Kürt halkının kimliği ile müsemma şehirler içinde, hiçbiri, bütün tarih boyunca Dîyarbekir / Amed şehri kadar ağır yük altında değildir, kalmamıştır. Bütün yüküne / yükümlülüğüne rağmen bana mısın dememiş, erinmemiş şehirdir kadim Amida.
İşte yine üzerindeki yeni bir işyükünün arifesinde…
Siz bu yazıyı okuduğunuzda Güney Fransa’nın Toulon Edebiyat Festivalinde olacağım. Diyarbekir’in ağır konuklarının kentteki icraatlarının yansıyışının izlenimlerini yazmamı isteyen medya kuruluşlarına, maalesef bir şeyler yazamıyorum. Hoş yazmasam da üç aşağı beş yukarı yaşanacakları tahmin etmem sürpriz sayılmamalı.
1870’lerden bu yana Irak Kürdistan’ındaki siyasal, sosyal mücadelenin bayraktarlığını yürüten Barzani ailesinin şu an lideri olan şahsiyeti “Kak Mesut Barzani” dünya yüzündeki bütün Kürtlerin kalbi, kâbesi olan Amed’e, Diyarbekir’e geliyor. Hem de çözüm, barış, birlikte yaşama süreci diyen, ama atması muhtemel adımları atmakta hayli pasif davranan bir muhafazakâr muktedirin devlet konuğu olarak.
Üstelik yanına bir zamanların çok popüler sanatçısı Şivan Perver’i de alarak geliyor.
Ankara merkezli siyasetin dara düştükçe tutunduğu iştir Diyarbekir’e gelip, Diyarbekir ve Kürt halkı üzerinden sisteme dair kelam etmek. Süleyman Demirel, Erdal İnönü, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve defalarca Recep Tayyip Erdoğan’dan paketler, sözler ve daha neler!
Ama ne tuhaf durumdur ki; Kürt Meselesinin siyasal çözümü, ya da çözümsüzlüğü hâla olanca hantallığı ile orta yerde duruyor. Sanki siyaset zamana yayarak ölmeye yatırmaya çalışıyor meseleyi. Eğer niyet bu olmasaydı, çözüm üretmek niyetiyle Kürtlerin siyasal kâbesine gelen bir muktedir, Kürdün siyasal muhataplarıyla diyalog kurmanın hesabını, kitabını yapardı.
Sayın Mesut Barzani’yi yerel genel seçimler arifesinde bir dizi açılış ve düğün dernek programına tanıklık etsin diye Amed’e davet etmek anlaşılır bir iştir. Kak Mesut’un davete icabet etmesi de anlaşılır bir hâldir. Ama bu ikili ilişkinin gerçek manada anlaşılır olabilmesinin yolu Kürt özgürlük mücadelesinin siyasal aktörlerinin de bu diyalog mekanizmasına dahli ile mümkün olabilirdi. Aslında açık konuşmak gerekirse bu müdahilliğin pratik altyapısı da bizzat muktedirce tahrip edilmişti zaten. Seçimler öncesi açılışların gerekçelendirilmesi ve siyaseten Suriye Kürdistanı üzerinden sert kamplaşmaların yaşanması orta yerde duruyorken, Sayın Barzani’nin daveti başlıbaşına muhatapla ilişkinin önünde engel olarak duruyor(du).
Bu saatten sonra Diyarbekir’de ne konuşulursa konuşulsun, hangi söylenmemiş sözler söylenirse söylensin ve hangi vaatlerde bulunulursa bulunulsun, Kürt siyasal iradesi tarafından zerre kadar kıymeti harbiyesi olmaz. Kürdün siyasal temsiliyeti ciddiye ve dikkate alınmaz ise, Kürt Halkı da böylesine bir verili duruma itibar etmez, bu böyle biline. Çünkü Kürt Meselesinin Demokratik Siyasal Çözüm Meselesi gündelik siyasete kurban edilemeyecek kadar mühim ve manidar bir mesele.
İktidar, sanatçı kimliğiyle belki söyleyecek şarkısı olabilen, ama siyaseten Kürdün nazarında artık etkisiz ve silik kalan figürlerle itibar kazanamaz.
Başbakan’ın, Kak Mesut’un Şivanlı İbolu Kürtçe dozu muhtemelen hayli yüksek konserli muhabbeti Diyarbekir’de terennüm edildiğinde ben çok uzaklarda Fransa’nın Toulon şehrinde konuşuyor olacağım. Konuşuyor olacak ve diyeceğim ki; Bugün 16 Kasım 2013. Ahmet Kaya’nın tam 13 yıl önce bir Kürtçe parça okuyacağım dediği için linç yaşatıldığı ve soluğu Paris’te alıp oradan öte yakaya göçtüğü günün yıldönümünde Fransız okurlara sesleniyor olacağım.
Sahi Ahmet Kaya ne için ölmüştü ki! Eğer Şivan Perver’le, İbrahim Tatlıses’le Kürdi siyaset yapma becerisini gösterebiliyor idiyseniz, Ahmet Kaya’nın ölümüne neden sebep oldunuz! (ŞD/AS)