Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü İstanbul Kültür Sanat Vakfı’na gönderdiği yazıda festivalde gösterilecek yerli yapımların kayıt-tescil olmak kaydıyla etkinliklere katılabileceğini, yabancı filmlerin de “Sanatsal Etkinlikler Komisyonu”ndan izin alındıktan sonra gösterilebileceği bildirdi.
Sinema Genel Müdürlüğü Vekili Mesut Cem Erkul imzasıyla gönderilen yazıda işaret ve ibarelerle ilgili düzenlemelere uymayanlara para cezası verileceği belirtildi.
Yazıyı Twitter sayfasında paylaşan İstanbul Film Festivali “Filmlerin programa kabul edildiği takdirde, kayıt-tescil belgesi olmadan gösterilemeyeceğini” duyurdu.
Erkul bugün "Festival filmlerini denetleme, filmlere ceza verme, sansürleme yetkimiz yok" açıklaması yaparken uygulamanın 2004’ten itibaren yürürlükte olduğunu belirtip “sansür” yorumlarına karşı çıktı.
bianet uygulamayı Film Mor kurucularından Yönetmen Melek Özman ve Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) Başkanı Alin Taşçıyan, Sinematek Derneği Kurucusu Yönetmen Yücel Ünlü ve İstanbul Film Festivali Direktörü Azize Tan ile konuştu.
Özman: Festival filmleri denetlenemez
“Uygulamanın yeni olduğundan emin değilim. Müdürlükten böyle bir yazı gelmiyordu ama festivaller Sanatsal Etkinlikler Komisyonu’ndan (SEK) izin alınarak yapılıyor. Komisyon geçtiğimiz yıllarda akıllı işaretler gereği festivaller filmlerinin kopyalarını istedi. Biz vermedik, vermiyoruz. Israrla da istemiyordu. Bundan sonra yazıların gelmesi uygulamanın daha sıkı takibi olacağını düşündürdü.
“Filmler akıllı işaretler için isteniyor, kabul etmeme gerekçemiz de festival filmlerinin denetlenemez ve sansürlenemez oluşunu savunuşumuz. Bir tür denetleme başlayınca bu uygulama istemediğimiz yerlere varabilir. Denetlemenin kendisini istemiyoruz.”
“Yazı geleceğinde ne yapacağımıza diğer festivallerle birlikte karar veririz diye umuyoruz” diyen Film Mor’a benzer bir yazı geldiğinde eğilimlerinin bunu uygulamamak yönünde olduğunu belirtti.”
Taşçıyan: Uygulama akılcı değil
“Bu yeni bir uygulama değil, zaten vardı. Ama akılcı, yararlı ve demokratik bir uygulama değil.
“SEK'in festivaller üzerinde bir denetim yapması demokratik hak ve özgürlükler açısından da meslek etiği açısından da prensip olarak yanlış olduğu gibi fiziksel olarak mümkün değil.
"Bir film festivali programının nasıl yapıldığını, filmlerin nerede ve nasıl seçildiğini, kimden ve hangi koşullarla alındığını; katalog yazımı, altyazı çevirisi, gösterime hazırlanma sürecinin nasıl işlediğini ve bu süreçte festivalcilerin nasıl çalıştığını bilenler SEK'in böyle bir denetimi gerçekleştiremeyeceğini de bilir.
“Başta SEK üyesi olan sinemacıların çıkıp ‘Biz paralel festival programcısı değiliz, bir yıl boyunca Türkiye'deki bütün festivalcilerle birlikte dünyayı dolaşıp film izleyemeyiz. Onların zamanla yarıştığı ve sürekli değişikliklerin meydana geldiği bir süreçte bilfiil çalışamayız. Kaldı ki denetimci rolü üstlenmemiz de meslek etiğine aykırı’ demeleri gerekir. SEK'e üye veren bütün sinema kurumlarının yönetim kurullarına ve üyelerine görev düşüyor.”
Ünlü: Bağımsız sinemanın ölümü
“Kayıt ve tescil belgesi yasal olarak zaten vardı. Fakat 1988’de dönemin Kültür Bakanı tarafından bir kararname ile iptal edilmişti. Bakanlık bu kararnameyi yeniden dayatıyor. Bu dayatma ile üretilen tüm filmlere ticareten kayıt tescil zorunluluğu getirilmiş ve kayıt tescil esnasında yaş sınırı uygulamasını da devreye sokmuş. Yani bir nevi sansür devreye giriyor. Festivallerde de kayıt tescili yapılmamış filmlerin gösterimini yasaklayarak sansür alanını daha da büyütüyor.
“Bakanlık bu kararı ile ‘halkın ne izleyip izleyemeyeceğine karar verme yetkisi bizdedir’ diyor. ‘Ancak benim izin verdiğim filmleri izleyebilirsiniz, değilse gösteremezsiniz’ anlayışını sinema alanında da dayatıyor.
“Bir başka açıdan baktığımızda ise; bu kayıt tescil uygulaması bağımsız sinemanın ölümü anlamına geliyor. Bağımsız film yapanlar zaten sinema salonlarında gösterim olanağı bulamıyor, tek yerleri festivaller. Bu kararname ile festivallerde bağımsız filmlerin gösteriminin de önü kapatılmış oluyor.
"Sinema Fonu" biletlerden kesilen paylardan oluşan bir fon. Dağıtımı yetkisi de bakanlıkta. Bakanlık bunu film yapımına ve festivallere harcamakla yükümlüdür. Halktan aldığı parayı dağıtmaktadır. Kendi cebinden verdiği bir para değildir. Paranın kaynağını elinde tutan bakanlık, sinemacılara ve festivallere her istediğini yaptıracağını düşünerek aba altından sopa göstermektedir. Bu düşünce sinemamızın özgür gelişimine vurulan bir darbedir. Tüm sinemacılar ve meslek birlikleri bunun karşısında olmalıdır. Bunun çözümü ise; ‘sinema fonu’nun bakanlık elinden alınarak sinema meslek birliklerinin kullanımına verilmesidir.”
Tan: Yeni düzenleme yapılması tartışmaya açılabilir
Azize Tan söz konusu yazıyla ilgili “Bakanlık bu yönetmeliğin uygulanmasını son dönemde daha büyük bir hassasiyetle takip etmekte ve sınıflandırma işaretlerinin kullanımının yerleşmesini amaçlamaktadır” yorumu yaptı.
“Türkiye’de gelişen sinema sektörüyle birlikte, bu uygulama festivallere katılan Türkiye yapımları açısından işleyişi zorlaştırabilmektedir. Çoğu film, ilk gösterimini festival çerçevesinde yapan yeni tamamlanmış yapımlar olduğu için bu belgenin alınma süreci sıkıntılar yaratabilmektedir. Yönetmelikte sinema sektörünü ve festivallerin işleyişini rahatlatabilecek yeni bir düzenleme yapılma konusu tartışmaya açılabilir. Sınıflandırma işaretlerinin de kabul edilmiş evrensel değerlendirme yöntemleri kullanılarak belirlenmesi de bu noktada büyük önem taşımakta."
Tan SEK’in fonksiyonunun ise, gösterilen filmlerin teliflerinin ödenip ödenmediği, filmlerin gösterim koşullarının uygun olup olmadığı gibi konularla sınırlı olması gerektiğini belirtti. Festivallerin programlarının içeriğine dair "uygundur ya da değildir" görüşü vermenin SEK’in görevi olmaması gerektiğini söyleyen Tan "Sektörün festivallerle karşılıklı diyaloğu aslolan konudur"dedi. (IK/BK)