Tam bir yıl önceydi; Agos’un balkonunda, siyah giysilerinin üzerine beyaz şallar atmış acılı insanların yüzlerine bakarken, kirpiklerimizden akıp duruyordu yüzyılların biriktirdiği keder.
Sarı gelin ezgisi, gözlerimizdeki isyanı toplayıp, döne döne üzerimizde uçan kuşların kanatlarına tutunarak gökyüzüne yükseliyordu.
Gündüzleri aynı güneşin, geceleri aynı yıldızların ışığında yaşayan bizler; kendini bildi bileli savaşlarımızla, nefretlerimizle, gövdesine çizdiğimiz yapay sınırlarımızla yıprattığımız yeryüzünde, Hrant’ın vurulduğu yerde devinimsiz bekliyorduk.
Acıdan ibaret varlığıyla Rakel “Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim ” diyordu, Cudi Dağı’nın kır çiçeklerini ellerimize tutuşturan insan sesiyle.
Tam bir yıl önceydi; sessizce yürüdü on binlerce insandan oluşan dev gövde, on binlerce ayak sesi yankılandı bulvarlarda.
Yürürken
Yolların iki yanına sıralanmış, binaların pencerelerine dizilmiş, köprülerin üzerlerine birikmiş insanların hüznünü taşıyan İstanbul bizimle birlikte yürüdü.
Ayak seslerimizin gürültüsüyle, alkışlayan ellerimizin rüzgarıyla savruldu sessizlik.
Gökyüzünün hepimize yetecek kadar geniş, yeryüzünün hepimizi doyuracak kadar bereketli olduğunu bilerek yürüdük o gün.
Analarımızın dillerinin yasaklanamayacak kadar güzel, insan canının kıyılamayacak kadar kıymetli olduğunu düşünerek yürüdük.
Halkların birbirine düşmanlığından söz eden tarih kitaplarını zihnimizde yırtarak yürüdük.
Çocukların adlarını değiştirmeyecekleri bir dünyayı düşleyerek yürüdük.
Ayrımcılığı en çok, ayrımcılık yapılan insanın yüreğinde duyacağını ezber ederek yürüdük.
Ayak seslerimizin gürültüsüne, ellerimizin büyüklüğüne şaşarak yürüdük.
Hrant’ı bizden ayıran üç kurşunun zulmünü kendi etimizde hissederek yürüdük.
Üstümüzde döne döne uçan kuşların kanat seslerini omuz başlarımızda duyarak yürüdük.
Bizimle aynı topraklarda yaşayan farklı etnik kökenden insanların, hayatın dokusunda değil, üzerine işlenmiş bir nakış gibi yaşadığını görerek yürüdük.
Düşüncelerinden ötürü öldürülen, kökeninden ötürü itilen, dilinden ötürü susturulan insanları yad ederek yürüdük.
Sözcüklere dökülemeyen, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını haberleyen o değişimi sezerek, kum saatinden akan taneler gibi, bulvarlardan, caddelerden akarak yürüdük.
Koca bir yıl geçti aradan.
Ben, insan kimliğimi bütün kimliklerimin önüne koyarak yine aynı yerde Hrant Dink’i anmak istiyorum.
Çünkü insanların düşüncelerinden dolayı öldürülmelerine razı değilim ve onların yokluğuna alışmak istemiyorum.
Çünkü Hrant Dink’in ve faili meçhul kalan bütün ölümlerin adalet duygumu yok etmesine razı değilim ve insanın yaşam hakkını elinden alan karanlığın dağılmasını istiyorum.
Çünkü çocukların anasız babasız kalmasına razı değilim ve “bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” yaşanacak bir dünya özlüyorum. (Gİ/TK)
* Hrant Dink, öldürülüşünün yıldönümünde, 19 Ocak 2008'de, saat 15:00'te, Agos gazetesinin önünde "Hrant İçin, Adalet İçin" eylemiyle anılacak.