30.03.2011 kabul tarihli 6126 sayılı Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45 ve 46. Maddelerinde bireysel başvuru hakkı düzenlendi.
23 Eylül 2012 tarihinden itibaren AİHM'e başvurmadan önce Anayasa Mahkemesi'ne başvuru yapmak gerekiyor. En son tüketilmesi gereken yasal yolların sonuncusu Anayasa Mahkemesi oldu. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi'nin yeni içtüzüğü de 12 Temmuz 2012 günlü ve 28351 sayılı Resmi Gazete'de yayımlandı.
Türkiye'de kabul edilen yeni sisteme göre artık herkes, Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, 4 Kasım 1950 tarihli, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme (AİHS) ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yapabilir.
Neden sadece AİHS? Aslında temel insan hak ve özgürlükleri ile ilgili tüm ulusalüstü sözleşmeler kararlarda dikkate alınabilir ve buna engel bir yorum da yapılmamalıdır.
Yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan bireysel başvuru yapılamayacak. Anayasa Mahkemesi kararları ile Anayasa'nın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemler de bireysel başvurunun konusu olamayacak. Kamu tüzel kişileri bireysel başvuru yapamaz. Özel hukuk tüzel kişileri sadece tüzel kişiliğe ait haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilir. Yalnızca Türk vatandaşlarına tanınan haklarla ilgili olarak yabancılar bireysel başvuru yapamayacaklar.
Başvuru yapan kişinin ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekiyor. Dolayısıyla, AİHM öncesi son merci Anayasa Mahkemesi olmuştur. Eskiden iç hukuk mevzuatının tamamen tüketilmesinden sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne doğrudan doğruya başvuru yapılıyordu. Artık Anayasa Mahkemesi'ne başvurmadan AİHM'e gidilemeyecek.
Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar, ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerdir.
Anayasa Mahkemesi Başkanı dört ay önce yaptığı bir konuşmada "Kamu gücü tarafından temel hak ve özgürlük ihlallerine karşı Anayasa Mahkemesi'ne yapılacak bireysel başvuru yolunu açan değişiklikler" için yeni sürecin umut verici olduğunu söylemişti.
Adalet Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı Uluslararası Yargı Reformu Sempozyumu'nda Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, konuşmasında yargıda yaşanan en büyük sorunlardan birisinin de "uygulama sürecinde yaşanan olumsuzluklardan kaynaklandığını" ifade etmişti (2 Nisan 2012). Bu olumsuzlukların nedenlerden birisi olarak saydığı "evrensel değerlere uzaklık yüzünden" uygulamada sorunların bulunduğuna ve bunun sonucu olarak "toplumu ikna edecek güçlü kararların" çıkmadığına değinmişti.
Sayın Kılıç'ın bu konuşmasındaki tespite değinmek gerekiyor. Çünkü yaşadığımız yargısal sorunlar, AİHM karalarındaki gibi ifade edersek eğer; idari pratik halini almıştır.
Anayasa Mahkemesi Başkanı, toplumu ikna etmeyen yargısal kararlar nedeniyle doğan "boşluklar" yüzünden siyasetçilerin "yargısal sorunların çözüm yolu" olarak yeniden yasa yapmayı seçmesini eleştirmişti. Siyaset kurumları, her seferinde, yargısal sorunları yasal düzenlemeler yapılmak suretiyle çözmeyi alışkanlık edinmişti.
Yaşadığımız sorunlar Sayın Kılıç'ın bu tespitini doğrulamaktadır.
Yargıda ortaya çıkan yargısal sorunlar sadece yasaları değiştirmekle çözülmez. Çünkü siyasal iktidar bilerek ve isteyerek ve hatta tasarlayarak kanun yoluyla yargısal sorunlara neden olduğunu ve daha başında olacağını adı gibi biliyordu. İleri demokrasi dedikleri demokrasi buydu ve kendisinin yarattığı sorunları çözer gibi yapmak, siyasal ve politik olarak beslenmenin ve tek güç olmanın en iyi çözüm yollarından birisiydi.
Sorunları çözüm için yasaları değiştirmek, ortaya çıkan yargısal sorunları çözüyormuş gibi yapmak suretiyle yargıdaki boşlukları yeni yasa değişiklikleri ile doldurmak istediler ve bunu "başarıyla" uyguladılar. Siyasal iktidarın kendisi için "başarı" saydığı her yasa değişikliği yeni yargısal sorunlar yarattı ve yaratmaya devam ediyor.
Sayın Haşim Kılıç'ın konuşmasına dönersek ve hatırlarsak eğer, ortaya çıkan boşlukların yasa değiştirmek yoluyla çözülmesini "yargının yorum alanı daraltılmıştır" şeklinde yorumlamış ve hatta "Bunu bir şekilde yargıya olan güvensizlik olarak da tanımlayabilirsiniz," demişti.
Konuşmasında ön plana çıkan ve kamuoyunun dikkatini çeken şu bölüm dikkat çekiciydi: "Yargının hesabını veremediği sınır tanımaz uygulamaları ağır bedeller ödenmesi sonucunu doğurmuş, anayasa ve yasalarda radikal değişimlerin yapılmasının haklı nedenini oluşturmuştur. Dün yargının siyaseti kuşatma gayretlerine karşı çıktığımız gibi bugünde siyasetin yargıyı kuşatmasına izin vermeyeceğiz."
Şimdi bireysel başvururun yürürlüğe gireceği Eylül 2012 sonrası Anayasa Mahkemesi kararlarını beklerken soru sormanın zamanıdır.
Söylendiği gibi sorarsak eğer; yargının hesabını veremediği "sınır tanımaz uygulamalar" yüzünden ödenen ağır bedellerin ödenmemesi ve yargının siyaseti ya da siyasetin yargıyı kuşatmasına izin vermemek için, insanların temel hak ve özgürlüklerinden herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlali iddiaları karşısındaki "yorumlarınız" nasıl olacaktır?
Yargısal sorunların çözümündeki çözümsüzlükler karşısında, 1963 yılında Ankara Sanat Tiyatrosu'nun ilk oyunu olarak sahnelenen Samuel Beckett'in eserini hatırladım.
"Godot'yu Beklerken"... (Fİ/HK)
* Fikret İlkiz - 22 Temmuz 2012