DR. NİSAN ALICI YANITLADI
"Kadınların barış sürecindeki katılımı, kalıcı bir barışın temelini atıyor"

Kadınların ve LGBTİ+’ların barış süreçlerine aktif katılımı, eşit temsiliyetin ötesinde bir anlam taşıyor. Bu katılım, kalıcı ve kapsayıcı bir barışın inşa edilmesi için zorunlu bir gereklilik olarak karşımıza çıkıyor.
İngiltere’de çalışmalarını sürdüren Dr. Nisan Alıcı, çatışmaların toplumsal cinsiyet boyutlarının göz ardı edildiği barış süreçlerinin, toplumsal adaletin sağlanmasında yetersiz kaldığını ve şiddet türlerinin onarılmasında eksik olduğunu belirtiyor.
Alıcı, toplumsal cinsiyet perspektifini içermeyen barış süreçlerinin, çatışma sona erse bile kadınlara yönelik şiddet ve ayrımcılığın devam etmesine yol açabileceğini vurguluyor. Bu nedenle, kadınların ve LGBTİ+’ların barış süreçlerine dahil edilmesi, sadece barışın sağlanması değil, aynı zamanda sürdürülebilir bir barışın temellerinin atılması açısından kritik bir öneme sahip.
Alıcı, sorularımızı yanıtladı.
"Barış İçin Kadın Girişimi etrafında kadınlar ve LGBTİ+'lar bir araya geldi"
Kadınların barış süreçlerine daha aktif katılması neden önemli? Dünya örneklerinden hangi dersleri çıkarabiliriz?
Kadınların ve LGBTİ+’ların barış süreçlerine aktif katılımı, yalnızca eşit temsiliyet meselesi değil, aynı zamanda kalıcı ve kapsayıcı bir barışın sağlanması açısından kritik bir gerekliliktir. Çatışmaların toplumsal cinsiyet boyutlarını göz ardı eden barış süreçleri, hem toplumsal adaleti sağlamaktan uzak kalır hem de çatışmaya bağlı insan hakları ihlallerini ve şiddet türlerini onarma konusunda eksik kalır.
Böyle bir durumda inşa edilmeye çalışılan barış kapsayıcı olmaz ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, çatışma sona erse bile devam edebilir.
Kolombiya örneği, kadın hareketlerinin ve LGBTİ+ örgütlerinin barış süreçlerine katılımının anlaşmaları nasıl dönüştürebileceğini gösteriyor. Kadın insan hakları savunucularının, feministlerin ve LGBTİ+ örgütlerinin ısrarlı mücadelesi sayesinde, barış anlaşmasına toplumsal cinsiyet perspektifi dahil edildi. Üstelik bu sadece “kadın” kategorisi üzerinden değil, kesişimsel bir toplumsal cinsiyet perspektifiyle yapıldı. Farklı gruplardan kadınların birlikte mücadele etmesi, barış anlaşmasına daha geniş bir kapsayıcılık kazandırdı.
Kolombiya, oldukça karmaşık bir toplumsal yapıya sahip, çok kültürlü ve çok etnik gruplu bir ülke. Örneğin, Afro-Kolombiyalı kadınların çatışmadan etkilenme biçimleri ve ihtiyaçları, yerli trans kadınlarınkinden farklıdır. Başkent Bogotá’da yaşayan bir LGBTİ+'ların yaşadığı ayrımcılık ve şiddet, kırsal kesimlerde yaşayan bir LGBTİ+ bireyinkinden farklı olabilir. Kolombiya’da kadın ve LGBTİ+ örgütleri bir araya gelerek bu farklılıkların görünür olmasını sağladı. Böylece hem barış müzakerelerinde hem de sonrasında yapılan barış anlaşmasında bu farklı deneyimler dikkate alındı.
Dolayısıyla mesele sadece kadınların barış süreçlerine katılması değil; toplumsal cinsiyet alanında çalışan, hem feminist hem de kesişimsel bir toplumsal cinsiyet anlayışını benimseyen ve farklı arka planlardan gelen örgütlerin de sürece dahil edilmesi gerekiyor.
Türkiye’de de kadınların ve LGBTİ+’ların barış sürecine geniş katılım sağlayabileceği alanlar oluşturulursa, toplumsal barışın çok daha geniş bir kesim tarafından sahiplenilmesi sağlanabilir.

Toplumun farklı kesimlerinden kadınlar (Kürt kadınları, feminist hareketler, siyasetçiler, akademisyenler) barış sürecinde nasıl bir rol oynayabilir?
Türkiye’de toplumun farklı kesimlerinden kadınların ve LGBTİ+’ların dayanışma içinde hareket etmesi, kadınların barış sürecindeki etkisini artıracaktır. Bunun örneklerini 2013-2015 sürecinde de gördük.
Barış İçin Kadın Girişimi gibi platformlar, farklı politik angajmanlardan ve toplumsal cinsiyet anlayışlarından gelen kadınları bir araya getirdi. Kürt kadın hareketinden kadınlar, LGBTİ+ aktivistler, feministler ve farklı örgütlenmelerin kadın grupları, barış gündemi etrafında birleşti.
Kolombiya’dan önemli bir ders de şu: Barış anlaşması imzalandıktan sonra yapılan referandumda, aşırı muhafazakâr, sağ ve kilise yanlısı gruplar, kampanyalarını toplumsal cinsiyet karşıtlığı üzerine inşa etti. Barış anlaşmasında “toplumsal cinsiyet ideolojisi” olduğunu öne sürerek, bunun Kolombiya’nın geleneksel aile değerlerine saldırı olduğunu iddia ettiler ve başarılı oldular. Bu referandum bağlayıcı olmasa da, toplumsal cinsiyetle ilgili bazı düzenlemelerde geri adım atılmasına neden oldu.
DEMOS olarak Kolombiya’da, barış anlaşması 2016’da imzalandıktan bir yıl sonra yaptığımız araştırmada, 20’ye yakın LGBTİ+ ve kadın örgütüyle görüşmüştük.
Kolombiya'da, barış anlaşması imzalandıktan sonra referanduma sunuldu. Bu süreçte, "hayır" kampanyasını örgütleyen aşırı muhafazakâr, sağ ve kilise yanlısı gruplar, kampanyalarını toplumsal cinsiyet karşıtlığı üzerine inşa etti. Anlaşmada "toplumsal cinsiyet ideolojisi" bulunduğunu öne sürerek, bunun Kolombiya’nın geleneksel aile değerlerine bir saldırı olduğunu iddia ettiler ve bu söylemle örgütlenerek oldukça başarılı oldular.
Bu referandum bağlayıcı değildi; bu nedenle, barış müzakerelerini yürüten taraflar—yani anlaşmayı hazırlayan gruplar—yine de anlaşmayı uygulamaya koyma iradesi gösterdi ve süreci devam ettirdi. Ancak, kamuoyundaki tepkilere karşılık olarak anlaşmada bazı değişiklikler yapıldı.
Görüşme yaptığımız kişilerin referandum sonrası sürece dair ortak görüşü, LGBTİ+ hareketinin kazanımlarını koruyabilmesinin en büyük sebebinin, feminist hareketle ve diğer kadın örgütleriyle kurduğu güçlü dayanışma olduğuydu.
Türkiye’de de feminist hareketin, Kürt kadın hareketiyle kurduğu ittifaklar bu açıdan çok kıymetli. Son dönemde barış gündemi görünürlük kazandıkça, feminist hareket ile Kürt kadın hareketi de geniş katılımlı toplantılar organize ederek barışa dair talepleri tartışıyor ve bu gündem etrafında mobilize oluyor. Bu, uzun yıllardır inşa edilmiş ittifaklara dayanıyor ve kadınların sürece etkin şekilde müdahale edebilmesini sağlıyor.
Benim de parçası olduğum Akdeniz Kadın Arabulucular Ağı Türkiye grubu da, Türkiye’de barış sürecine katkı sunabilecek önemli platformlardan biri. Bu ağ kapsamında, çatışma çözümü konusunda farklı deneyimleri ve uzmanlıkları olan siyasetçiler, gazeteciler, akademisyenler ve aktivistler bir araya geliyor.
Kadınlar barış masasında nasıl bir etki yaratabilir?
Kadınların barış masasında yer alması, çatışmanın farklı boyutlarını görünür kılar. Zorla yerinden edilme, cinsel şiddet, yoksulluk ve artan bakım emeği yükü gibi konular, erkek egemen müzakere süreçlerinde genellikle gündeme gelmez.
Türkiye’de uzun zamandır barış mücadelesi veren kadın insan hakları savunucularının, LGBTİ+ hareketi ve feminist hareketin barış anlayışı toplumdaki eşitsizliklerin dönüştürülmesini de içeriyor. Çok kapsamlı bir toplumsal donuşumu ve kalıcı barıșı hedef alan bu hareketler barış masasına oturduğunda toplumum barışa neden ihtiyacı olduğu derinlemesine tartışılabilir. Böylece barışın toplumsallaştırılmasına dair önemli bir yol alınmış olur.
Kolombiya örneğinde, barış müzakereleri başladığında heyetlerde kadın temsilci bulunmuyordu. Bunun üzerine yıllardır toplumsal cinsiyet perspektifiyle çalışan örgütler bir araya gelerek Bogotá’da 500 kişinin katıldığı bir zirve düzenledi. Kadın ve LGBTİ+ örgütleri ortak taleplerini oluşturdu ve sürece dahil olmak için hızla mobilize oldu.
Onların kurduğu baskı sayesinde müzakere heyetlerine kadın temsilciler katıldı ve toplumsal cinsiyet alt komisyonu kuruldu, ki bu komisyonun Kolombiya barış sürecine toplumsal cinsiyetin dahil edilmesinde ve Kolombiya deneyiminin örnek gösterilmesinde çok büyük payı var.
Alt komisyon sayesinde barış masasına Kolombiya’nın her yanından lubunyaların ve kadınların yaşadığı sorunlar ve talepler aktarılmış oldu. Dolayısıyla barış anlaşması da girdilere dayanarak toplumsal cinsiyet perspektifi taşıyan bir barış anlaşması oldu.
Kolombiya’daki süreçte olduğu gibi, kadınların varlığı toplumsal cinsiyete duyarlı politikaların anlaşmalara dahil edilmesini sağlar. Türkiye’de de benzer şekilde, kadınların sürece katılımı halinde çatışma sonrası adalet, hakikat ve hesap verebilirlik mekanizmaları daha sağlam bir zemine oturabilir.
"Süreç eril bir yaklaşıma sahipti"
Önceki barış sürecini kadınların dahiliyeti açısından değerlendirebilir misiniz? O süreçte eksik kalan mekanizmalar nelerdi?
2013-2015 Çözüm Süreci’nde, özellikle Kürt Kadın hareketi, feministler ve daha genel anlamıyla Türkiye kadın hareketi sürecin toplumsallaşması ve müzakerelerin yalnızca devlet ve silahlı aktörler arasında sıkışıp kalmaması için büyük çaba sarf etti.
Örneğin Kadın Özgürlük Meclisi ve Barış İçin Kadın Girişimi gibi yapılar, sürecin toplumsallaşması, toplumsal cinsiyet perspektifinin sürece dahil edilmesi ve müzakerelerin yalnızca devlet ve silahlı aktörler arasında sıkışıp kalmaması için başarılı bir mücadele verdi.
Bu gibi yapıların sürece dahil olma çabaları çok önemliydi ve bazı sonuçlar da alindi. Ancak resmi mekanizmalara baktığımızda, kadınların ve LGBTİ+’ların taleplerinin doğrudan yansımadığını ve toplumsal cinsiyete dayalı deneyimlerin, resmî mekanizmalara dahil edilmediğini ve sürecin eril bir yaklaşıma sahip olduğunu görüyoruz.
Mesela, sürecin yürütücü mekanizmalarından biri olan müzakere heyetlerinde, devlet tarafında hiç kadın yer almadı. Kadınların müzakere sürecine dahil edilmesi ancak HDP ve Kürt Kadın Hareketi’nin ısrarıyla mümkün oldu. Uzun sure HDP heyetinde Milletvekili Pervin Buldan yer aldı, daha sonra Kürt kadın hareketinin çabalarıyla Ceylan Bağrıyanık da sürece dahil edildi.
Bu dahiliyet Kürt kadın hareketinin feminist hareketle ortak mücadelesine dayanıyordu ve bu anlamda Ceylan Bağrıyanık’ın çeşitli gruplardan kadınların ortak taleplerini surece yansıtması hedefleniyordu. Ama bu yine de kadınların barış politikalarını doğrudan belirleyebileceği bir zemin oluştuğu anlamına gelmiyordu ve zaten barış masası bu gelişmeden çok uzun olmayan bir süre sonrasında dağıldı.
Meclis’te kurulan Çözüm Komisyonu ise bir başka örnek. Bu komisyonun amacı, sürece katkı sunmak için mağdurların ve sivil toplum örgütlerinin görüşlerini almak ve bir rapor hazırlamaktı. Fakat hazırlanan rapor, kadınların ve feminist hareketin önerilerini büyük ölçüde görmezden geldi. LGBTİ+ örgütlerinden ise hiçbir şekilde görüş alınmadı. Yani sürecin toplumsal cinsiyet boyutu tamamen göz ardı edildi.
Bir diğer mekanizma olan Akil İnsanlar Heyeti de benzer şekilde oldukça erkek egemendi. 63 kişilik heyette yalnızca 12 kadın vardı. Oysa kadınların ve feminist hareketin barış sürecine daha etkin katılımı sağlanabilseydi, barış sadece silahların susması olarak değil, toplumsal bir dönüşüm süreci olarak ele alınabilirdi.
Çatışmaların kadınlar üzerindeki etkileri –zorla yerinden edilme, militarizmin kadın emeğine etkileri, bakım yükünün artması, cinsel şiddet gibi– ancak kadınların sesi güçlü olduğunda görünür hale gelebilir.
Kolombiya barış süreci gibi örneklerde kadın hareketlerinin müzakerelere aktif katılımı, barış anlaşmalarının toplumsal cinsiyet perspektifini içermesini sağladı.
Oysa Türkiye’de süreç, erkek egemen bir yapı içinde ilerledi. Dolayısıyla bu durum, barış sürecinin kapsayıcı olmasını ve toplumun geniş kesimlerinin barışı sahiplenmesini zorlaştırdı.
Kadınların sürece dahil edilmemesi, barışın sadece silahların susması olarak algılanmasına neden oldu. Oysa barış, aynı zamanda toplumsal dönüşüm gerektirir. Eğer feminist ve LGBTİ+ hareketi sürece doğrudan dahil olsaydı, toplumsal cinsiyet eşitliği, adalet ve hakikat mekanizmaları gibi konular da barışın temel ilkeleri arasında yer alabilirdi.
"Kürt kadınlar ve feministler süreç için mücadele ediyor"
Barış sürecinin kalıcı olması için neler gerekli?
Barış sürecinin kalıcı olması için çatışmaların sadece askeri ve güvenlikle ilgili bir mesele olarak değil, toplumsal bir sorun olarak ele alınması gerekir.
Bu bakış açısıyla, negatif barışın (yalnızca silahların susması) ötesine geçerek, pozitif barışın (toplumsal adaletin sağlanması ve yapısal eşitsizliklerin giderilmesi) hedeflenmesi gerekir.
Bu noktada, geçiş dönemi adaleti (transitional justice) kritik bir rol oynar. Geçiş dönemi adaleti, çatışma sonrası toplumlarda hak ihlallerinin faillerinin ortaya çıkarılması, mağdurların ve hayatta kalanların taleplerinin karşılanması ve toplumsal onarımın sağlanması için kullanılan mekanizmalar bütünüdür. Özellikle son yıllardaki barış anlaşmalarında—Kolombiya örneğinde olduğu gibi—geçiş dönemi adaletinin nasıl uygulanacağına dair ayrıntılı düzenlemeler yer almaktadır.
Geçiş dönemi adaletini önceliklendirmek, 40 yılı aşkın süredir devam eden çatışmadan etkilenen binlerce insanın yaşadığı zararların tazmin edilmesi ve ortaya çıkan toplumsal tahribatın onarılması anlamına gelir. Örneğin, zorla kaybedilmelerle ilgili hesap verebilirlik ve hakikatin ortaya çıkarılması süreci hayata geçirilmelidir.
Bunun yanı sıra, zorla yerinden edilen binlerce insanın adalete erişimi sağlanmalı, toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin tekrar yaşanmaması için önlemler alınmalı ve geçmişte yaşanan hak ihlalleri hakikat ve adalet çerçevesinde ele alınmalıdır.
Bu bağlamda, daha önce gündeme gelen hakikat komisyonu mekanizması önemli bir araç olabilir. Önceki çözüm sürecinde farklı toplumsal gruplar böyle bir talebi yüksek sesle dile getirmişti. Ancak bu sefer, hakikat ve adalet taleplerinin aynı güçlü sesle gündeme getirilmediğini görüyoruz. Bunun üzerine düşünmek ve adalet ile hakikat taleplerinin nasıl karşılanabileceği konusunda mücadele yürütmek gerekmektedir.
Ve daha da önemlisi, barışın bir daha kaybedilmemesi, şiddet ortamına geri dönülmemesi sağlanmalıdır. Bunun için, çatışmanın temelinde yatan kök nedenlerin ele alınması ve toplumsal dönüşümün hedeflenmesi gerekmektedir. Bunun için sadece görünür şiddetin sona ermesi yeterli değildir; yapısal şiddetin de dönüştürülmesi şarttır.
Çatışmaya bağlı olarak ortaya çıkan yoksulluk, nesiller boyunca devam eden bir sorun haline gelmiştir. Eğitim ve diğer temel hizmetlere erişimde yaşanan eşitsizlikler, bu durumun daha da derinleşmesine neden olmaktadır. Özellikle Kürtlerin anadilde eğitim hakkının tanınmaması ve kamusal hizmetlerden Kürtçe yararlanma imkanlarının kısıtlanması, toplumsal adaletsizliği artıran önemli faktörler arasındadır.
Bu hakların yıllardır ihlal edilmesi, toplumsal eşitsizlikleri daha da derinleştirmiş ve belirli grupların sistematik olarak dezavantajlı konumda kalmasına yol açmıştır. Bu sorunlar giderilmeden, kalıcı bir barış inşa edilemez. Dolayısıyla hem psiko-sosyal hem ekonomik hem de politik düzeyde geçmişteki hak ihlallerinin ele alınması ve gelecekte bunların tekrarlanmaması için adim atılması gerekir.
Bu noktada, geçiş dönemi adaleti büyük önem taşımaktadır. Ancak mevcut süreçte ne geçmişle yüzleşmenin ne de geçiş dönemi adaletinin ciddi bir gündem haline geldiğini görebiliyoruz. Oysaki, bu meseleler göz ardı edilmemeli; barışı sağlarken tüm mekanizmaları nasıl hayata geçirebileceğimizi düşünmek gerekmektedir.
Ve en önemlisi, bu mekanizmalar oluşturulurken, çatışmadan en çok etkilenen grupların—özellikle kadınların ve gençlerin—karar alma süreçlerine katılımı mutlaka sağlanmalıdır. Türkiye’de feminist hareket ve Kürt kadın hareketi, sürecin daha kapsayıcı olması için mücadele etmeye devam ediyor. Kalıcı ve kapsayıcı bir barış için, onların sesinin duyulması ve sürecin aktif birer öznesi şart.
Okuma Önerileri
-Nazan Üstündağ “Feminist Bir Bakış Açısından Barış Süreci” makalesi.
-Güneş Daşlı, Nisan Alıcı, Julia Poch Figueras “Barış ve Toplumsal Cinsiyet: Kolombiya Barış Süreci” https://demos.org.tr/wp-content/uploads/2018/07/Kolombiya_Baris_Sureci_WEB.pdf
-Güley Bor • Güneş Daşlı • Nisan Alıcı Kesişen Yollardan Daralan Alanlara: Türkiye’de Kadın ve LGBTİ+ Örgütlerinin Barış Mücadelesi
(EMK)
ALEVİ ÖRGÜTLERİNDEN BM'YE İKİNCİ BAŞVURU
Orhangazi Ertekin: Emperyal ve alt emperyal güçler, Suriye’ye kayyım atadı

BM Kadının Statüsü toplantısında feminist sosyologlardan Suriye eylemi

İMAMOĞLU’NUN DİPLOMASI
“Tartışmalar hukuki ve akademik gerçeklerle örtüşmüyor”

Tarlabaşı Toplum Merkezi’ne açılan dava 29 Eylül’e bırakıldı

KADINLARIN GÜNDEMİ
Herkesin bir Ahmet Kaya şarkısı olduğu gibi bir de favori 8 Mart dövizi yok mu?
