Türkel Minibaş’a… Türkel’e,
Bir varmış, bir yokmuş…
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, memleketin birinde, gerçek insanların kıt olduğu bir yerde; develer tellâl iken, pireler berber iken, biz hepimiz oturmuş memleket nasıl kurtulur diye sadece düşünürken, sadece konuşup gevezelik ederken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken….
Yaşamı ile yaşamı hep destekleyen arkadaşım, benim için dünyalar güzelidir. Aklı aklından üstün, aklı aklından iyi. Özü, sözü, bilim insanlığı, dostluğu…Kendi aklını beğenmez, bilmediğini bilmez…Bilmediğini söyler, saklamaz.
Bilmediğini öğrenir. Düşünür taşınır, arar bulur, okur, öğrenir. Hayatın öğrencisidir. Öğrencilerini çok sever. Hayatı çoğaltır. Kırk kovayla susuz dereden kırk kova su taşır…
Bildiğini iyi bilir. Bildikleriyle, yaşamını taçlandırır. Güler, gülümser. Anlatır. Yazar. Dolu dolu yaşar. Çocuklukları, sevinçleri, olgunluğu, kırgınlıkları, duyguları, yazıları, bilgeliği, gülümsemesi ve coşkusu hayata dairdir…
Dereler, göller, denizler, dağlar yaratır. Masmavidir, gözleri gibidir yarattıkları…
Gündoğumuna tanıktır… Günbatımında, martılar uçurur…Bıraksan martıların kanatlarında uçup gidiverecek gibidir. Martıların arkasından baktığı zaman, bakışlarının buğusundaki geçip giden kendi hayatıdır.
Kaf dağının ardındaki tavus kuşunun renklerinden cümbüşler yaratır. Öğrendiklerini, gülümseyerek anlatır. Anlattıklarını öğrenirsiniz, sizden öğrendiklerini saklamaz.
Az gittim, uz gittim. Dere tepe düz gittim…..
Kocaman kocaman yapraklı dev ağaçların arasından geçtim. Bir dudağı yerde, bir dudağı gökte cinlere gözükmeden koştum…Dağları bir solukta aştım, derelerden geçip insanların yaşadığı bir memlekete vardım…Herkesin mutsuz, işsiz ve umutsuz olduğu memleketteki işlerin neden bozuk gittiğini düşündüm…
Birini bulup, halimizin ne olacağını sormalıydım…
Birden uyandım. Masal bitti. Gerçek hayata döndüm. Masaldaki memlekete dair soracaklarımı Türkel’e sorduğumu anımsadım.
2007 yılı Haziran sayısında yayınlanmak üzere Güncel Hukuk dergisi için yazı istemiştik. Yazdı gönderdi. Yayınladık. Bana gönderdiği notta, şöyle diyordu:
“Fikret, sevgili arkadaşım,
Kusura bakma ancak bu kadar olabildi. Ben ki akademik makaleleri bile boşver çıkmayıversin diyen bir kadınım. Zaman bu kadar kısa olmasa daha iyisi olurdu. Ama bu kez idare etti. Ne var ki, okumadan sana yolluyorum. Cümle düşük olabilir. Sevgiyle… Türkel”
“AKP’li dört yıl!” başlıklı yazısına şöyle başlamıştı:
“‘Elinizdeki tek araç çekiçse etrafınızdaki tüm sorunları çivi gibi görürsünüz.’ Kim, ne zaman, neden söylemiş bilinmez ama... AKP hükümetinin dört yıllık icraatını bundan daha iyi anlatacak bir söz olamaz!”
Masala döndüm….
Gerçek hayatta “akademik makaleleri bile boş ver çıkmayıversin diyen kadınım” diyen kadını düşündüm.
Zaman bu kadar kısa olmasa iyi daha iyi olurdu. Zaman masal olsa…
Akılda kalan gülümsemen, insanları gülümsetiyor.
Gerçekle, düş birbirine karıştı.
Ben, gerçek bir insanı tanımış olmanın sevgisiyle bu kadar kısa zamanla idare edemeyecek kadar; mavi gözlü güzeli, sakınmadığı sözleriyle bir o kadar akıllı ve gözlerinin içi gülen kadını çok sevdim…
Masal bu ya…Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde memleketin birinde…
Bir varmış, bir yokmuş…(Fİ/EÜ)