Coğrafyamızda yer altından fışkırmaya devam eden arkeolojik eserler bir yana, nispeten daha yakın tarihlerde toprağa gömülmüş hazineleri aramak bazılarının kurtulamadığı bir takıntı.
Bu toprakların kadim halklarından bilhassa Ermeniler ve Rumlar’dan kalan mevzubahis değerli "kalıntıların" çekiciliği aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen nesilden nesile, adeta bir lanet gibi aktarılmakta, bunlardan medet uman birçok insanın bugün bile bir baltaya sap olamadığı gözlenmekte. Altın peşinde koşarken karşılarına çıkabilecek eski bir elyazması veya bir İncil’in beklentilerine cevap veremediğini düşünüp o anın heyecanıyla buluntuyu savurup atan da oluyordur, daha bilinçli davranıp mevzunun uzmanlarına ulaştıran da.
İşte o zaman eski eser simsarları araya girer ve söz konusu kitap pahalıya mal olacaksa bile bir müzayedede ona sahip olmanız mümkün olabilir.
Yıllar içinde antika kitap hırsızlığı konusunda uzmanlaşmış Laéssio Rodrigues özellikle devlet kütüphanelerinde tozlanıp yıprananlarına dadanıp onları meraklılarına kavuşturuyor. Tabii yıllar içinde emniyet kuvvetleri tarafından mimlenmiş ve her fırsatta hapse atılmış bir insan. Fakat uzun ve kalın bir zincirin son halkası olduğundan mı ne, bir süre sonra cezasını tamamlayıp eski alışkanlıklarına dönmekten kendini alamıyor.
Rio de Janeiro Uluslararası Film Festivalinde yer alan Letters to a Book Thief (Bir Kitap Hırsızına Mektuplar) 94 dakikada bizi kahramanın özel dünyasına taşıyor, sektörün sırlarına bir nebze de olsa vâkıf olmamızı sağlıyor. Brezilya'nın sembollerinden, kumsallarıyla olduğu kadar gecekondu mahalleleriyle de tanınan kentte bu sene 5-15 Ekim tarihleri arasında düzenlenmiş olan etkinlik ülkede üretilmiş birçok filmin prömiyerine ev sahipliği yaptı.
Şirin Brezilya yapımı belgeselin yönetmenleri Carlos Juliano Barros ve Caio Cavechini, geyliğini de seyirciyle cömertçe paylaşan kitap hırsızının maceralarını zarafetle aktarmış.
Carmen aşkına
Her şey genç Rodrigues'in ünlü şarkıcı, dansçı, sinema ve Broadway aktrisi Carmen Miranda'ya saplantılı hayranlığıyla başlamış. Miranda'nın O que é que a baiana tem adlı şarkısını defalarca dinledikten sonra hakkında daha fazla bilgi edinmek için kütüphaneye gittiğinde bomboş masanın tam ortasında, adeta onu bekleyen, kapağında Carmen fotoğraflı dergiye sahip olmak için karşı koyulamaz bir arzu duymuş ve anında çalmaktan geri duramamış.
Sonrası çorap söküğü gibi gelmiş demek yalan olur, çünkü Rodrigues yıllar içinde kendini geliştirmiş, hangi kitapların değerli olduğunu anlayacak bir kültüre sahip olmuş ve antika kitap piyasasının adeta gözbebeği haline gelmiş.
"Devlet, belediyeler kitaplarına değer vermiyor ki" diyor Rodrigues, "Oralarda küfleniyor, böceklenip çürüyorlar, en azından ben onları meraklılarına kazandırıp muhafaza edilmelerini sağlıyorum...".
Gey kelimesinin kökenindeki neşe Rodrigues'i pek ender terk ediyor, özellikle cezaevlerinde sık sık âşık olmaktan kendini alamadığını kahkahalarla aktarıyor. Yalnız uzman olduğu kitap sektöründe değil, hukuk konusunda da ahkâm kesebildiğinden hapis arkadaşlarından adaletsizce ceza çekmekte olan birçok mahkûmu serbest bıraktıracak kadar da becerikli ve vefalı.
Adaletin tıkandığı yer
Azılı hırsızdan bir canavarmış gibi bahseden uzmanlar yok değil fakat kitap çaldığı en saygın kütüphanelerin yöneticileri bile aslında kanayan bir yaraya parmak bastığı için alttan alta Rodrigues'e adeta minnet duyuyor. Çünkü zaman öyle bir zaman ki, kültürsüzlük artık bir devlet politikası haline gelmiş, arsız tüketim devrinde kitap okumak artık bir zul olarak görüldüğü gibi, mesela halkın kimliğini oluşturan esas unsurlardan köklerine dair tarih bilinci adeta buharlaşmış vaziyette.
Mevzubahis değerli kitaplar da ne yazık ki zengin bir elitin elinde, genelde statü sembolü vazifesi görmek üzere fetişleştirilmekte. Rodrigues isim vermekten özenle imtina etse de bazılarıyla yıllar süren uyumlu işbirliğinden keyifle bahsediyor.
Hırsızlıkların seneler boyunca farkedilmediği kütüphaneler mobese teknolojisiyle donatılınca işler azıcık da olsa değişmiş tabii, fakat piyasada ve özellikle müzayedelerde çalıntı kitaplar arzıendam etmeye devam ediyor.
Rodrigues'in peşinden yıllarca koşup sonunda yakalanmasına vesile olan soruşturmanın başındaki üst düzey polis memuru bile vaziyetten şikâyetçi. Kamera karşısında saygın bir röportaj veren komiser davaların bir yere kadar gelip tıkanmasından yılmışçasına bahsediyor; mevzubahis hırsızlıkları özendiren, çanak tutan veya birebir besleyenler toplumun üst düzey zenginleri olunca mahkemelerin sonuç alamadığından dem vuruyor.
Ders alınacak belgesel
Sansasyonel haberlerle beslenen medya onu keşfettiği andan itibaren günah keçisi haline gelen Rodrigues meraklı yönetmenlerimizin de ilgi alanına girmiş. Fakat hakkındaki pek de yersiz sayılmayacak mitoloji onları korkuttuğundan, önce hapishanedeki Rodrigues'le belgesele adını veren mektuplaşma başlamış ve filmi çekebilmek için gerekli altyapı oluşturulmuş. Belgesel boyunca okunan bu mektuplar kahramanımızı daha iyi tanımamıza bilhassa vesile oluyor.
Yönetmenler, gönülden bağlandıkları belli projenin bazı kısımlarına kıyabilseler ortaya çıkan sonuç daha etkili olabilirdi, ama bu haliyle bile film mesajlarını başarıyla yansıtmış.
Beş senelik süre boyunca takip ettiğimiz Rodrigues bu arada dört kez cezaevine girip çıkıyor. Fakat belli ki aysbergin görünmeyen yüzü dokunulmazlığını sürdürdükçe vicdanları rahatlatmak ne zaman gerekli olsa cezaevini tekrar "boylayacak". Ne de olsa yalnız Brezilya'da değil, tüm dünyada güçlülerin lehine yok sayılabilen adalet insanlığın utancı olarak kronik saltanatını sürdürüyor, tarihin tersinden yazılıp talanın adeta meşrulaştırıldığı coğrafyalarda belki biraz daha yoğunlukla… (MT/ÇT)