16 Nisan 2017 referandum sürecine yönelik Diyarbakır Cumhuriyet Halk Partisi’nin hayli üst düzeyde bir ilgisine mazhar oluyor. Hem de epeydir…
Üstelik sadece sıradan vekilleri üzerinden değil, genel başkan, yardımcıları ve başkanlık divanı katılımlarıyla yürü(tülü)yor bu ilgi.
Bu ilgiden rahatsızlık duymak elbette söz konusu değil.
İlgi her daim her partiden ve her düzeyde olsun / olmalı.
Burada benim kafamı kurcalayan nokta şu; Diyarbakır gibi uzun zamandır politik tercihlerini belli kıstaslar üzerinden yürüten ve tercihlerini de yine bu kıstaslar üzerinden dillendiren bir şehirden hayata bakınca; ilginin “karşılık bulma” şansı meselesi söz konusu…
Dolayısıyla böyle bir şehirden baktığımızda şehrin politik tercihlerinde hayli zamandır “esamesi” okunmayan bir partinin (CHP) bu denli yoğun “ilgi”si ister istemez insanı düşündürüyor. Bu düşünce sakın ola ki “aman gelmesinler, çalışma yapmasınlar” anlamında değil elbette!
Mevzuu şu: Anayasa, hatta rejim değişikliği referandumuna “Hayır” oyu vermek üzerinden sahada görünür olmak benim merakım!
Görebildiğim ve izleyebildiğim kadarıyla HDP’nin “Hayır” üzerinden yürüttüğü ve kendi tabanına yönelik kampanya zaten “Hayır” tercihinin politik gerekçeleri üzerinden yürüyor.
AKP’nin “Evet” tercihinin gerekçeleri ise, o da kendi parti-devlet birlikteliği üzerinden yürüyor / yürütülüyor.
Bu noktada soru şu; batı yakada belki karşılığı mümkün olan bir “hayır” çalışmasının, hangi politik söylemle Kürt cenahında, özel olarak Diyarbakır’da kimi / kimleri yine hangi söylem üzerinden tatmin edeceği mevzuu.
Eğer Diyarbakır’ın Dağkapı-Şeyh Said Meydanında CHP otobüsünden sunucunun Kürtçe konuşup “Berxwedan Jîyane” demesi Cumhuriyet Halk Partisinin hanesine yazılacak bir artı “hayır”ı gibi düşünülüyorsa! Ham hayaldir derim.
Benzerini Adalet ve Kalkınma Partisi de yapıyor hem de daha üst perdeden üstelik Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın ağzından! Biri Diyarbakır vilayet meydanında, diğeri Van’da aynı gün “hezar car erê, erê, erê…” dediler.
CHP ve AKP’nin politikalarının bu manada bölgede son iki yıldır yaşananlar açısından karşılığı yok…
Kanımca CHP, Diyarbakır’da bu denli görünür olma derdine düşeceğine, “Hayır” üzerinden bir çalışma yürütmek istiyorsa (ki istiyor) son birkaç dönemin seçim sonuçlarına bakıp orta Anadolu’da, Karadeniz’de çalışma yürütmeli…
Diyarbakır’a gelip de geçmiş politik tercihleri nedeniyle zaten “hayır” vereceği belli kesimler üzerinden politik alan açma gayreti CHP açısından boşa çaba gibi duruyor…
CHP, batıda başka, doğuda başka davranma modundan sıyrılıp kendi “sağı”na göre politik mevzileniş hastalığından vazgeçmeli. Madem “sol” söylemlerden beslenip, hak, hukuk, adalet, daha çok demokrasi demeyi bir gereklilik olarak görüyor! O halde yüzünü kendi “solu”na döndürmeli…
Döndürmeli ki; neden parlamanter demokrasi, neden demokratik muhalefet talep ediliyor! Toplumda karşılık bulsun.
Ülkeye dair fotoğrafta büyük mesele 16 Nisan referandumunun sonuçlarının “Hayır” ya da “Evet” çıkması değil. Mesele siyasetin hangi kodlar üzerinden yürütüldüğü / yürütüleceği meselesidir.
Bir tarafta “Evet” demeyenin “ihanet” çizgisinde olduğunu ve her belaya müstahak olması gerektiğini dillendiren muktedir bir dil.
Öte yakada ise “Hayır” çıkmaz ise ülkenin asıl büyük felakete o vakit düçar olacağını dillendiren bir tuhaf dil.
Hal bu ki, ülke epey bir zamandır zaten “büyük felaketi”, çok zor, netameli ve kötü zamanları yaşıyor…
Nerdeyse dünya ile kavgalı, komşuları ile çatışmalı, ülkenin içinde öfkenin, ötekileştirmenin, birbirini dinlememenin, nefret söyleminin geçer akçe olduğu sürdürülebilirliği artık namümkün bir hâl…
Bu sebeple “Hayır” da çıksa, “Evet” de çıksa bu sorunlar yumağı dönemin aşılmasına yönelik bir aklıselim politikası kamuoyunun yoğun beklentisidir.
Peki, o halde aklıselim politika nedir diye sorulabilir. Barışın, daha çok demokrasinin, sorunları aklın ve mantığın melekeleri doğrultusunda çözmeye yönelik bir BARIŞ dilinin muktedir dili olmasına yönelik bir politikaya acil ihtiyaç var…(ŞD/YY)