O sabah saat 10 sularında Özgür Gündem Urfa Bürosu'nu art arda arayan telefonun öbür ucundaki kişi, biraz telaş ve daha çok ikna edici ses tonuyla üçüncü kez, "Çok önemli bir haber var, mutlaka ama mutlaka biriniz gelsin" dedi ve telefonu kapattı.
Gazeteden bir muhabirin gönderileceğinden emin olunca bir daha da aramadı.
Arayan, Siverek'teki yerel bir gazetenin çalışanı ve ilçenin Anadolu Ajansı (AA) temsilcisi Murat Yoğunlu'ydu. Aynı kişiden gelen ısrarlı telefonlardan sonra büro çalışanları görev dağılımı yapmak için birkaç dakikalık toplantı vaziyeti aldı.
Siverek'te söz konusu edilen habere gidecek muhabir belirlenecekti.
Genç gazeteci Nazım Babaoğlu, "Siverekliyim. Benim gitmem daha güvenli ve iyi olur. Ben gideyim" dedi.
Kimse itiraz etmedi.
Büro arkadaşları tarafından, çok dikkatli olması tavsiye edildi. Nazım gülümsedi, "Bir şey olmaz" dedi. Büronun duvarında bir sene önce kontrgerilla tarafından öldürülen Urfa Büro Şefi Kemal Kılıç'ın siyah-beyaz fotoğrafı asılıydı. Kısa bir an fotoğrafa baktı ve ardından fotoğraf makinesini, kalemini, not defterini kontrol etti. Arkadaşlarıyla vedalaştı. Saat artık 11 civarıydı. Bürodan kendisine Urfa merkezdeki Siverek dolmuş duraklarına kadar eşlik edecek mesai arkadaşı Fuat Karataş ile birlikte çıktı. Fuat Karataş, her zaman saygı duyduğu, "Büyüğüm, meslektaşım, arkadaşım" dediği Nazım'ı, kendi elleriyle kenarları siyah-mavi şeritli beyaz bir dolmuşa bindirdi. Dolmuşun ön camında "Siverek-Urfa" yazıyordu. Nazım Babaoğlu, dolmuşa binince Fuat Karataş'a, "Akşama görüşürüz" dedi.
Bir daha görüşemediler.
Tarih 12 Mart 1994'tü.
O gün, Kürt gazeteciler için "Bunlar gazeteci değil, militandır" diyen Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı, Tansu Çiller Başbakan, Murat Karayalçın Başbakan Yardımcısı, Nahit Menteşe İçişleri Bakanı'ydı. Emniyet Genel Müdürü ise Susurluk'tan sonra vereceği bir demeçte, "Devlet için bin operasyon yaptık" diyen Mehmet Ağar'dı. Urfa Valisi, bugün AKP Tekirdağ Milletvekili olan Ziyayeddin Akbulut'tu.
Nazım Babaoğlu'nu Siverek'e çağrılmasına vesile olan haberin içeriği Bucak korucularıyla ilgiliydi. O dönem Siverek'te Mehmet Ağar'ın büyük desteği ve devlet içerisindeki sarsıcı gücüyle Bucak korucuları, devletin ellerine verdiği otomatik ağır silahlarla ilçe ve civarında adeta bir "korku kontluğu" oluşturmuşlardı. Bucak korucularının başındaki isim Sedat Bucak'tı.
Nazım Babaoğlu Siverek'e habere gittiğinde Sedat Bucak Meclis'te, DYP sıralarında oturuyordu.
Akşam saatlerinde Nazım Babaoğlu Urfa'ya dönmeyince gazete çalışanları telaşlanmaya başladı. Hava iyice kararınca telaş artık yerini panik ve korkuya bırakmıştı. Nazım ile ilgili Siverek'te bilinen ve ilgili olabileceği düşünülen her yere telefonlar açıldı. Emniyet, asker, jandarma, Bucak korucuları, tanıdıklar...
"Kimse görmemiş, kimsenin Nazım'dan haberi yoktu."
Devletin polisi, jandarması, korucusu Nazım'ı almadıklarını, böyle bir isimde gözaltı ve benzeri bir durumun söz konusu olmadığını söyleyip duruyorlardı.
Telefonla habere çağıran Murat Yoğunlu da ulaşılamayan isimler arasındaydı.
Ancak aynı günün gecesinde saat 11 sıralarında gazete çalışanlarıyla görüşen Urfa Terörle Mücadele Şube Müdürü, "Kayıp konusunu araştırdıklarını ve Murat Yoğunlu'nun da evinde olduğunu" ısrarla iddia ediyordu. Hemen hemen aynı dakikalarda Murat Yoğunlu'nun babasıyla görüşen Özgür Gündem çalışanları, "Murat Yoğunlu'dan da haber alınamadığı" bilgisine ulaşmıştı.
Murat Yoğunlu bir gün sonra Siverek Emniyet'inde sağ salim ortaya çıkacaktı.
Sonraki gün, Urfa DEP il Başkanı Muhsin Melik* ile gazete çalışanlarından oluşan bir grup Urfa Valisi Ziyaeddin Akbulut'la görüştü.
Görüşmeler neticesinde grubun Siverek'e polis korumalarıyla gitmesine izin verildi. Siverek Emniyet'ine gelen grup burada polis amirleri ve Murat Yoğunlu ile görüştü. Muhsin Melik, bu görüşmede Murat Yoğunlu'nun dövüldüğünün ve tehdit edildiğinin anlaşıldığını söyledi.
Görüşmede Murat Yoğunlu, Urfa büroya telefon açmadığını ve Nazım Babaoğlu'nu ilçede görmediğini ifade ediyordu.
Grubun başka görüşmeler yapmasına, ilçeyi dolaşmasına izin verilmedi. Polis korumaları eşliğinde Urfa'ya geri döndüler.
Urfa'da bu gelişmeler yaşanırken, Ankara'da Özgür Gündem temsilcileri, İçişleri Bakanlığı'na başvurarak bilgi almak istedi. Gazeteye verilen bilgi Siverek'in tekrarından başka bir şey değildi.
Devlet yetkililerine göre Nazım'ı Siverek'te kimse görmemişti, hatta Nazım Siverek'e gelmemişti.
Oysa Nazım Siverek'e gitmişti.
Olaydan bir kaç gün sonra, isimlerinin saklı tutulması şartıyla konuşabileceklerini söyleyen tanıklar gazete yetkililerine; "Nazım'ı Siverek'te gördüm...", "Belediyeye giderken gördüm...", "Uzun boylu gözlüklü biri Bucak korucuları tarafından bir arabaya bindirildi, gördüm..." diyeceklerdi.
İsimlerinin saklı tutulması şartı ve beyanlarıyla birlikte gazete çalışanlarının savcılığa yaptığı başvurular ise kale alınmayacaktı.
Tanık beyanları içinde en çarpıcı olanı ise 12 Mart 1994'ün hemen akabinde bizzat savcılığa gidip ifade veren bir tanıktan gelecekti;
"Nazım Babaoğlu'nu Sedat Bucak'ın Sadettin Köyü'nde gördüm!"
Dosya Diyarbakır Özel Yetkili'de
Nazım Babaoğlu için hukuk şimdilik dondurulmuş vaziyette. Dava dosyası Diyarbakır Özel Yetkili Savcılık'ta bekletiliyor. İki yıl sonra dava zamanaşımına uğrayacak. Babaoğlu Ailesi, davayı AİHM'e taşımak için gerekli olan iç hukuk sürecinin de engellendiğini söylüyor.
Nazım Babaoğlu'nun ağabeyi yazar İrfan Babaoğlu, "Davanın önünün açılması ve kayıp zararının karşılanmasına yönelik Urfa Valiliği'ne yaptığımız ön başvuru reddedildi. Bu dosyada Danıştay'ta 4-5 yıldır bekletiliyor ve bir türlü sonuçlandırılamıyor. Haliyle AİHM'e başvuramıyoruz" diyor.
Nazım Babaoğlu'nu Urfa şehir merkezinde en son gören ve uğurlayan Fuat Karataş ise aradan geçen 18 yıla rağmen o son anları hiç unutmadığını söylüyor:
"Nazım'ın "akşama görüşürüz'' demesini nerden bilebilirdim ki aramızdaki son sözlerimiz olacağını. Akşama doğru bekliyorduk ama bir türlü gelmiyordu. Gidebileceği tüm yerleri arıyorduk, ne hikmetse hiç kimse Nazım'ı görmemişti. Murat Yoğunlu ise telefonlarımıza çıkmıyordu. O dönem zaten Siverek'in üzerine ölü toprağı serilmişti."
Evet, Siverek'e ölü toprağı serilmiş, herkes susmuştu. Nazım, "akşama görüşürüz" diyerek çekip gitmişti.
Akşam oldu, dönmedi. Bir gün geçti, yine dönmedi. İki gün, üç hafta, dört yıl, derken on sekiz yıl geçti ve hala dönmedi Nazım.
Nazım dönseydi bugün 37 yaşında olacaktı.
Nazım'a artık Kayıpsın Diyorlar. (FA/HK)
* Bu olaydan 83 gün sonra Urfa şehir merkezinde kontrgerillanın düzenlediği suikast sonucu hayatını kaybetti.