Ahmet Şık ve Nedim Şener'in evlerinin basılıp aranması ve gözaltına alınarak tutuklanmaları; tutuklu gazeteciler konusunun, ilk kez bu düzeyde gündeme girmesini sağladı.
Ve ilk kez ağır gazeteciler meslektaşlarının tutuklanmasına ciddi ve etkin biçimde itiraz edip, protesto ettiler!. Nihayet!!!
Sorunun bu düzeyde gündemleşmesi, hükümeti suskunluğunu bozmaya, açıklama yapmaya zorladı.
Başbakan Erdoğan konuştu!..
Her zamanki gibi önce hükümeti ve partisini savundu. Gözaltı ve tutuklamalarla ilişkilerinin olmadığını söyledi!. Yargının bağımsızlığından dem vurdu! Ve son noktayı koydu:
"Gazetecilik faaliyetinden dolayı hapiste yatan yoktur!"
Minareyi çalan kılıfını da uydurur; değil mi?
Buyrun işte bizim hikâyemiz; 8 Eylül 2006'da yaşadıklarımız "Gaye operasyonu" gerçekleri başbakana iyi bir yanıt oluşturuyor:
Terörle Mücadele Şubesi (TMŞ) için ilerici yurtsever, sosyalist basın ve çalışanları hakkında tertip, komplo senaryoları hazırlamak ve devreye sokmak işten bile değildir. Çünkü basın yasasına göre kuruşmuş ve yayın faaliyeti yürüten bu kurumlar ve çalışanları; gazete ve gazeteci olarak görülmezler. Onlar militandır!
Gazetelerin, dergilerin kapatılması, çalışanlarının susturulup, hapsedilmesi; yüzlerce, hatta binlerce yıla varan yasalar nedeniyle çantada keklik sayılır!..
Gazeteci örgütleri, yayın medyada çalışan meslektaşlarımız da çoğunlukla muhalif basına ve çalışanı bizlere hep mesafelidir. Hatta onlar da çoklukla devlet gibi, polis ve savcılar gibi bakarlar. TMŞ ekipleri senaryo hazırlarlar! Ve savcılar düğmeye basıp, motor derler!.. Saldırı başlar!..
2006 yılında tereyağından kıl çeker gibi yürürlüğe koydukları Terörle Mücadele Yasası (TMY), -haklı olarak biz ona hep Toplumla Mücadele Yasası deriz!- her çeşit polis terörünü meşrulaştırmıştır. Daha baştan dosya hakkında gizlilik kararı alınır! Akan sular durur! Ne size nede avukatınıza gözaltına alınma nedeniniz hakkınızda iddia ve suçlamalara dair vb. hiçbir bilgi verilmez. Hatta gözaltının 4. Gününe kadar soru bile sorulmaz. Son gün avukatınızın önünde okumadıkları sorulara yanıt verip-vermeyeceğiniz sorulur!
Savcılığa çıkarılırsınız! Yanınıza da avukatlar ordusu olsa ne yaza? Dosyaya konulan gizlilik gerekçesiyle bilgi alamadıkları için savunma yapamazlar. Haklı olarak yapamazlar! İlk andan itibaren savunulma hakkınız yok edilir!
Bu durum tutuklanma kararınızın önceden kesildiğinden başka bir anlama gelir mi?
Sonra mı?
Aylarca ve hatta iki yıla yakın hiç sorgusuz sualsiz sürecek bir tutsaklık sizi bekler!..
İşte böyle bir senaryo ile 8 Eylül 2006'da sevgilimle aynı gün gözaltına alındık... Dört günlük gözaltından sonra, gözaltında olan 23 kişi İstanbul Beşiktaş ACM'de savcılığa çıkarıldık. Sonra da nöbetçi mahkemeye... Dosyaya konulan gizlilik gerekçesiyle; ifade vermedik. Avukatlarımız da savunma yapamadılar. Tutuklandık!.. Yaşasın adalet değil mi?!
Tam 14 ay sonra ilk duruşma yapıldı. Ancak İstanbul TMŞ dosyaya ilişkin bazı evrakları mahkemeye göndermediği için; bunların gelmesi beklendi. Bizler ve avukatlarımız ilk savunmaları yapamadık. Evrakların gelmesi iki duruşmaya mal oldu. Buda Beşiktaş ACM' de altı aydan fazla bir zaman demek!
AB'ye uyum yasaları çıkarıldıktan sonra; "İşkence sıfır tolerans!" dediler. Artık kanıttan suçluya gitme yöntemi kullanılacak! vs. vs...
2006 yılında yürürlüğe konulan TMY' nin ilk kurbanlarıydık!
Polis komplosuyla Marksist-Leninist Komünist Parti'ye MLKP yönelik adına "Gaye" dedikleri bir operasyona dahil edilmiştik!
İddianamede gazeteci ve radyoculuk, gazetecilik ve yayıncılık dışında hiçbir fiilimiz, eylem ya da etkinliğimiz sözkonusuda değildi. Başbakanın iddiasının aksine, yalnızca gazeteci, radyocu olduğumuz için yargılanıyorduk.
Gözaltı süresince ne evimiz nede işyerlerimiz arandı. Tutuklandıktan günlerce sonra; 21 Eylül 2006'da diğer birçok demokratik Özgür Radyo ve Atılım Gazetesi de arandı. Buralarda da polis savcının iddialarını kanıtlayacak kanıta, bulguya rastlanmadı.
İddianamede hangi bilgisayardan çıktığı bilinmeyen, İnternette 5-1 dakika çeşitli sol içerikli siteleri dolaşarak, kopyala yapıştır yöntemiyle, alt alta dizilmiş çeşitli miting haberlerinin altına ad ve soyadlarımız yazılmak suretiyle, birkaç tuş hareketiyle MLKP örgütü yöneticileri olduğumuz ilan edildi.
Komplocuların hazırladığı bilgisayarı çıktılarının altında ad ve soyadlarımızın yer alması dışında; benim hazırladığıma veya bize ait olduğuna dair bırakın el yazısını, ıslak imzayı, en ufak bir maddi kayıt bulunmasada...
Bu coğrafyada illegal örgüt mensupları bırakalım yazışmalarında gerçek isimlerini kullanmalarını; günlük yaşamlarında bile kod isim kullandıkları Devlet Güvenlik Mahkemelerinde ( DGM) ve Ağir Ceza Mahkemelerinde (ACM') görülen bütün dosyalardaki örgüt üyeliği ve yöneticiliği iddialarının değişmez kanıtlarının başında gelse de!.. Birilerini örgüt mensubu olarak itham etmek için illaki bir kod ad takmaya, bunu işkencelerle kabul ettirmeye çalışsalar da!..
Polis, bu dosyada kendi laboratuvarlarında imal ettiği "örgüt dökümanları"na yargılanan bizleri ad ve soyadlarını ve bir de "örgüt komite", "merkez komite" titrleri yerleştirmek suretiyle bir ilke imza atmış oldu!
Ancak hem TMŞ senaristleri, hem de polis fezlekesine dayanarak iddianameyi hazırlayan savcı önemli bir ayrıntıyı "unutmuş" olmalı!
İddianamede bu bilgisayar çıktılarının altına gerçek kimlikleri yazılı olan bazı kişiler sahte kimliklerle gözaltına alınarak tutuklanmışlardır... Bu nedenle de ayrıca sahte kimlik kullanmaktan da yargılanıyorlar!..
Tam Aziz Nesin'lik bir vaka!
Beni, Atılım Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Çiçek'i yine gazetenin Genel Yayın Koordinatörü Sedat Şenoğlu'nu illegal örgüt mensubu / yöneticisi olmakla suçlayabilmeleri için ancak böyle bir "delil" hazırlayabilirlerdi! TMŞ' de bunu yapmış!. Beni eşimi ve başka gazetecileri örgüt yöneticisi ilan edip hapse tıkmanın bir anlamı var elbette;
Bizim şahsımıza Atılım Gazetesi, Özgür Radyo ve diğer bir kısım muhalif demokratik kurumları illegal ilan edip kapatmak, tasfiye etmek...
Muhalif, ilerici, yurtsever, sosyalist basın ve çalışanlarına gözdağı vermek, hepsini toptan susturma planının bir parçasıdır bütün bu senaryolar, komplolar...
Bunun için radyo, gazete yöneticisi olmamız, illegal örgüt yöneticisi olmak biçiminde lanse edilmemiz için yeterli görülür.
Çünkü 2005 yılında yürürlüğe giren yasa; illegal örgüt yöneticisi olarak itham edilen kişileri, o örgütün bütün eylemlerinden sorumlu tutmaktadır.
Dün bana, bize dair yazdıkları senaryo, şimdi değişik bir versiyonu ile Ahmet Şık ve Nedim Şener'le ilgili işletiliyor.
Ne demişti Başbakan Erdoğan;
"Gazetecilik faaliyetlerinden dolayı hapiste yatan yoktur!"
Azadiya Welat Gazetesi eski Yazıişleri Müdürü Vedat Kurşun, bazı Kürt gazete ve dergileri ile sosyalist basından yazıişleri müdürleri dışında polis fezlekelerine dayanılarak hazırlanmış iddianamelere bakınca; Erdoğan doğru söylemiş oluyor;
Çünkü iddianamelerde yasa dışı örgüt üyesi, mensubu, propagandacısı, yöneticileri olarak ilan ediliyoruz! Gazetecilik mesleği dışında bu iddiaların altını dolduracak hiçbir kanıt olmaması ise, DGM artığı ACM'ler için hiç önemli değil!..
Kılıf minareye uymadı mı? Onun da çaresi hazır:
"... üzerlerine atılı suç şüphesinin varlığını gösterir olguların bulunması, delil durumu, tutuklama tarihleri, suçun niteliği, suçunCeza Muhakemeleri Kanunu (CMK) 100. Maddesinde varsayılan suçlardan olması delik durumu göz önüne alınarak tahliye taleplerinin reddi ile tutukluluk hallerinin devamına..." diyerek, dört beş ay sonrasına duruşmalar erteleniyor!..
Tutukluluk halinin devamına dair gerekçenin ayrıca belirtilmesi talebiniz ise, sürekli yanıtsız kalır!..
Tutukluluğumuz dörtbuçuk yılı geçti ve açıktır ki ;cezaya, cezanın infazına dönüştü! Bu tip durumlarda tazminat ödenmemesi için tutsaklara bol keseden cezalar verildiğinin örnekleri de az değil! Oysa dosya açık! Beraat etmemiz için hiçbir neden yoktur!
3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü!
17 Mayıs'ta da bir kez daha Beşiktaş 10 Nolu ACM'de hakim karşısına çıkacağız!
Ben, biz o gün:
"TMY Çöpe! Adalet, Özgürlük İstiyorum!" diyeceğim!..
Sizleri ve kamuoyunu duyarlı olmaya, o gün bizimle dayanışmaya çağırıyorum (FE/EÖ)
(*) Kandıra 2 Nolu T Tipi Hapishanesi