Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) 13 Mart Cumartesi günü Muş’ta düzenlediği panelde “Akademide Kadın Olmak” konusunu tartıştı.
Panelin Muş’ta düzenlenmesi tesadüf değildi. Muş Alparslan Üniversitesi’nde Eğitim Sen üyesi bir araştırma görevlisi olan Deniz Kimyon iki yıldır işten atılma, mahkemeyi kazanıp işe dönme, görevlendirilmesinin yapılmaması gibi sorunlarla mücadelede ediyor.
Deniz Kimyon’un moderatörlüğündeki panelde İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Doç. Dr. Sevgi Uçan Çubukçu ve Doç. Dr. Zeynep Kıvılcım ve Ege Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nden Dr. Burcu Şentürk akademide kadın olmak deneyimlerini ve mücadele yöntemlerini konuştu.
Saat 17.00’de başlaması planlanan panel, öğle saatlerinde katıldıkları basın açıklamasında 14 kişiyle birlikte gözaltına alınan Eğitim Sen Muş Kadın Sekreteri Ayzer Kavşut ile Deniz Kimyon’un serbest bırakılması beklenerek saat 19.00’da başladı.
Akademisyenlerin konuşmasının ardından özellikle salondaki erkek dinleyicilerin yoğun soruları eşliğinde gerçekleşen tartışmalarla süren panel yaklaşık üç saat sürdü.
Akademide kadın olmayı kadın akademisyenler şöyle anlattı:
Kimyon: Taşrada kadın akademisyen olmak zor
Deniz Kimyon, panelin duyuru afişinin sekizinci sınıf öğrencisi Berfin Aydemir’in 8 Mart için hazırladığı resimden esinlenerek hazırlandığını belirtti.
Aydemir’in resmin altına “Kadının görmezden gelinmesini anlatmak için yazdım” notu düştüğünü belirten Kimyon, “Akademide de görmezden gelinmek isteniyoruz ama mücadeleci kadın akademisyenler olarak görmezden gelinemiyoruz ama baskıyla da karşılaşıyoruz” dedi.
“Taşrada akdemisyen, kadın akademisyen olmak zor. Otoriter bir rektörün pervasız politikaları, cinsiyetçi, ayrımcı, tektipçi düşünceyle uyguladığı politikaların bizzat mağduru olduk, mücadele ettik.
“Bu sürede sendikamızın desteği için teşekkür ederim. Hala akademisyen olmanın umudunu, bilimsel üretim yapıp paylaşmanın arzusunu taşıyorum, günümüzde bu gerçekten zor taşınan bir umut ve arzu. Bu mücadele azmimi biliyor ve büyütmek istiyoruz.”
Sevgi Uçan Çubukçu: Kadın akademisyenler görünmez cam tavanlara çarpıyor
Sevgi Uçan Çubukçu akademide kadın olmanın çok katmanlı olduğunu, kadınların “görünmez can tavanlar” ile karşılaştığını anlattı.
“Kadın çalışmaları konusunda yüksek lisansımı yaparken hocalarımın ‘marjinal konular bunlar’, solcu erkeklerin ‘bunlar emperyalizmin oyunu’ gibi pek çok direnç ve küçümsemeye karşılaştık. Üniversitelerde, sendikalarda kadın özgürlüğü için mücadele ettik.
“Üniversitede bir kadın yöneticiyim ama üniversitelerde kadınlarla ilgili çalışmaların yapıldığı alanlarda yönetici olabiliyoruz. Erkek akademisyenler daha rahat ilerlerken biz kadın akademisyenler görünmez cam tavanlara çarpıp geri döneriz.
“Türkiye’de kadın akademisyen sayısı çok olsa da her kademede kadın yöneticiler az.”
“Farklılıklarımız engelleme olarak geri dönüyor”
“Akademide kadınlar için öğretim üyesi olmak, asistan olmak, profesör olmak, öğrenci olmak, personel olmak gibi farklı katmanlar var. Bunların her birinde mobbing ve şiddetin farklılıkları yaşanır.
“Yaş ve kıdemin yanı sıra evli olup olmamak, erkek arkadaşın olması, evinin nerede olduğu, çalıştığın konunun ne olduğu gibi farklılıklarımız nedeniyle de aynı pozisyondaki erkek meslektaşlarımızın hayal bile edemeyeceği, zaten hiç karşılaşmadığı pek çok engellemeyi, küçümsemeye maruz kalıyoruz.
“Bireysel farklılıklarımız erkek olsak engelleme olarak geri dönmeyecek, belki de çoğu durumda pozitif bir şey olarak yansıyacakken kadın olmamız sonucu engelleme olarak geri dönüyor.”
"Akademi içinde ve dışında kadınlar işbirliğinde"
Türkiye’de genel politik iklimin kadına yönelik şiddetin yeniden artıp kışkırtıldığı bir süreç olduğunu belirten Çubukçu, akademi içinde ve dışında bununla mücadele eden ciddi bir kadın politik mücadele birikimi ve bilgisi olduğunu anlattı.
Akademi içinde ve dışındaki kadınların işbirliği içinde mücadeleyi yürüttüklerini ve yürütmeye de devam edeceklerini söyledi.
Zeynep Kıvılcım: Kadından kamusal alan ve akademideki beklentiler uyumsuz
Kıvılcım, akademide kadınların hem akademik hiyerarşi içindeki güç ilişkileri hem de kampüslerde var olan fiziki şiddetle karşı karşıya geldiğini anlattı.
Üniversitelerin hakikat anlatıları açısından önemine değinen Kıvılcım, bilgi üretiminin güç olduğuna vurgu yaparak kadınların üniversitedeki varoluş mücadelelerinin önemli olduğunu söyledi.
Akademi kadınların farklı yaşamları olduğunu anlatan Kıvılcım, kadınların kamusal alanda ve üniversitede kendilerinden beklenenler arasında da uyumsuzluk olduğunu söyledi.
“Üniversitede öğretim üyeleri, asistanlar, taşeron işçiler, idari çalışanlar, öğrenciler, Kürt kadın öğrenciler, başörtülü olanlar ve olmayanlar, Kürt olan ve olmayanlar olarak farklı yaşantılar sürüyoruz. Kadınlar arasında dayanışmayı engelleyici önyargılarla önümüz kesilmeye çalışılıyor. Aynı zamanda bu kodları ve güç ilişkilerini de çözüp afişe etmemiz gerekiyor.
“Akademide cinsiyetsiz şekilde davranmanız beklenirken özel alanda da full time anne olmanız bekleniyor. Çocuklarınıza zaman ayırmakla ilgili bir şey dediğinizde bu zafiyet olarak görülüyor. Toplum anne olarak doğumdan sonra çocuğunuzu emzirmenizi beklerken, kampüsünüzde kreş olmuyor. “
“Kampüsteki politik şiddetin cinsiyeti var”
Kıvılcım, kampüs içindeki politik şiddetin ve asistanlarınki gibi güvencesizliğe karşı mücadelelerin cinsiyetsiz olmadığını anlattı.
“Kampüs içindeki politik şiddetin de bir cinsiyeti var. Kürt ve solcu öğrencilere yönelik şiddet kadın ve erkeklerde farklılaşıyor. Güvenlik görevlilerinin kadın öğrencileri taciz ediyor, gözaltılarda da bu oluyor. Faşist öğrencilerin şiddeti kadın öğrencilere başka türlü yöneliyor.”
“Güvencesizliğe karşı mücadele eden asistanın kadın olması şiddeti daha ayrı yaşamasına neden oluyor.
“Kadın meselesiyle gelirsen jüride çakarsın”
“Bilgi üretimi açısından da başka türlü bir şiddet var. Kadın konusunda çalışma yapmanız hafifi görülür. ‘Doçentliği geçemezsin ağır konular çalış’ uyarısı alırsınız. Ağır konular erkek konularıdır. Kadın meseleleriyle gelirsen jüride çakarsın.
“Örgütlendiğimiz karma örgütlerde, şubelerimizde de kadın çalışmaları konusunda güçlükler yaşıyoruz. Sol mücadele içinde feminizm algısında her daim sorun yaşıyoruz. Enerjimizin bir kısmını da sendikadaki erkek yoldaşlarımıza kendimizi anlatmak için kaybediyoruz. Sendikaya kadın kotamızı daha yeni koyabildik.”
Burcu Şentürk: Kadın akademisyenler cinsiyetçi işbölümünden azade değil
Burcu Şentürk, Türkiye’nin toplumsal cinsiyet sıralamasında dünyadaki pozisyonun iyi durumda olmadığını anlatırken akademideki kadınların probleminin de ülkedeki genel durumun yansıması olduğunu söyledi.
“Kadın akademisyen sayısı toplam akademisyenlerin yüzde 41’i. Sayıca görünürüz ama karar ve yetki mekanizmalarının olduğu hiyerarşi merdivenlerinde üst basamaklara çıkamıyoruz; araştırma görevlilerinin yüzde 49’u, profesörlerin yüzde 28’i kadın. Kadınların çoğu kadınlarla ilgili meselelerde yönetici olabiliyor.
“Kadın asistanlarla ilgili araştırmalar gösteriyor ki kadınlar akademisyen oldukları için toplumdan saygı görüyorlar ama bu toplumsal cinsiyetçi işbölümüne engel olmuyor. Kadın asistanların yarısından çoğu hane içindeki çamaşır, temizlik gibi işleri kendi işleri olarak görüyor; kadının çalışmasının aile hayatını kötü etkilediğini düşünüyorlar.”
“Akademide uysal kadın olmamız bekleniyor”
Kadınlardan toplumsal yaşamda olduğu gibi akademide de “uysal” olmalarının beklendiğini söyleyen Şentürk, “mesele, uysal kadın rolünü sürdürmediğinde başlıyor” dedi.
“Kadın akademisyenin eşit haklar talep etmesi, hiyerarşik yapıya karşı sesini çıkarabilmesi üniversite yöneticilerini tehdit ediyor. Muhalif erkeklerin sorun yaşamadığını söylemeyeceğim ama sesini çıkartan kadın olduğunda algılanan tehdit de uygulanan tehdit de daha fazla oluyor.”
“Kadın akademisyenlerin direnişi hepimize umut oluyor”
Şentürk, kadın akademisyenlere yönelik baskıların tüm kadın akademisyenlere gözdağı vermeyi amaçladığını ancak kadınların buna direnmesinin tüm kadınlara umut olduğunu anlattı.
“Elifhan Köse, Deniz Kimyon gibi kadın akademisyenler buna örnek. Mesele, Deniz’in ve diğerlerinin nezdinde hepimize gözdağı vermek. ‘Kurallara uymaz, uysal kız olmazsanız başınıza bunlar gelir’ diyorlar.
“Ne gelir? En basit hukuk kurallarını, yönetmelikleri işletmemek, ilgi alanın olmayan dersleri vermek, fazla ders vermek, elindeki pozisyonu almak, hakkınızda dedikodu yayılması, özel hayatınızın derslere malzeme edilmesi, yakın olduğunuz öğrencilerin cezalandırılması… Bu yöntemlerle üniversitelerde yalnızlaştırılıyorsunuz.
“Deniz ve diğer kadınlar bu noktada eril iktidarın kafasındaki kadın imgesini yıkıyorlar. Direnen kadınlara baskılar gözdağının yanında umut da oluyor. Deniz’in buradaki varlığı bana İzmir’de güç veriyor. Deniz kendi hakkını ararken hepimizin hakkını aramış oluyor. Baskıların yoğun olduğu üniversitelerde kadın akademisyenlerin dirençli durması diğer kadın çalışanları biraz daha rahatlatıyor." (BK)