Hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan, avukatlarıyla görüşmesinde* "Burada önemli olan birbirinden şu kadar kişi öldürdüm hesabı değildir. İki aşiret de kavga eder, kimin kimden fazla insan öldürdüğüne bakılmaksızın barış kararı verirler ve barışabilirler. Ben bu konuda burada demokratik çözüm ve barışa kendimi ikna ettim, bu yaklaşımımız gerçek Türkiye dostluğudur" dedi.
Öcalan'ın önceki gün (4 Kasım) İmralı Adası'ndaki görüşmede avukatlarına söylediklerini Fırat Haber Ajansı (ANF) yayınladı. Öcalan'ın sözlerinden bazıları şöyle.
Parlamento barışın önünü açmalı: Ben buradan Cumhurbaşkanı'na, Başbakan'a tekrar sesleniyorum. Cesur olmak zorundasınız. 9, 10, 11 Kasım olur, fark etmez; ancak bu sorun parlamento gündemine getirilip çözülmelidir. Parlamento barışın kararını vermelidir, barışın önünü açmalıdır. Demokratik siyasi çözümün kararını vermelidir. Yeni kayıpların, yeni acıların önüne geçmek istiyoruz. On altı yıldır ben bu kararı vermişim, bunun için çabalıyorum. Biz barış olabilir diyoruz. Cengiz Çandar daha önce yazmıştı, okudum; Özal Çandar'a; "Bu sorunu çözmek benim boynumun borcudur, bu halka karşı borcumdur" demiş. Biraz da Özal'ın anısına saygı gereği bu sorun çözülmelidir, diyorum.
Değiştim: Ben burada PKK'nin silahsızlandırılması ve barış sürecine kanalize edilmesi konusunda kendimi ikna ettim. Ben değiştim, biz değiştik.
AKP de çözemezse tasfiye edilir: Biz bu sorunu Özal'la çözmek istedik ama olmadı. Özal'ın çağrısına biraz geç karşılık verdim. Yine Erbakan'la çözemediğimiz için üzgünüm, o da çözmek istedi ancak sonuçta görülüyor ki iki lider de hem Özal, hem Erbakan tasfiye edildi belli güçler tarafından. Şimdi AKP var. AKP'de çözemezse tasfiye edilir. Öyle çok meraklı da değiller AKP'ye. Buradan söylüyorum. Hüsamettin Cindoruklar falan var, birleştiler. Başka oluşumlar da var. Buradan rahatlıkla şunu söyleyebilirim. AKP'nin alternatifini de hazırlıyorlar, bu böyle bilinmelidir. Bu kış sürecinde barış gelişmezse baharla birlikte çok daha güçlü bir çatışma yaşanabilir. Hükümetin ve Devletin de barış kararı alması gerekir. Barış kararı çıkmazsa zaten bu güçlerin bu zihniyet ve arkasındaki güçlerin de istediği, Kürt ve Türk halkının çatışmasıdır. Bunlar iki milyon insanın ölümünü bile göze almışlar. Türkiye'yi Iraklaştırmak istiyorlar. Irak, Afganistan gibi olur. Bunların olmaması için çabalıyorum. PKK de kendi kararlarını kendisi verebilmelidir. Kürtler de kendi kararlarını kendileri verebilmelidir.
Benden önderlik beklemeyin: Burada ne kadar dayanırım bilmiyorum, intiharvari şeylere girmeyeceğim, her şeye rağmen dayanmaya çalışıyorum ancak son nefesimi verinceye kadar dostça, yoldaşça halkımıza bağlı bir şekilde yürüyeceğimin, son nefesimi burada bu şekilde onurluca vereceğimin bilinmesini isterim. Kesin olarak şunu söylüyorum. Kimse benden pratik önderlik beklemesin. Kürtler, kendi içlerinde tartışsınlar, kararlaştırsınlar, kendileri karar versin ne yapacaklarına.
Takip edemiyorum: Ama benim rol almam isteniyorsa koşullarımın düzeltilmesi gerekir, her yere ulaşabilmeliyim. On bir yıl etti, sağlık durumum da bunlarla bağlantılıdır. Hiç bir şeyi takip edemiyorum, birçok şeyden haberim yok.
Üzerime düşeni yaparım: Meclis, demokratik anayasa, demokratik çözüm ve barış kararını almalıdır. İşte 10 Kasım deniliyor. Fark etmez, parlamentoda barışın, demokratik çözümün kararı alınmalıdır. Halk bunun için, demokratik çözüm için demokratik eylemselliklerini yükseltebilmelidir, devam ettirmelidir. Eğer Meclis bu kararı almazsa PKK ve Kürtler kendi kararlarını alırlar, ben de buna karışmam. Ancak bir çözüm iradesi oluşursa ben o zaman üzerime düşeni yaparım. Devlet bundan sonra benden bir şey beklemesin, ben üzerime düşeni yaptım.
Kendimi barışa ikna ettim: Burada önemli olan birbirinden şu kadar kişi öldürdüm hesabı değildir. İki aşiret de kavga eder, kimin kimden fazla insan öldürdüğüne bakılmaksızın barış kararı verirler ve barışabilirler. Ben bu konuda burada demokratik çözüm ve barışa kendimi ikna ettim, bu yaklaşımımız gerçek Türkiye dostluğudur.
Kafa yoranların sorumluluk alması gerek: Diyarbakır, Demokratik siyaset akademileri diyorum, öneriyorum. Halkına bağlı, akıllı, demokrat, Kürt olsun Türk olsun farketmez, bu sorunlara kafa yoran insanların sorumluluk alması gerekmektedir. AKP de anlamıyor, kendisini bekleyen tehlikenin farkında değil.
Erdoğan'a sesleniyorum, cesaretli olmalısınız: Sayın Erdoğan'a sesleniyorum; eğer bu sorunu çözmezsen, böyle sağa sola savurursan, yedi yıldır yaptığın gibi demagoji yaparsan, ciddiyetsiz davranırsan durumun Özal'ın ölümünden kırk sekiz saat öncesi gibi olur, Özal'ın son kırk sekiz saat içinde başına ne getirildiyse sizin de başınıza getirebilirler. Cesaretli olmalısınız. "AKP'yi Amerika destekliyor" deniliyor ama bilinmeli ki durumunuz Özal'ın Amerika ile olan ilişki durumundan daha iyi değildir. Çünkü her şeyden önce AKP'nin İslami kimliği var, Özal'da bu yoktu. ABD bu kimliği çok benimsemez, tutmaz. Bütün bu işlerin arkasında Amerika var tabi. İşte Özal'ın sonu ortadadır.
Özal rolünü yerine getiremeyince tasfiye edildi: 1950'lerden itibaren Türkiye tamamen Amerikan politikalarına bağımlı hale getiriliyor. Türkiye'de ordu içindeki cuntacılığın üzerine gidilip, güçleri sınırlandırılacak bunların, üzerlerine gidiyorlar, bitirecekler ama yerine ne koyacaklar, ne koyacakları da önemli? Sınırlandırılmışlar ama tümden bittikleri söylenemez. Çiller ta 1967'den itibaren CIA'nın ajanıdır. Çiller aracılığıyla ülkeyi ne hale getirdikleri görüldü. Özal Kürt sorununun çözümünde Amerika'nın verdiği rolü yerine getiremeyince, güç getiremeyince tasfiye edildi. Avrupa'da Kürt sorunun çözülmesini istemiyordu, çözümsüzlüğü derinleştirmeye çalışıyordu. Özal ölmedi, öldürüldü. AKP'nin durumu da buna benziyor.
Kürt-Türk uzlaşmasını engellemeye çalışıyorlar: Diyarbakırlılara, DTP'ye söylüyorum; DTP'nin demokratik siyaset akademilerini kurması gerektiğini söylüyorum. Tarihi bilmeden siyaset yapılamaz. Dersim'in durumu ortada. Kendi tarihini bilmeden, kendi katillerini tanıyamadan yürüyemezsiniz. Sizi öldüren, bitiren bu zihniyeti tanıyacaksınız. Seyit Rıza'yı şafak vakti, daha Mustafa Kemal'i beklemeden asıyorlar. Kim asıyor? Kürt-Türk uzlaşmasını istemeyenler asıyor. Bunun yüz yıllık tarihi var Ta 1906 darbesine kadar dayanıyor, hala günümüze kadar varlığını sürdürüyor. İşte bu ekip asıyor. Şimdi bunların temsilcileri Kamer Genç, Deniz Baykal ve Kemal Kılıçdaroğlu'dur. Bunlar hepsi bu çetenin devamıdır. Şimdi de Kamer Genç gibileri çıkmış Dersim hakkında ileri geri konuşuyorlar. Seyit Rıza'yı Mustafa Kemal'i beklemeden asmalarının nedeni, Kürtlerle uzlaşmasının önüne geçmekti. Yine Mustafa Kemal'i Kürt düşmanı olarak göstermek, burada bana da bebek katili, Türk düşmanı dediler. Bununla da nasıl Mustafa Kemali Kürt düşmanı olarak gösterdiyseler beni de Türk düşmanı olarak göstermek istediler. Böylece Kürt-Türk uzlaşmasını engellemeye çalışıyorlar, bu süreci derinleştirmek istiyorlar.
Bahçeli ve Baykal: Bahçeli'nin Baykal'ın durumu ortada. Bu sorun çözülmesin de ne olursa olsun diyorlar. Daha önce de açıkladım bunların milliyetçiliklerini, milliyetçidir bunlar. Öte yandan bakıyorsun toplum aç, sefil ama bunların hiçbirinin umurunda değil. Türkiye'de ve bölgede yüzde seksen işsiz var, toplum yüzde seksen aç ancak bu sorunlara kafa yoran yok. Mesele iktidardır. O yüzden diyorum, iktidar olgusunu iyi çözümlemek lazım. İktidar kavramına epey kafa yordum. Bir taraftan devasa toplumsal sorunlar dururken insanlar avare, lümpen, içi boş bir şekilde ortalıkta dolaştırılırken diğer taraftan iktidar hesapları, iktidar savaşları yaşanıyor. Neyin iktidarını yaşıyorsun? İşte kapitalizm budur, küresel kapitalizm budur; toplumu, insanı bu hale getirir.
Yüz yıl öncesine dayanıyor bu zihniyet. Hatta 1906'daki darbeyle başlıyor. Abdulhamit'in tahttan indirilmesiyle başlıyor bu işler. Aslında Abdulhamit padişahtır falan ama döneminin adamıdır, gereklerini yerine getiriyor. Dönemine göre bu zihniyete göre daha iyi, dönemini iyi okuyan biridir. Abdulhamit'in tahttan indirilmesi tek başına bir subayın işi de değildir, gerisinde Almanlar, İngilizler vardır.1915'lerde Ermenilerin durumu biliniyor; Hitler, bunlar için "benim hocamdır" diyor. Hatta Hitler, bunlar Ermenileri öldürdüler de ne oldu, birşey olmadı biz de bunu yapabiliriz diyor.
Hitler faşizminin atası: Buradan aldığı dersle Yahudileri katlediyor, bundan cesaret alıyor. Belki abartılı oldu denilecek ama bunların Türk milliyetçiliği-Türkçülüğü, Hitler milliyetçiliğinin-Hitler faşizminin atasıdır, o niteliktedir. Kürtlerin durumu da Ermenilere benziyor hatta Ermenilerin durumundan daha kötü bir durumdalar; Ermeniler bir kere katledildiler ancak Kürtler defalarca katliamlardan geçirildiler ve hala katlediliyorlar.
Mustafa Kemal'i etkisizleştirdiler: Türkiye üzerinde 1944'lere kadar İngilizler etkili oldu, 1944'ten sonra ABD devreye girdi. Daha önce 1906'larda Abdulhamit'i tahttan indiren bu zihniyet, daha sonra Mustafa Kemal'i de etkisizleştirmeye çalışan zihniyetle aynıdır. İşte o zamanın zihniyetidir bu gün devam eden. Mustafa Kemal'in etrafını sarıp etkisizleştiren ekip aynı ekiptir. Bu Mustafa Kemal'i gökyüzüne çıkarıp, tanrısallaştırıp, yeryüzünde de kendi işlerini görmek amacındaydılar. Böylece Mustafa Kemal'i pratikten koparıp, etkisizleştirdiler. Napolyonu öldüğü Elbe adasına kapatılmasıyla Mustafa Kemal'in Çankaya'ya kapatılması durumu aynı durumdur. Yani Napolyon'un öldüğü adaya kapatan güçle; daha doğrusu siyaset tarzıyla, Mustafa Kemal'i Çankaya'ya kapatan siyaset tarzı aynıdır. Tabi bu duruma düşmede Mustafa Kemal'in de Napolyon'un da eksikliklerinin payı vardır. Napolyon'un durumu biliniyor. O da bu duruma düşürüldüğünde, kendisi içinde bulunduğu durumun farkında bile değildir. Tabi bütün bu politikaların arkasında İngiltere vardı. Bugün de İngiltere ve Amerika var. İşte bu politika ta 19. Yüzyılın ortalarına kadar dayanır. O yüzden bu politikayı, ittihatçı Türkçü ideolojiyi yaratanlara, yapanlara gerçekte Türk değildir diyorum. İttihat Terakki'nin kurucuları biliniyor Türk değildir, hiç biri aslen Türk değil. Ancak geliştirdikleri ideoloji Türkçülük ideolojisidir!
Benim Türk halkıyla sorunum yok: Burada şunu söylemek istiyorum; bizim Türk halkıyla, Türk ulusuyla bir sorunumuz yoktur, olamaz da. Ben bilirim Türkler çalışkan, cefakâr bir halktır. Ancak kendileri için yaratılan bu Türkçülük ideolojisinden haberleri yoktur. En fazla binlercesinin belki haberi vardır. Mümtazer Türköne'yi dinledim, ordudan bahsetmiş. Daha yeni anlamaya başlamışlar. Kendisi milliyetçidir ancak bu ilişkileri, tehlikenin derinliğini daha yeni ortaya çıkarıyor, yeni görüyor, anlıyor. Baskın Oran'ın yazı dizisini okudum, okuyorum. Üstten yaratılan Türkçülük diyor, yukarıdan zorla dayatılan Türkçülük ideolojisi diyor, bu Türkçülüğü korkunç olarak nitelendiriyor. Ben bunları yeni söylemiyorum. Zaten Türk halkının geliştirilmek istenen bu oyunlardan, Türkçülük ideolojisinden haberi bile yok. Biz işte kendi üzerlerinde oynanan bu oyunları, tezgâhları deşifre etmeye çalışıyoruz. Gerçek dostluk budur. Türk halkının gerçek dostluğunu yapıyoruz. Bu böyle bilinmelidir.
Mustafa Kemal Kürt düşmanı değil: Tarih, işte böyle çarpıtılmıştır. Kürtler, Mustafa Kemal'i Kürtlerin katili, Kürtlerin düşmanı olarak biliyor! İşte benim adımı da bebek katiline, Türk düşmanlığına çıkardılar. Mustafa Kemal, Kürt düşmanı; Apo Türk düşmanı! Mustafa Kemal nasıl Kürt düşmanı değilse ben de Türk düşmanı değilim. İşte Mustafa Kemal'i Kürt düşmanı beni de Türk düşmanı gösteren aynı zihniyettir.
Hogir yaptı; adımı bebek katiline çıkardılar: Bu aynı zihniyet bizim içimizde de vardı. Bizde Hogir vardı, ilk bebekleri öldüren budur Mardin'de. Jirki aşireti vardı, Hakkari Beytüşebap bölgesinde bizim arkadaşlarımıza yiyecek getiren, yardım eden yurtsever insanlardı. Onları da ilk öldüren odur. Aşiretin en değerli evlatlarını, insanlarını öldürüyor, bebeklerini öldürüyor ama benim adımı bebek katiline çıkarıyorlar! İşte Hogir'in JİTEM'e çalıştığı ortaya çıktı. JİTEM davasında yargılanan Kamil Atak ifadelerinde Hogirin Cemal Temizöz'ün yardımcısı olduğunu söylüyor. Bu ünlü Kamil Atak ile, Cizre'nin değerli evlatlarını katletmişlerdir. Yine bir fotoğraf vardı; Aygan, Necati Özgen, -Yedinci Kolordu Komutan- ve Barzani. Barzani, Aygan ve Necati Özgen aynı karede görünüyorlar. İşte bunu iyi anlamak lazım. Halil Ataç, Botan hani bir dönem bizde komutandılar! Şemdin Sakık, Sait Çürükkaya, bunlar o zihniyetin içimizdeki uzantılarıydılar, yaptıkları ortadadır.
Beni de yalnızlaştırmaya çalıştılar: Mustafa Kemal'in nasıl çevresi boşaltılıp tek başına bırakıldıysa benim de çevremi bunlarla sarıp yalnızlaştırmaya çalıştılar. Hasan Bindal'in öldürülmesi olayı var. Şahin Baliçler vardı bu işin içinde. Burada amaçlanan en yakınımdakileri tasfiye edip beni yalnızlaştırarak denetimlerine almaktı. Beni öldürebilirlerdi. Ancak öldürülseydim PKK'yi denetimlerine alamayacaklarını görmüşlerdi. Biz de buna karşı önlemlerimizi almıştık. Çocukluk arkadaşım Hasan Bindal'i de öldürerek beni tümden yalnızlaştırmaya çalışmışlardı. Ben bunu sezdikten sonra ince bir manevrayla geri çekilerek buna müdahale ettim. Bunlar beni de tanrısallaştırıp, yalnızlaştırmaya, etkisizleştirmeye çalıştılar. Daha bir çok tasfiyeci anlayış vardı. Bu tasfiyecilikle mücadele ettim. Bunlara karşı mücadelemizi sürdürdük. Yine kaçan Osmanlar vardı, bunlar da tasfiye amaçlıyorlardı.
PKK'yi tasfiye edemezler: Bunlar Türkiye'ye dönmek istiyorlar. Dönmeleri belki de iyi olur, böylece ne oldukları, ne kadar etkileri oldukları açığa çıkar, maskeleri tamamen düşer, kimlerin oyuncakları oldukları ortaya daha net çıkar. Ancak Türkiye şunu iyi bilmelidir ki bu alçakları kullanarak sonuç alamaz. Barzani, Talabani'yi de kullanarak PKK'ye silah bıraktırmaya, PKK'yi tasfiye etmeye çalışmasın. PKK'yi tasfiye edemezler. Yine Bitlis'te Ağrı'da ve diğer yerlerde kurdukları holdingler var biliyorsunuz, bu holdinglerle milyon dolarlarla Kürtlerin bir kısmını kendilerine bağlayabilirler. Ama Kürtlerin tamamını etkileyemezler, Kürtlerin büyük çoğunluğu kendi özgürlük mücadelelerinden, onurlarından asla vazgeçmezler. Güney'de dört parçada Kürtler ayaktadır, Kuzey Kürtleri dimdik ayaktadır, onurlu ve kararlı bir duruş içindedir. Bu oyun tutmaz, bu oyun herkese kaybettirir. (ANF/TK)
* Görüşmelerde, Öcalan'ın avukatlarına herhangi bir metin, materyal iletmesine, ses kaydına izin verilmiyor. Avukatlar not tutabiliyor, ancak yanlarında götüremiyorlar. Bu notlar ortalama üç ay sonra cezaevi yönetiminin uygun bulması halinde avukatların eline geçebiliyor. Avukatlar Öcalan'ın sözlerini akıllarında tutuyor ve daha sonra yazıyorlar.