Çizim: Ercan Altuntaş
Kobanî davasının 18. duruşma periyodunun 6. oturumu Sincan Cezaevi Kampüsündeki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
TIKLAYIN - “Mahkeme, iktidarın çizdiği sınırdan çıkamıyor”
Davada, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ve HDP MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 21’i tutuklu 108 kişi yargılanıyor.
TIKLAYIN - “Kobanî davasında mahkeme, kendi yarattığı hukuku uyguluyor”
Sincan Cezaevi'nde tutulan siyasetçiler duruşma salonunda hazır bulunurken, farklı cezaevlerinde bulunan siyasetçiler Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla duruşmaya bağlandı.
“Araştırılması için birçok kez önerge verdik”
Kimlik tespiti ile başlayan duruşmada, önceki dönem HDP Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım söz aldı.
Duruşmaya SEGBİS ile katılan Yıldırım, dava sürecini başından beri kumpas olarak tanımladığının altını çizdi. Kumpas davasının AKP ve MHP’nin talimatıyla hayata geçirildiğini söyleyen Yıldırım, “Olaylar başladığında ortalığın sakinleşmesi için müdahale eden HDP yönetimiydi. Bu olaylarda hayatını kaybedenler ve yaralananlar da bizim parti mensubumuzdu. Olayların araştırılması için birçok kez Meclis’te önergeler verdik. Bu olayların kimin çıkarına hizmet ettiğine dair verdiğimiz önergeler, her seferinde iktidar ve ortakları tarafından reddedildi” dedi.
HDP’nin konuya ilişkin attığı tweetin IŞİD vahşetine karşı yapılmış bir açıklama olduğunu belirten Yıldırım, gösterilerin de IŞİD vahşetine karşı yapıldığını söyledi. “Olaylardan bizi sorumlu tutmak ne insani ne de hukukidir” diyen Yıldırım, “HDP siyasetçileri hiçbir zaman şiddet çağrısı yapmadı, yapmaz. Bugün de demokrasi ve barış politikası gütmekteyiz” diye konuştu.
Irkçı yaklaşımları eleştiren ve bunun büyük toplumsal sorunlara neden olduğunu dile getiren Yıldırım, “HDP içindeki insanlar kendi dilleriyle, varlıklarıyla ve kültürleriyle dost olabiliyorlarsa bu, demokratik anlayışın sonucudur. Türkiye halkının işte bu kültüre ihtiyacı var. Her gün AKP-MHP iktidarı sürekli olarak toplumu ikiye bölmektedir. Bundan dolayı biz Türkiye toplumunun bu politikalara hiç ihtiyacı olmadığını söylüyoruz. Demokratik bir yaşam, özgürlük ve barış iradesi temelinde Türkiye’de yaşanan bütün olaylara karşı kendimizi sorumlu görüyoruz” dedi.
“Demokrasi ile adaleti farklı ele alamayız”
Yıldırım, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Biz demokrasiyi savunuyoruz. Demokrasi, kişinin ve toplumun düşüncelerine saygı göstermek demektir; bütün sorunların masada ortak bir şekilde çözülmesidir. Demokrasi ile adaleti birbirinden farklı ele alamayız. Demokrasiyi savunmak için de adil ve hukuka uygun bir yargı yaratmak gerekiyor. Bu da ahlaki, vicdani ve insani bir sorundur. Zaten bu şey gerçekleştiği zaman toplumdaki barışın temeli de atılmış olur. Bundan kim istifade eder? Türkiye halkları ve emekçi halklar.
“Bir Kürt kadını olarak Türkiye halklarının çıkarını mevcut iktidardan daha fazla savunuyorum. Bunu hem HDP felsefesinden hem de farklı kesimlerle yürüttüğümüz ittifaklardan görebilirsiniz. Eski Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ Türk’tür. Onun gibi şahsiyetlerle çıkarsız, beklentisiz, sevgi dolu ve hürmetli bir arkadaşlığımız var.
“Bu ülkede HDP politikaları yaşatılırsa ülkede yaşayan Türk, Kürt, Arap, Süryani veya Çerkes halkları barış içinde yaşar. Bu felsefede halklara ve inançlara, dillere ve kültürlere düşmanlık yoktur, adaletsizlik yoktur. Kadına ve gençliğe yönelik düşmanlık yoktur. HDP felsefesi her insanı kendisi gibi görür. Onların haklarını kendi hakkı gibi görür.”
“Kürtler söz konusu olunca nerede adalet, hukuk?”
Kürt halkının inkar edildiğini hatırlatan ve iktidarların dini siyasi bir malzeme olarak kullandığına dikkat çeken Yıldırım, “Söz konusu Kürt’ün kültürü, hakları olduğu zaman ne dini ne de Allah’ı tanırlar. Kişinin inancı iktidarlara göre değil vicdanına göre olmalı. Konu Kürt halkı ve hakları olduğu zaman nerede kalıyor vicdan, adalet ve hukuk?” diye sordu.
Yıldırım, kumpas davasının hukuki yaklaşımları ve duruşma periyotlarıyla hiçbir davaya benzemediğini dile getirdi.
“Yaşantımın hiçbir döneminde şiddet, düşünsel ve uygulama olarak yer almamıştır” diyen Yıldırım, “Çocukken bir dil ve kültürünüz var ve sonra bakıyorsunuz ki bazıları bu kültürünüzü yasaklıyor. Şimdiye kadarki tüm iktidarların ulus-devlet adına gerçekleştirdikleri şeyler haksızlık ve zulümdür. Bunların Türkiye halklarının kimliğine hiçbir faydası yoktur” dedi.
“Seçim barajını yıkınca hedef alındık”
HDP’nin 7 Haziran 2015’te darbe ürünü olan seçim barajını yıkarak Meclis'e girdiğini ve bu yüzden iktidarın hedefinde yer aldığını dile getiren Yıldırım, barış sürecinin HDP politikalarıyla Türkiye halkları arasındaki duvarları kaldırdığını söyledi:
“Meclis’te dokunulmazlıklarımız kaldırıldıktan sonra 4 Kasım’da bizleri evlerimizden alıp götürdüler. Biz evlerimizden mahkeme kararlarıyla alınmadık. Daha girmediğimiz cezaevleri bizim için özel hazırlanmıştı. Ondan dolayı biz bu davanın hukuki değil siyasi olduğunu söylüyoruz. İktidarın işine geldiği zaman diyalog süreci başlatabiliyor, işine gelmeyince de demokratik siyaseti ortadan kaldırarak savaş-sever politikaları gündeme getiriyor. Biz ise aynı şeyi yani barışı, demokrasiyi ve diyalog yollarını savunuyoruz. Bu ülkeye barış gelsin, huzur gelsin diyenler bizleriz. Bugün de bunun bedelini ödüyoruz.”
Yıldırım, Kürt sorununun ve sorundan kaynaklı çatışmanın ilelebet sürmeyeceğini, mutlaka çözüleceğini belirterek, “Her zaman doğru adresler ve muhataplarla çareleri arayacağız. IŞİD Kobanê’ye saldırdığında arkadaşlarımız, ‘kendisini insan olarak gören herkesin bu vahşete tepki göstermesi gerek’ diyordu. Bu sözler Türk arkadaşlarımıza aitti. Bu söylemler bu nedenle çok kıymetliydi. IŞİD’e karşı verilmiş mücadele, bütün insanlığın mücadelesidir” dedi.
“Ne savaş ne şiddet çağrısı yaptım”
Düşüncelerin suçlama konusu yapılamayacağını eğer şiddet konuşulacaksa bu konuda sistematik şiddet uygulayan devletlerin politikalarının konuşulması gerektiğini söyleyen Yıldırım, “Dünyaya baktığımızda savaş ve çatışmaların büyük çoğunluğunu devletler yapıyor. Eğer sebep savaş ve sınırsız bir şekilde silah kullanmak ise neden o devletler terörist olmuyor da demokratik siyaset yürütmek isteyen bizler terörist oluyoruz? Burada da ne kadar büyük bir çelişki olduğunu görüyoruz” diye konuştu.
Hakkında yöneltilen suçlamaları kabul etmediğini ifade eden Yıldırım son olarak, “Ben konuşmalarımda ne savaş ne de şiddet çağrısı yaptım. Bugün halkımın acılarının yanındayım. Hiçbir zaman beni seçmiş olan halkımın yanından ayrılmadım” dedi.
Duruşma 3 Kasım’da devam edecek. (AS)