Kürtler, dağdan inen çocuklarına, "Dönün dağlara, savaşmaya devam edin" deseydi daha mı iyi olacaktı Sayın Başbakan?
Sayın Başbakan,
Artık doğrudan size yazmak istedim.
Hatırlarsanız, açılım dediğiniz gelişmenin ilk günlerinde siz ve sizin kurmaylarınız tarafından sürekli olarak, "Soruna katkı sunacak herkese kapımız açık, farklı görüş ve desteğe ihtiyacımız var" tarzında demeçleriniz havada uçuşuyordu. Bu uçuşma elbette barışa olan bir isteğin de özde belirtisiydi. Ben, kendi adıma en azından minik de olsa bir umutla bunu böyle okuyordum.
Bizi yanılttınız Sayın Başbakan...
"Barış barış" demekle barışın olmayacağını söylüyorsunuz. Peki siz, "barış barış" demiyorsunuz da ne oluyor?
Habur'da insanların barışa olan özlemini siz kendiniz partinizin grup toplantısında dile getirdiniz. Hemen sonraki toplantınızda, "Bu güzel görüntüler devam edecek" dediniz. Bana inanmıyorsanız, arşivinizden kontrol edebilirsiniz.
Sonra ne oldu, ne değişti?
Haydi diyelim Habur görüntülerden rahatsız oldunuz...
Kürtler, dağdan inen çocuklarına, "Dönün dağlara, savaşmaya devam edin" deseydi daha mı iyi olacaktı Sayın Başbakan?
Çok ilginç bir süreç yaşanıyor. Habur'dan giriş yaptıklarında haklarında "serbest" kararı veren aynı yargı, 8 ay dolmadan PKK'nin barış grubunda bulunanlar için tutuklama kararı veriyor. Ne tuhaftır, kararın çıktığı gün sizin Köşk'te Başbakan sıfatıyla da aday olabileceğinizi okuduk. Hemen ardından Ergenekon ve Balyoz davalarında ilginç tahliyeler yaşandı. Yargıtay, kayıp trilyon davası için "Abdullah Gül yargılanamaz" kararı verdi. Yetmedi, Ahmet Türk'e yumruk atan, ülkede infiale yol açan ırkçı, ilk duruşmasında tahliye edildi. Aynı gün, Genelkurmay açıklama yaptı, "Terör artacak" dedi. Sonraki gün 30'a yakın vatandaşımız Hakkari'deki çatışmada hayatını kaybetti.
Prematüre doğan barış açılımının daha çok öfke içeren çatışmalara döndüğü bu günlerde gizli el sıkışmaların okunduğu resim bu.
Bu resmi siz nasıl okuyorsunuz, bilmiyorum.
Resmin pek iç açıcı olmadığı kesin.
Oysa çok değil, tam geçen yıl bu ayda "Ülkede akan kan duracak, analar ağlamayacak" diye bir hava estirmişsiniz. Bu satırları yazdığımda ülkemdeki analar hala ağlıyor Sayın Başbakan.
Sormak istiyorum size, ne oldu da böyle şahinleştiniz. Yoksa hakikaten şahindiniz de biz mi bilmiyorduk. Dilinizin, geçtiğimiz cumartesi günü, "Terör saldırısı hafta sonu planlarımızı bozdu" diyen, askere yaranmak için daldan dala çekirgeler gibi zıplayan şahin kalemşörlerin diline yaklaştığını görmüyor musunuz?
Ve anlayın, Kürtler 30 yıldır hafta sonları için plan yapmıyor...
Şunu da artık kabul edelim Sayın Başbakan;
Siz, "Barış barış demekle barışın olmayacağını" söylüyorsunuz ya; o zaman şunu da kabul etmiş olmuyor musunuz: Demek ki ortada barış gerektiren bir durum var. Yani bir savaş var...
Ben bu cümlenizi böyle okuyorum.
O zaman tarihteki bütün savaşlarda olduğu gibi, tarafların bir şekilde görüşmesi ve birbirini anlaması gerekmiyor mu?
Gazze için yüksek empati yapma becerinizi ve cesaretinizi neden mevzubahis Kürtler olunca askıya alıyorsunuz?
Geçenlerde bir konuşmanızda, "Çocuklara kıymayın efendiler" diyordunuz, ama kendi ülkenizde Uğurların, Ceylanların, Direnlerin ölümüne ortak oluyorsunuz. Aldığınız kararlarla daha çok çocuğu ölüme yolluyorsunuz. Analar ağlamasın diyen kendinizle çelişiyorsunuz.
Belki unutmuş olabilirsiniz, 2006'nın Mart ayında Diyarbakır'da, sizin, "suçlu olan çocuk da olsa, yaşlı da olsa cezalandırılır" demecinizden sonra çocuklar öldürüldü.
"Çocuklara kıymayın efendiler" diyorsunuz ama kendi ülkenizde dört bine yakın çocuğu gösterilere katıldıkları iddiasıyla ağır ceza mahkemelerinde yargılıyorsunuz. TMK'nın ilgili maddesi de sizin isteğinizle Meclis'ten geçti.
Soru basit, Gazze için aktif ve hareketli olan vicdanınız ve haklı karşı duruşunuz, neden burnunuzun dibindeki Kürtler için pasife çekiliyor?
Gerçekten çok merak ediyorum, bunu nasıl başarabiliyor ve kendinize nasıl açıklıyorsunuz?
İsrail'in 'terörist' dediği Hamas'a siz demokratik bir hareket diyorsunuz.
Amenna.
Meclis'e halkın oylarıyla girmiş BDP temsilcilerine neden terörist muamelesi yapıyorsunuz?
Sayın Başbakan;
Size son sözüm, artık size bir tek şartla inanır ve güvenebilirim. Kürt illerinde operasyonlara son verir, Meclis'i Kürt sorununun çözümü için devreye sokar ve PKK'nin silah bırakmasına giden süreci başlatırsanız size gönülden inanır ve güvenirim.
Bunun aslında çok da zor olmadığını gayet iyi biliyorsunuz.
Elbette tarihe geçmek çok önemli değil, ama unutmayınız ki tarihe geçen liderler gerçeklerin arkasında ölümüne duran ve böyle kararlar verenlerdir.
Sizi, cesur ve soruna akılcı çözümlerle hareket edenlerin diline ortak olmaya davet ediyorum.
Aksi halde daha çok cenazelerde saf tutar, daha çok annenin ağlamasına yol açar, daha çok kan dökersiniz.
Sayın Başbakan, Van'daki cenaze töreninde "Kazanamayacaklar" dediniz. Sizden önce de, PKK'yi bitireceklerine dair 14 hükümet halka söz verdi, "Kazanamayacaklar" dedi. Onlar kaybetti. Siz de "Bitireceğiz, kazanamayacaklar" diyorsunuz.
PKK, söylendiği gibi bitmedi ve kan akmaya devam ediyor. Eskimiş yöntemlerle de biteceğe benzemiyor.
Yerinizde olsam bir daha düşünürüm.
Saygılarımla...
Faruk Arhan
Gazeteci-Yazar
İstanbul (FA/EÖ)