Murathan Mungan, edebiyatında sürpriz yapmayı pek sever. "Şairin Romanı"nın yayınından bu yana klasik okurları beklemedeydi. Ne gelecek diye! Öyle bir romanla okurunun karşısına çıktı ki, kapkara zifir karanlık bir dönemin çatalkara hikâyesi, adeta "alın size olanca gerçeklik üzerinden bir dönem romanı” diyerek.
Kurgu edebiyat yapan yazarların kimileri roman kahramanları arasında çoğu kez tercih “hakları”nı kullanarak iyi kahramanlardan yana taraf gibi yazarlar. Kötü kahramanları ise adeta lanetleyerek…
Kimileri de bu hataya düşmez. İşte edebiyatın hası asıl o zaman ortaya çıkar. Murathan Mungan “995 km”de tam da bunu yapmış. Hem de kıvamında.
1990’lı yılların ilk yarısı Diyarbakır’ına odaklamış projektörü. Hani doksanlı yılların o ilk yarısındaki zaman dilimi içinde hemen her gün, üstelik sade Diyarbakır’da değil! Batman’da, Cizre’de ve diğer kimi bölge şehirlerinde aslında failleri ayan-beyan olan, ama resmî politika gereği faili meçhul olarak literatüre giren satırlı, kurşunlu cinayetlerden biri üzerinden bir edebi kurgu yapıyor.
Tetikçi katil silik bir karakter. Adeta zaman şeridine endekslenerek bir çocuktan nasıl seri katil yaratıldığını filmografik bir kurgu içinde okumak ifadesi sanki eksik kalır, belleğinde izlemiş oluyor okur.
Öyle bir aksiyonel izleme ki okumayı otomatiğe bağlarcasına hızlandırıp arada kaçırarak okuma!
Tetikçi failin zihninden, zekasından, gözünden bir okuma yapmak durumunda kalıyor okur. Zaman zaman okur kendini fail kahramanın yerine koyarcasına bir okuma.
Ve bir yol hikâyesi. Cinayetle başlayan sürecin Diyarbakır’dan başlayarak Urfa, Antep, Adana, Mersin ve Alanya’ya uzanıp orada sürpriz bir ölümle biten hikâye.
Yol güzergahındaki detaylar, döneme dair kaynakların bütün yönleriyle incelenip metne malzeme olması "995 km"nin kudretli ve kalıcı bir roman olmasını sağlıyor.
Kitabı okuyup bitirdikten ve Diyarbakır Yayın Ağacı Kitabevindeki ilk imzasından sonraki sohbetimizde bir kez daha duygularım pekişti ki Murathan Mungan kolay lokma kabilinden hap gibi metni okuyup yutan okura göre yazmıyor. Yazının başındaki “sürpriz” vurgusunu tam da bunun için yazdım. Yazar, zeki, problem çözmeyi edebiyle okurken becerebilen okura göre yazıyor. Olması gereken de bu.
"995 km" uzun bir yazma serüveni izlemiş. 1990’lı yıllarla başlayan yazma işi tamamlanıp kitap olarak okurun karşısına çıktığında otuz yılı ardında bırakmış.
Aslında verili duruma denk düşmesi açısından iki şeye de çentik atmış roman. O yıllarda işlenen kimi “faili meçhul”lerin dosyaları zamana tuhaf bir şekilde yenik düşerek tam da bugünlerde zamanaşımına uğrarken! O yılların kimi müebbetlik mahpus tanıkları da içerideki sürelerini doldurmuş olarak dışarılık oldular. Roman onlar için de bir hafıza tazeleme kabilinden olacak.
"995 km" öylesine ilginç bir dönemde okurla buluştu ki; kırklı yaş ve üzerindekiler adeta zaman tünelinden geçerek geçmişe bir yolculuğa çıkıyor. Yaşı en fazla 25-30 civarında olanlar ise zamanın doğumlarıyla birlikte kendileriyle başlayan yıllarına uzun bir yolculuk yapma ihtiyacını duyuyorlar.
Roman, dönemin bir prototip cinayeti olan ve eserde “Saim Baran” karakteri olarak “Bilge Çınar” imlemesiyle Musa Anter’in katledilmesi üzerinden dönemin dava dosyalarına ve basına düşen olası görünür ve görünmeyen, neredeyse bütün aktörlerine gönderme yapıyor. Mevzuya vakıf olanların bir şekilde zihninde çağrışım yapacak karakterlerle okuyanı sarsacak kudrette…
Tetikçi katilin cinayet süresince gerçek hayatta hep yanında olan, ama romanda bir türlü görünmeyen Agit. Ayrıca Hoca, Eğitmen ve yol boyunca buluşma yerinde görünüp sahneden çekilen aktörler gibi failler ve faillerin üstündekiler. Ve diğerleri, ha bir de kimi camilerin cemaatin ibadet saatleri sonrasında tetikçi mekânlarına dönüştürüldüğü “Cihadın Askerleri”nin ispatı vücut yerleri…
En doğrusu bu kadarla yetinip daha fazla spoiler vermeden; bir kez daha Murathan Mungan’a ve romanına selam ederek gerisini "995 km"nin okurlarına bırakalım…
*Murathan Mungan, 995 km, Metis yy. 2023 İstanbul. (ŞD/AÖ)