtiyaç sahibine ihtiyacı verilebiliyor ne de malzemede yeterlilik söz konusuydu. Özellikle çadır ihtiyacı şu an itibarıyla bile karşılanabilmiş değil. Yıkım, yaralı, ölüm ve umutlu bekleyiş kol geziyor kentin sokaklarında.
Devletin en olması gerektiği alanda ve zamanda yokluğu dikkat çekici. Oysa en başta Başbakan olmak üzere devlet yetkilileri çıktıkları televizyon kanallarında her şeyin kontrol altında olduğunu söylüyorlardı. Oysa kontrol sağlanamamış ve yerel yönetim kadroları koordinasyon grubuna bile dâhil edilmemişlerdi. Önyargı ve sinsice düşmanlık burada da hâkimdi.
Bu tespitlere bizzat halkla yaşadığımız ilişkiler sonrasında ulaştık. Halkın ortaya çıkan öfkesi dindirilemediği gibi ihtiyaçlarına da cevap bir bütün olarak sağlanmış değil. Kurtarma ekiplerinin özverili çalışmalarına rağmen yeterince hızlı davranılamamış olması can kayıplarını doğal olarak artırmıştır. Şu an itibarıyla bile bazı enkazlara kepçe dahi vurulamamış olduğunu üzülerek söylemeliyim. Hava şartları ve artçı sarsıntılar dikkate alındığında barınma ve ısınma temel bir sorun olarak duruyor. İnsanlar doğal olarak yıkıntılar içinde bekliyor, çünkü sağ veya ölü, yakınlarına bir an önce kavuşmak istiyorlar. Bu acı döngü içerisinde devletin dezenformasyonu bu gerginliği daha da artırmış görünüyor.
Halkların dayanışması açısından yoğun bir çaba gözlenmekle birlikte kimi medya kanallarındaki bazı sunucuların ırkçı ve onur kırıcı söylemleri ve bazı yardım paketlerinden taş, toprak ve Türk bayrağı çıkıyor olması halkın dayanışma duygularını da zedelemiş görünüyor. Ortamın psikolojik boyutu dikkate alındığında dayanışmaya gölge düşüren bu tür davranışlar halkın büyük tepkisini topluyor. Depremin açtığı yaralar bu ırkçı söylem ve davranışların yanında neredeyse ikinci plana itilmiş görünüyor. Karşılaştığımız insanlar bu ırkçılığın kabul edilemez olduğunu ve ATV'yi izlemeyerek protesto edeceklerini söyleyerek tepkilerini ortaya koyuyorlardı.
BDP'li belediyelerin koordinasyon eksikliklerine rağmen gece gündüz cansiperane çalıştıklarına tanık olduk. Diyarbakır, Dersim, Siirt, Batman, Bismil ve Hakkari belediyeleri başta olmak üzere İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İstanbul'dan Şişli Belediyesi'nin bu dayanışmada öne çıkan belediyeler olduğunu söyleyebilirim. AKUT başta olmak üzere farklı kentlerden gelen arama kurtarma ekiplerinin emekleri depremzedeler tarafından da alkışlarla teslim ediliyor. Ancak yaşanan genel sıkıntılardan dayanışma için gelen sivil toplum örgütleri payına düşeni alıyorlardı.
Ne hazindir ki, depreme her fırsatta hazırlıklı olduğunu söyleyen devlet, Van söz konusu olunca olanaklarını (ki halkın malıdır) buraya yansıtmaktan kaçındı. Bu gerçek bile devletin deprem bile olsa Kürt halkına bakışını değiştiremediğini gözler önüne seriyor. Bu hassas süreçte bile devlet sınırötesi operasyonlara hız vererek barışçıl değil savaşçıl yüzünü bir kez daha ortaya koydu. Oysa savaşa ayrılan bütçenin yarısı bile ülkenin bir bütün olarak refahına ayrılmış olsa idi bu afet sonrası yaraların hepsi hızla sarılabilir, Van ve çevresine çadır kentler seri bir şekilde kurulabilirdi.
Sonuç olarak Erciş ve Van'da büyük acıların yaşanması devam ediyor. Düzenli bir organizasyonla her şeye rağmen halkın yaraları sarılabilir, acıları biraz da olsa hafifletilebilir. Önyargısız, adil ve ayrımsız bir yaklaşım tek çare gibi duruyor.
Van'da bulunduğumuz süre içinde trajik bazı gelişmelere de tanıklık ettik. Van Milletvekili arkadaşımız Nazmi Gür'ün 13 yaşındaki yeğeni Serhat Gür ve annesini toprağa verdik. Annesi tarafından banyo yaptırılırken depreme yakalanan Serhat, enkazdan sağ olarak çıkarılmıştı ve bu gelişme bizi sevindirmişti. Çıkarıldıktan bir saat sonra yıkıntıların ağırlığı altında ezilen bedeni ne yazık ki yaşama tutunamadı. Xaçort Mahallesi Mezarlığı'nda anne ve oğul son yolculuklarına uğurlandı ve geride onların acısı kaldı.
Van'daki varlığımız bugün de devam edecek. Halkımızın bu acılı gününde yanında olmak ve onların acılarına ortak olmak ertelenemeyecek bir durum. Beklentisiz ve içtenlikli dayanışma bilinci gösteren halklarımızın ortaya çıkan ırkçı ve kirli oyunlara itibar etmeden dayanışma ruhunu büyüteceklerine inanıyorum. Bu inancımla acılı tüm halkımıza başsağlığı ve sabır dileklerimi iletiyorum.(ÇT)
FERHAT TUNÇ'TAN
Depremin Ortaya Çıkardığı Gerçekler
Erciş ve Van’da büyük acılar yaşanıyor. Düzenli bir organizasyonla her şeye rağmen halkın yaraları sarılabilir, acıları biraz da olsa hafifletilebilir. Önyargısız, adil ve ayrımsız bir yaklaşım tek çare gibi duruyor.
ilgili haberler
Hak odaklı, çok sesli, bağımsız gazeteciliği güçlendirmek için bianet desteğinizi bekliyor.
ilgili haberler
diğer yazıları