* Fotoğraflar ve video: Eren Dağıstanlı.
İlk olarak 2019 yılında başka bir firma tarafından taş ocağı yapılmak istenilen vadide yurttaşlar o projeye dava açarak taş ocağına engel olmuş, ancak liman dolgusu için Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı'nın devreye girmesi ve taş ocağı çalışmalarını Cengiz İnşaat'ın yürüteceği belli olunca işin rengi günden güne değişmişti.
2021 yılı nisan ayında, mahkeme süreci devam ederken Cengiz İnşaat'ın çalışma yapmak için vadiye gelmesiyle, bölgede yaşayan yurttaşlar fiili olarak direnişe geçmiş ve kolluk kuvvetin saldırısıyla karşı karşıya kalmıştı.
Eskencidere'de yaşayan yurttaşların direnişi kamuoyunda duyulmasının ardından vadiye birçok muhalefet partisinden vekil desteğe giderken, hükümet kanadından da köylüleri ikna etmek için ziyaretler düzenleniyordu. Bunlardan en önemlisi, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı'nın bizzat köylülerin bulunduğu direniş alanına düzenlediği ziyaretti.
"Ne kadar komünist varsa buraya geliyor"
Ekoloji mücadelelerinde pek görülmemiş bu ziyarette bakan, köylülerin sorularına cevap vermeyerek aracına binip giderken, basına İkizdere merkezde bir salonda düzenlenen toplantının görüntüleri servis edilerek köylülerin projeye rıza gösterdiği algısı yaratılmıştı.
Bütün süreç boyunca sessizliğini koruyan, kendisi de Rizeli olan AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, vadideki mahkeme bilirkişi keşfi gerçekleşmeden 10 gün önce Rize'de yaptığı konuşmada direnişçileri hedef almış ve şöyle demişti: "Türkiye'nin değişik yerlerinden ne kadar sol varsa, komünist varsa alıp buraya geliyorlar. Siz bu milletin önünü kesemezsiniz, kesemeyeceksiniz."
Bilirkişi: Proje uygun değil
13 Eylül 2021 tarihinde gerçekleşen mahkeme bilirkişi keşfinin raporu 14 Ekim'de taraflara iletildi.
04.11.2021 tarihinde Rize Valiliği tarafından, 18.11.2021 tarihinde de Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı tarafından bilirkişi raporuna itiraz edildi. Bu süre zarfında ilk bilirkişi raporuna dayanılarak yürütmenin durdurulması kararı verilmesi için çeşitli beyanlar sunulmasına rağmen bir karar kurulmadı.
Proje için açılan ÇED iptal davası, bilirkişi raporundan yaklaşık bir yıl sonra 3 Ağustos 2022 tarihinde Rize İdare Mahkemesi'nde görüldü. Aynı bölgede bulunan diğer iki taş ocağı projesi için iptal kararı verilirken, Eskencidere'de bulunan taş ocağı için karar, direnenlerin istediği yönde olmadı.
Hâlâ umut var
Diğer taş ocak proje alanlarının, birisinin mevcut çalışma sahasının hemen üstünde diğerinin de bir kilometre karşısında bulunduğunu ifade eden Eskencidere'de yaşayan Dursun Baş, "O projeler doğaya zararlı ama bakanlığınki değil, hatta faydası var diyecekler utanmasalar," diye kızarak başlıyor konuşmaya.
Dursun Baş, Eskencidere'deki taş ocağına karşı direnişin ilk gününden beri kararlı duruşunu gösteren kişilerden. Mücadelenin ilk günlerinde "direniş varsa umut da var" diye haykırdığı anın görüntüleri kamuoyunda çok yer bulmuş, bu yüzden de hakkında birçok dava açılmıştı.
Dursun Baş, umudun hâlâ olduğunu söylüyerek şöyle diyor:"Hukuken henüz kaybettiğimizi de düşünmüyorum. Bir üst mahkemeye gittik. Belli olmaz, önümüzde seçimler var, seçimlerde kazanırsak biz de kazanmış olacağız. Öyle umut ediyoruz."
Verilen sözler tutulmalı
Direniş boyunca birçok muhalefet partisinin kendilerine destek verdiklerini aktaran Baş:
"Bize verilen sözler var. Bunları hiçbiri göz ardı edemez. Bütün partilerden bize desteğe geldiler. Bir tek iki parti gelmedi, mevcut iktidarda olanlar. Onlar da ikna etmeye geldiler ama başaramadılar. İkna edilecek bir durum da yok, kendileri de biliyor bu projenin yanlış olduğunu."
Direnişe katılan 10 köylüye, çeşitli suçlamalardan göstermelik davalar açıldığını belirten Baş:
"Cumhurbaşkanı'na hakaretten bir dava açılmıştı bana, ondan beraat ettim. Bir de terör örgütü propagandasından açılan bir dava var hakkımda. 1 yıl 3 ay ceza verdiler bana. 5 yıl ertelemeli. İtiraz ettik. Ya tam beraat alırım ya da cezayı verecekler. Bakalım başka davalar açacaklar mı? Direnişten sonra çıktı tabii bunları piyasaya.
"Direnişte biraz aktif rol alınca, sindirilmesi gereken insanları hemen tespit ediyorlar. Bütün dava açılan arkadaşlarımıza, halkı kışkırtmaktan, kolluk kuvvetlerine hakaret, mukavemet... Ne buldularsa kafalarına göre yazdılar. Bizi de terörden yakaladılar işte. Ben bunlardan niye korkayım? Ben gelmişim 58 yaşına. Beni alsınlar, bu projeyi bıraksınlar."
Oh olsun mu?
Direniş sırasında kendilerine destek verildiği kadar "Cumhurbaşkanının memleketi, oy vermeselerdi, oh olsun" gibi eleştirilerin de olduğunu belirten Baş, o eleştiriler için şöyle diyor:
"Yahu kardeşim, bu İkizdere'nin toplam oyu 3000-3500. Yani bu 3500 oyla seçilmişse bu adam, tamam biz suçluyuz, bizi assınlar. Yüzde 50 oy almış adam ya. Bunu söyleyenler kendi memleketlerine neden bakmıyorlar? Milyonlarca oyları var orada. Bir İkizdere mi seçti bu adamı? Bu Rize'de muhalif mi yok diye algılanıyor? Herkes bize yüklendi 'Oh olsun size, yüzde 87 oy verdiniz,' diye. Ben yokum, yüzde 87 içerisinde ben yokum kardeşim. Ayrıca oy vermiş diyelim, oy vermiş diye doğayı savunmayacak mı yani?"
Mahkeme hakimlerine suç duyurusu
İkizdere mahkeme sürecinde başından beri mevzuata aykırılıklar silsilesinin mevcut olduğunu söyleyen Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Çevre Mühendisleri Odası avukatı Hülya Yıldırım, 11.09.2022 tarihinde karara imza atan Rize İdare Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunduklarını belirtti.
Avukat Hülya Yıldırım, İkizdere kararında imzası olan mahkeme heyeti hakkında yaptıkları suç duyurusunu üç ana başlıkta özetledi:
"1. ÇED sürecine ilişkin davalar İvedi Yargılama Usulüne tabi olmasına rağmen yürütmenin durdurulmasına ilişkin tanımlanan süreç geriye dönülmez zararların oluşmasını engellemek için öngörüldü. Ve özellikle de ÇED süreçlerine dair davaların da bu kapsamda değerlendirilmesi gereken davalardan olduğu bilinmekte. Dava konusu işlemin telafisi imkânsız zararlara yol açacağı ve açıkça hukuka aykırı olduğuna ilişkin dilekçelerde yeterli somut delil sunulmasına rağmen yürütmenin durdurulmasına ilişkin tedbiren de olsa bir karar verilmemiş bilirkişi ve keşif incelemesinin akabinde bu kararın verileceği hüküm altına alındı.
İhtiyat İlkesi
"Üç ay sonrası için ise bilirkişi keşfi tarihi verildi. Oysa Çevre Hukukuna özgün rengini veren en temel ilkelerden biri İhtiyat İlkesi'dir:
'Burada ispat yükünün, geleneksel şeklinden sıyrılarak, çevresel bozulmaya yol açabilecek faaliyete karşı çıkanlardan alınıp bu faaliyeti gerçekleştirmek isteyenlere, diğer bir deyişle çevresel kaynakları kullananlara yüklenmesi, yani yer değiştirmesi söz konusudur. Bu yer değiştirme, hukuki sorumluluğun ortaya çıkması aşamasından çok önce, faaliyetin yapılıp yapılmamasının koşulu olarak kendini gösterir. Çünkü bu önlemin kabul edildiği durumlarda, faaliyet ya da proje sahibi gerçekleştireceği faaliyetin çevresel açıdan önemli bir zarar yaratma riski taşımadığını ortaya koymakla yükümlüdür. Ancak bu takdirdedir ki faaliyette bulunmak için gereken izni alabilecektir.' (Çevre Hukuku. Nükhet Turgut:1998, Sayfa 329)
"Mevcut dosyada birçok tespit, rapor bulunmasına, ulusal ve uluslararası otoriteler ve sivil toplum örgütleri ile yurttaşlar tarafından ikazlarda bulunulmasına rağmen bu konuda tedbiren dahi olsa yürütmenin durdurulmasına ilişkin karar alınmamış olması en hafif tabiriyle ihmaldir.
Dosyanın uzaması
2- Mahkemenin teknik rapor olmadan karar veremeyeceğini kabul edecek olsak dahi keşif tarihinin üç ay sonraya verilmiş olması ise ivedi yargılama usulüne de dosyanın gerektirdiği ivedililik haline de aykırılık taşımakta. Bu durumda Mahkemenin sadece teknik bilgiye vakıf olmaması sebebiyle yürütmeyi durdurma talebi hakkında keşiften sonra karar 2. verilmesi kararı aldığını söylemek mümkün olmayacaktı.
3- İvedi yargılama usulüne tabi dosyalar Kanun gereği altı aylık süre zarfında tamamlanması gerekirken 1,5 yıllık bir sürecin sonunda karar verilmiş olması ve dosyanın uzamasının sebeplerinin zorunluluktan kaynaklanmıyor oluşu mahkeme heyetinin hukuken sorumluluğunun tartışılması gerekliliğini zaruri kılmaktadır."
Görevi kötüye kullanma
Bu üç ana maddeyle birlikte mahkeme heyetinin görevini kötüye kullandığını vurgulayan Yıldırım, son olarak şöyle diyor:
"Görevi kötüye kullanma suçu nedeniyle kamunun zararına sebebiyet verilmiş, yine kişilere haksız bir menfaat sağlandu. Meydana gelen çevresel zarar ve bu zararın engellenmemesi kamusal zararken, faaliyetin devamına izin verilmesi ile aslında şirketin haksız kazancına müsaade edilmesi açıkça hukuka aykırıdır ve bu suçun oluşmasına neden oldu."
Ne olmuştu?
Bu sırada köylüler avukatları aracılığıyla projeyi yargıya taşıdı. |
2022'de 10 Ekolojik Mücadele / Tuğçe Yılmaz
İliç'teki siyanür sızıntısı ve altın madenine karşı verilen mücadele / Cihan Berk
Sinop'ta yeni bir Çernobil yaşanmasın diye: Mücadeleye devam / Eren Dağıstanlı
İkizköylüler: Akbelen Ormanı yaşıyorsa direnişimiz sayesinde / Özlem Kara
Şırnak'taki ağaç kesimlerine karşı verilen mücadele / Roza Yiğit
Amasra'da termik santral inadına karşı verilen mücadele / Eren Dağıstanlı
"Sinpaş hiçbirimizden büyük değil" / Özlem Kara
Atık gemisi São Paulo'nun Türkiye'ye gelişinin durdurulması / Özlem Kara
Umudun bitmediği direniş: İkizdere / Eren Dağıstanlı
Kurutulan Marmara Gölü'nü kurtarmak için verilen mücadele / Özlem Kara
"Validebağ korudur, koru olarak kalacak" / Tuğçe Yılmaz
(ED/TY)