O yaz 15 yaşındaydı. Bayırın dibindeki kuyunun başında eşeğiyle su çekerken yakışıklı bir adam yanaştı. Yüzünü yıkayacak, su içip gidecekti. O esnada, su dolu yağ tenekesinden bozma kovalarını devirdi. Genç kız devrilen kovalarını düzeltirken kaşlarını çattı ve öylece bıyıkları yeni terlemiş 17 yaşındaki adamın gözlerinin içine öfkeyle baktı.
Kovalarını deviren komşu köyün sahibi amcasının oğluydu. Kızgınlıkla, "Kovaları görmüyor musun" dedi. Bu söz üzerine bu sefer genç adam kızdı. "Sen ne diyorsun" deyip genç kızı itekledi.
Genç kız suyunu almadan, kovalarını ve eşeğini kuyuda bırakarak bayırı yukarı doğru koşmaya başladı.
Ağlıyordu...
Annesi ağlayan kızının sesini duyar duymaz dışarı fırladı. Kızını görür görmez, "Kim, ne yaptı" dedi. "Şeyhmus amcanın oğlu Salih. Kuyu başında beni itekledi" dedi.
Annesi en büyük ve tek kızına "Neden" deme gereği bile duymadı. Onun haklı olduğuna inanıyordu.
Kuyuyu görecek mesafeye kadar genç kızının ellerinden tutarak ilerledi. O sırada kuyudan köyüne doğru yürüyen Salih'i gördü. Ona boştaki ellerini kaldırarak bağırdı;
"Bir daha yapma bunu, bak baban gelip isterse vermem sana kızımı" dedi.
Delikanlı köyüne döndü.
Babasına o kızı istemesini söyledi.
Babası, "Tamam" dedi.
Günler sonra komşu köylüler süslenip atlarına bindiler ve babasını erken yaşta kaybeden genç kızı annesinden istemeye geldiler.
"Baban gelip isterse vermem sana kızımı" diyen anne, kızını verdi.
1961 darbesinden bir kaç yıl önceydi.
Önce söz, sonra nişanları yapıldı.
Genç kız 16 yaşına girince düğün için tarih ayarlandı. O gün gelip çattığında, genç kıza kırmızı, yeşil ve sarı kurdeleli el yapımı beyaz bir gelinlik giydirildi. Sonra bir ata bindirilip üç kilometre ötedeki komşu köye götürüldü.
Yol boyunca geride bıraktığı annesini ve küçük kardeşlerini düşündü, hep ağladı.
Bir sene sonra bir kızı oldu. O emekleyip yürümeye başlayınca ikinci kızına hamile kaldı. Kocası askere gidince ikinci kızı dünyaya geldi. İlkini erken yaşta kaybetti. Artık büyük kızı ikinci doğurduğuydu. Büyük kızına "Emine" ismini koydu. O ayaklanınca yine hamile kaldı. Bir oğlu oldu. Oğluna "Mehmet" diyen evin babası çok mutlu oldu. Köyün meydanında kahverengi iri bir öküzü kurban etti. Derken bir oğlu daha dünyaya geldi.
Evin babası yine mutluydu. Ancak o yıl daha başka bir şey oldu. Evin babası, bir düğünde halay çekerken gördüğü dayısının kızına vuruldu.
Onunla da evlenmeye karar verdi ve evlendi.
Genç kadının artık sadece üç çocuğu yoktu, bir de kuması vardı. Köyde odalarını ayırdılar.
Kaynanası kardeşinin kızını, gelin yeğenini hep tuttu, ayırdı. Buna karşın birinci gelin başına gelenleri sineye çekti.
Hiçbir şeye itiraz etmedi. İtiraz etme şansı olmadı.
Köy işlerini yapmaya, annesinin köyünde olduğu gibi yine bayırın en dibindeki kuyudan su taşımaya, yazın tarlada çalışmaya, inekleri sağmaya, kış için çalı-çırpı toplamaya, sonbaharlarda yemiş hazırlamaya, kışın ahırda hayvan beslemeye ve çocuk doğurmaya devam etti.
Evlendiği günden 45 yaşına kadar 18 kez hamile kaldı. Hemen hemen hiç korunmadı. Yedi bebeğini doğum sırasında ya da doğurduktan sonra çeşitli hastalıklar yüzünden ve nedenlerden kaybetti.
Evliliği süresince tek bir kere olsun tek kaşını kaldırıp başka bir erkeğe bakmadı. Kocasına hep sadık kaldı.
Kumasına gün geldi kızdı, gün geldi sahip çıktı. Dedikodulara, hakaretlere ve koca şiddetine maruz kaldı. Hep sineye çekti.
1961'de 20, 1972'de 31 yaşındaydı. 36 yaşındayken anneanne oldu. 70'lerin sonlarında askerler arama bahanesiyle defalarca evini dağıttı. 39 yaşında 12 Eylül'ü yaşadı. Bu dönemde kocası cezaevine atıldı.
40 yaşına kadar tek kelime Türkçe bilmiyordu. Sonrasında öğrendiği ise "Hoşgeldin", "Nasılsın", "İyiyim" gibi kelimelerden ibaretti. Çok iyi bir hafızası vardı. Hislerine en az kendisi kadar eşi de güvenirdi. Gördüğü rüyaların neredeyse tamamı çıkardı. Bedduası hemen yerine gelirdi.
Dizleri kendisini taşıyana kadar çalıştı, çırptı durdu. En küçük kızı evlenip yuvadan uçunca çevresine, "Kimsesiz bebek, çocuk varsa bakarım" diye haberler uçurdu.
68 yaşındayken hayatında ilk defa denizle tanıştı.
Yaşamaktan hiç yılmadı.
Adı gerçekte Üveyş resmiyette Ayşe'ydi.
Annemdi.
Kadındı...
Dünya emekçi kadınlar gününüz kutlu olsun. (FA/HK)