20 gün önce Türkiye’de yerel yönetim seçimleri yapıldı. Kesin sonuçların ve sandık bazlı nihai bilgilerin açıklanması için Yüksek Seçim Kurulu’nu (YSK) bekliyoruz. Ama hem Ağustos’ta yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri, hem de Haziran 2015 yapılması gereken genel milletvekili seçimleri için köprülerin altından sular akmaya başladı.
2014 yerel yönetim seçimlerinde, seçime katılım oranı yükselirken aynı zamanda geçersiz oy oranının da büyük ölçüde artıp sonuçta seçimlere geçerli katılım oranının 2011’deki gibi (yaklaşık yüzde 85’lik) düzeyinde kaldığı gözleniyor.
Ayrıca 6360 sayılı Büyükşehirler Yasası yoluyla 34 ilçenin sınırlarıyla oynanarak bu ilçelerin sayısı 45’e çıkarılırken 2011 seçim sonuçları ile Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) birinci sırada bulunduğu ilçe sayısı da 22’den 34’e yükseltilmişti.
Yani bir nevi gerrymandering (sınır değiştirerek seçim sonucunu etkileme) uygulaması yapılmıştı. Ama AKP bu yeni 34 ilçenin altısını Cumhuriyet Halk Partisi’ne (CHP), ikisini Milliyetçi Hareket Parti’sine (MHP) ve ikisini Barış ve Demokrasi Partisi’ne (BDP) kaptırıp sadece iki yeni ilçe kazanarak gerrymandering uygulamasının başarı için yetmediği sonucuyla tanıştı.
Çünkü ilk sınırlarıyla 34 ilçede 2011 seçim sonuçlarına göre AKP 22, CHP 9 ve BDP üç ilçede birinci partiyken, bu ilçelerin sınır değişikliğiyle sayısı 45’e çıkarılarak 2014 seçimleri yapıldığında 24 ilçede AKP, 14 ilçede CHP, dört ilçede BDP, iki ilçede MHP ve bir ilçede de Demokrat Parti (DP) belediye başkanlığı seçimlerinden başarılı çıktı.
Böylece AKP seçime birinci girdiği 34 ilçenin 10’unu yitirirken, geçmiş seçim bazlı gerrymandering uygulamasının yararını sadece iki ilçede görebilmiş oldu. Ama bu, gelecek seçimler açısından AKP’yi yıldıracak gibi görünmüyor.
Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin AKP içi yeni yollar arayış toplantısı 2015 genel milletvekili seçimleri konusundaki arayışları da gündeme getirdi. Çünkü ilk belirlemelere göre yerel yönetim seçimlerinde AKP’nin, il genel meclisi ve Büyükşehir belediye meclisi seçimleri baz alındığında geçerli oyların yaklaşık yüzde 43’ünü aldığı görülüyor. Bu sonuç iki şeyi ifade ediyor.
Birincisi, seçimi yerel seçim havasından genel seçim havasına dönüştürerek AKP’nin yerel seçim başarısı kazandığını.
İkincisi ise, yerel seçimleri genel seçim havasına dönüştürerek Başkanlık sisteminin önünü kapatması ve gelecek seçimlerde mecliste ulaşacağı çoğunluk düzeyini kritik bir noktaya getirmesi açılarından AKP’nin önemli bir başarısızlıkla tanıştığını.
Dolayısıyla AKP ve Erdoğan, hem Cumhurbaşkanlığı hem de 2015 genel milletvekili seçimleri konusunda yeni kararlar eşiğinde.
İlk karar Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı adayı olup/olmayacağı konusunda alınacak. Bu kararı alacak kişi de, doğrudan Erdoğan. Eğer Erdoğan Cumhurbaşkanı adayı olmayacaksa (ki olasılığı hiç de az değil), Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı ve Erdoğan’ın Başbakanlığında 2015 genel milletvekili seçimlerine gidiş ve 2019 üçlü seçimler planı üzerinde durulacaktır.
Ama bu durumda 2015 genel milletvekili seçimlerinin önemi hem Erdoğan, hem de AKP açılarından olduğundan çok daha büyük olacaktır.
Eğer Erdoğan Cumhurbaşkanı adayı olmayı tercih eder ve de seçilecek olursa, AKP ve Başbakanlık konularında kısa ve uzun erimli yeni kararların alınması gerekecektir. Bu kararların ilk ve önemli odaklarından biri ve de öncelikli olanı, kaçınılmaz olarak, 2015 genel milletvekilliği seçimleridir.
2015 genel milletvekili seçimleri bugün geçerli olan yüzde 10 barajlı mevcut seçim sistemi ile yapılacak olursa, AKP’nin 2011 seçimlerinden daha az sayıda milletvekili ile meclise gelebileceğini öngörmek yanıltıcı olmaz. Çünkü;
* 2014 seçim sonuçlarından edinilen izlenimlere göre CHP oy oranının düşük olduğu yerlerde daha da zayıflarken ülke genelinde oy düzeyini koruduğu için, yeni bir milletvekili seçiminde oyunu arttıramasa bile, kazanacağı milletvekili sayısını arttırma şansına sahip görünüyor,
* MHP’nin 2014 il genel meclisi ve Büyükşehir belediye meclisi seçimlerinde oyunu yüzde 20 dolayında arttıran parti oluşu, yeni yapılacak bir seçimde 2011’e göre milletvekili sayısını yüzde 20’nin üzerinde arttırması sürpriz olmayacaktır,
* 2014 yerel yönetim seçimlerinde BDP’nin oy oranında Güneydoğu Anadolu’da önemli değişiklikler olmamasına karşın kazandığı Belediye başkanlığı sayısını çoğaltıp hem yaygınlık hem de örgütlülük açısından gelişmeler göstermesi, yeni yapılacak bir seçimde bağımsız olarak seçilebilecek olası milletvekili sayısını çoğaltması, beklenmedik bir sonuç olmayacaktır. Ayrıca söz konusu gelişmenin AKP aleyhine bir değişme olarak ortaya çıkıyor oluşu da, AKP’nin milletvekili kaybının büyümesinde etkili olabilir.
* AKP’nin 2014 seçimlerinde, önemli seçmen sayısı artışına karşın aldığı toplam oyda azımsanmayacak bir düşüş yaşaması, yeni seçmen kazanamama yanı sıra daha önce kendisine oy vermiş seçmenleri de yitirmeye başladığının bir göstergesidir. Bu olgu da, yaşanılan sorunların telafi edilememesi durumunda, yeni yapılacak bir seçimde AKP’nin oy dolayısıyla milletvekili kaybının devam edeceği konusunda ipucu olacaktır.
Bu durum AKP’yi yeni bir seçim sistemi arayışına itiyor. Aranılan seçim sistemi daha az oy alınsa bile, daha çok milletvekili çıkarmayı sağlamalıdır.
Ayrıca getirilecek yeni seçim sistemi yüzde 10’luk seçim barajını daraltacağı ya da ortadan kaldıracağı için barış süreci açısından AKP’ye, hem Kürtlere ve Kürt hareketine yönelik olarak “bak sizin için barajı (gevşettim) kaldırdım” deme şansı vermiş olacak.
Hem de, Kürtleri Türkiye sol hareketinden soyutlayarak Halkların Demokrasi Partisi’nin (HDP) Türkiye partisi oluşunu engellerken Kürtleri -milliyetçi etnik grup olarak- bir bölgeye (güneydoğu Anadolu’ya) hapsedecek. Bir taşla çok kuş vurmak böyle bir şey olsa gerek.
AKP’de önceki gün yapılan Cumhurbaşkanlığı toplantısından gazetelere sızan iki seçim sistemi var. Bazı gazeteler dar bölge seçim sistemini, bazıları ise daraltılmış bölgeli seçim sistemini AKP tarafından tercih edilen seçim sistemi olarak sunuyor.
Her iki seçim sisteminin AKP için sağlayacağı avantajlara ve rakipleri için yaratacağı dezavantajlara bakmakta yarar var. Ama sonuçta AKP’nin kararını, elbette, kendi çıkarı belirleyecek.
Dar bölge seçim sistemi, her seçim bölgesinden 1 milletvekilinin seçileceği barajsız bir seçim sistemi. Bu sistemin uygulamaya konabilmesi için Türkiye 550 dar seçim bölgesine ayrılacak. Her seçim bölgesinden en çok oyu alan tek bir aday milletvekili olarak meclise gidecek. Dar bölge seçim sistemi AKP’ye iki önemli avantaj sağlıyor.
Birincisi; birinci ve en yüksek oya sahip parti olması açısından 550 seçim bölgesinin çok büyük kısmında en fazla desteğe sahip parti olması nedeniyle seçime avantajlı girmesi,
İkincisi; dar bölge seçim sistemi yasasını çıkaracak ve meclis çoğunluğuna sahip parti olarak seçim bölgelerini kendi lehine olacak biçimde düzenleme olanağına sahip olmak.
Bu seçim sisteminin getirdiği iki avantaja karşılık AKP’ye yansıyacak üç de önemli dezavantaj var.
Birincisi, dar bölge seçim sisteminin belediye başkanlığı seçimleri gibi aday etkisine açık yapısı
İkincisi; yaratılan siyasi kutuplaşma nedeniyle iktidara karşı olan rakip parti ve/ya da adayların işbirliği yaparak iktidar partisi adayı dışındaki bir adayda birleşip onu meclise gönderme kolaylığına sahip oluşları
Üçüncüsü; dar bölgeden seçilecek milletvekillerinin bölge bağlantılarının güçlü olmak zorunda oluşu nedeniyle parti ve lider hegemonyasına göreli olarak daha kapalı olma olasılıkları.
Bu durumda AKP’nin, hem milletvekillerine istedikleri gibi egemen olamama olasılığı, hem de ikidar partisi adaylarının seçim kazanma riskinin yüksek oluşu nedeniyle dar bölge seçim sistemini tercih etmeme olasılığının yüksek olduğunu söylenebilir.
Ayrıca gerrymandering yoluyla bu sorunun çözümünün mümkün olmaması da, dar bölge seçim sisteminden uzaklaşmanın nedeni olacaktır.
En fazla beş milletvekilinin seçilebileceği, yüzde 5 barajlı ve il bazlı daraltılmış bölgeli seçim sistemi AKP’ye önemli avantaj ve sınırlı dezavantaj getiren bir sistem niteliği taşıyor.
Çünkü; seçim barajı yüzde 5’e indirilmiş olmasına karşın, seçim bölgeleri bazında (seçim çevresinde baraj altında kalmış oy sayıları çok büyümedikçe) seçim barajı asgari yüzde 15-20 düzeyinde oluşuyor. Bu da birinci parti lehine işleyen bir mekanizma olarak AKP’ye önemli avantajlar sağlıyor.
İkincil olarak, genel barajlı seçim sisteminin söz konusu oluşu ve bir seçim bölgesinden birden fazla milletvekili seçiliyor oluşu nedeniyle muhalefet partilerinin iktidara karşı seçim çevresi bazında birleşmesi bu sistemde mümkün olmuyor.
Ayrıca üçüncü avantaj olarak, daraltılmış bölgelerin oluşturma biçimlerinin seçim sonuçları üzerindeki etkisi tek milletvekili seçilen bölgeler gibi olamayacağından bu sistem iktidar lehine mühendisliğe daha açık bir yapı sergiliyor.
Daraltılmış bölge seçim sisteminin bir dördüncü avantajı ise (AKP yaklaşımına uygunluk açısından), milletvekillerinin partilerine göre seçiliyor olmaları ve aday etkisinin ortadan kalkışı nedeniyle partiye bağımlılığın en üst düzeyde olabilecek olmasıdır.
Erdoğan ve AKP kararlarını ve alacakları kararların seçim sistemine yansımasını Haziran ayına kadar tamamlamak zorundalar.
2015 milletvekili seçimlerinin yüzde 5 barajlı, en çok beş milletvekilinin seçilebileceği daraltılmış bölgeli bir seçim sistemiyle yapılacağının kesinleştiği bir ortamda Haziran ayına girmek, sanırım Türkiye’de pek sürpriz oluşturmayacak.
Ama asıl merak edilen kimin Cumhurbaşkanı adayı olacağı. Normal koşullarda Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı adayı olma olasılığının yüksek olması şaşırtıcı değil, fakat burası Türkiye. (ST/BA)